SABO, Versus Art Project’te devam eden Time Machine sergisinde pek de bize ait olmayan, hem geçmesi için hem de her anına tutunmak için çaba sarf ettiğimiz zaman kavramını inceliyor. Viral enfeksiyonun kontrol altına aldığı dünyamızla dalga geçen SABO, sergide konumlandırdığı hapşıran insanlar serisine It Sucks To Be You adını veriyor. Galeri duvarında karşımıza dizilmiş altı adet hapşıran insan resmine bakarken, olur da biri üzerimize hapşırır diye mekanda ağzımızda maskelerle geziyoruz.
“Kara korsanlar, kollarında papağanlar. Hayalleri dalgalı,
denizlerin kralları. Gün gece gece gündüz, yelkenleri bağlı.
Köpekler gibi havaya saldılar, birer balon gibi…”
Lara Di Lara’nın Hazineler İçindesin albümünden sevdiğim bir
parçadır Denizin Kralları. Ömürlerini denizlerde geçiren korsanları
anlatır. Korsanlar, denizciler için zaman yoktur. Rüzgar nereden
eserse, oraya göre yön verirsin gemine, hayatına. Bazen deli gibi
eser, tam yol gidersin, bazen hiç esmez, çakılır kalırsın. Zaman
senin zamanın değil, denizin, rüzgarın zamanıdır.
İşte bu aslında pek de bize ait olmayan, içinde süzülüp
gittiğimiz, hem geçmesi için hem de her anına tutunmak için çaba
sarf ettiğimiz zaman kavramını inceliyor SABO, Versus Art
Project’te devam eden “Time Machine” (Zaman Makinesi) sergisinde.
Alışılageldiği üzere, sanatçı yine bir çatı sunmakla beraber, tek
bir konuya odaklanmak yerine farklı seriler sunuyor sergisinde.
Sergi boyunca kafamda Lara Di Lara’nın şarkısı dönüyor çünkü
serilerden biri denizcilerle ilgili. Zamanı, yaşamlarını dövmelerle
bedenlerine kazıyanlar... SABO, denizcilerinin yarı kavrulmuş, yarı
bembeyaz kalmış bedenlerine, denizcilerin hayatlarının özeti olarak
dövmeler yapıyor. Sanatçı ayrıca, denizcilerine çizdiği hayali
anıları bu sergisinde ilk kez seramiğe de kazımış. Zaman geçiyor ve
SABO üçüncü solo sergisinde yeni bir medyum sunmayı deniyor.
Kişisel zamanına, hikâyesine bir ek daha…
Aslına bakarsanız SABO’nun tüm sergileri, dönemsel aktarımların
yanı sıra kişisel hikâyeler barındırıyor. Takip ederseniz, hep
SABO’nun kendi hayatından izler, semboller, hikâyeler görüyorsunuz
sergilerinde. Bu sergisine de girer girmez, SABO’nun kopyalanarak
çoğaltılmış ve büyütülmüş defterleriyle karşılaşıyorsunuz. Defterin
sonunda sizi bir pusula bekliyor. Çıkarıp bakıyorsunuz, bir zaman
makinesi planı… Tam karşınızda resmedilmiş zaman makinesinin
SABO’nun kafasında nasıl oluştuğunu hayal edebiliyorsunuz.
Sanatçının etkilendiği olayları, zamanları, mekanları, anıları
yansıttığı bir defter, bunun yarattığı düşünsel süreç ve bu
süreçten ortaya çıkan, sizi ister geçmişe ister geleceğe götürecek
bir makine… Geçmiş, şimdi ve gelecek. Sanatçı, bu sergi için böyle
3 kenarlı bir logo çizmiş. Sanatçı tarafından galeriye taşınan,
dedesinin eski bir televizyonunda karıncalı bir ekranda size
"Geleceğe Dönüş" filmindeymişsiniz gibi sırıtan logo, aynı zamanda,
sergideki farklı malzemelere gidip yerleşiyor. "Zaman Makinesi"nin
karşısında, duvara asılmış, bir define avı yapıyormuş gibi
inceleyebileceğiniz, serginin sembolik bir haritası olan kumaşta da
geçmişi, bugünü ve geleceği görüyorsunuz.
Time Machine
SABO, sembollerle haritalandırdığı sergide, hem kendi kişisel
yolculuğunu hem de bugünü kayıt altına alıyor. Dünyanın gidişatı,
savaşlar, iklim krizi, ekonomik sorunlar, pandemi, bugün
yaşadığımız tüm dertler bir şekilde sergiden gelip geçiyor farklı
seriler halinde. En sevdiğim serilerden biri, beni bugün ve bu
mekandan alıp paralel dünyalara götüren suluboya serisi oldu.
Paralel dünyalara giderken, yıldız isimlerinin Doğu’dan Arapça’dan
geldiğini de öğrenmiş oldum. Hikâyelerini, bugünkü kültürel
konjonktürde pek de önemsenmediği için unuttuğum doğunun
gökbilimcilerine bir iade-i itibar yaptım kendimce. SABO, galerinin
koridorunda kurguladığı evrende, Doğu’da isim verilenen gezegenler
ile batıda Latince isim verilen bakterileri yan yana koyuyor
suluboyayla. Eski ve kadim dünyadan bir iz, belalı ve yeni dünyadan
başka bir izle birleşiyor. Sonra bu sergi için isimleri tekrar icat
edilmiş gezegen ve bakteriler, bir videoda rastgele eşleşiyor.
Dünya dönüyor, bakteriler çoğalıyor, gezegenlere yayılıyor.
Harita
Bugün (şimdilik) bakteri değil ama viral enfeksiyonun kontrol
altına aldığı dünyamızla dalga geçen SABO, sergide konumlandırdığı
hapşıran insanlar serisine It Sucks To Be You, Senin Yerinde Olmak
Berbat (ya da Yerinde Olmak İstemezdim) adını veriyor. Galeri
duvarında karşımıza dizilmiş altı adet hapşıran insan resmine
bakarken, olur da biri üzerimize hapşırır diye mekanda ağzımızda
maskelerle geziyoruz. Sergiyi anlatan galeri asistanına “Hikayeleri
çok beğendim, şu an size gülümsüyorum” diyorum. Yüz ifadesini
karşısındakine anlatmak zorunda kalan insanlara döndük, evet. Kendi
yerimizde olmak istemezdik!
SABO’nun "Time Machine" sergisi Versus Art Project’te 10
Temmuz’a kadar görülebilir.