Yerli topluluklar Karayip Denizi’ni 'su otobanı' olarak kullanmış
Araştırmacılar son yıllarda Karayipler’in deniz seferleriyle ilgili tarihini ayrıntılarıyla ortaya çıkarmak için çömlek kalıntılarına yöneldi, 11 adadan 96 pişmiş kil parçasını analiz etti.
William Keegan (Florida Doğa Tarihi Müzesi)
DUVAR - Yaklaşık 7 bin ada ve kayalıktaki 7 bin yıllık insan yerleşimi tarihiyle Karayip Denizi, pratik olarak ‘deniz yolculuğu’ ile eş anlamlıdır. “Kano” sözcüğü, Karayipler’in yerli Arawakan halkı tarafından ağaçtan yapılan gemilerini tanımlamak amacıyla kullanılan “kana: wa” teriminden türetilmiştir.
Bununla birlikte, adaların yerli topluluklarının nereye seyahat ettiğini ortaya koyan açık yol işaretleri olmadığından, antik ticaret yollarını yeniden inşa etme görevi arkeolojik kayıtlarda saklanan ince ipuçlarına bel bağlıyor. Geçtiğimiz günlerde, Florida Doğa Tarihi Müzesi’nde görevli araştırmacılar Karayipler’in seyir tarihinin ayrıntılarını ortaya çıkarmak amacıyla çömlekçilik üzerine odaklandılar ve 11 adada bulunan 96 pişmiş kil parçasının bileşimini analiz ettiler.
YENİ YAKLAŞIM BİLİNMEYEN AYRINTILARA ULAŞTIRDI
‘Journal of Archaeological Science: Reports’ adlı dergide yayınlanan araştırma, bunun, bugüne dek Büyük Antiller’de yapılan türünün en geniş incelemesi olduğunu ve Lucayan Adaları’ndan (Bahamalar’la birlikte Turks ve Caicos Adaları) toplanan çanak-çömlek eserlerinin ilk defa temel bileşimlerini ve kökenlerini tespit etmek amacıyla incelendiğini gösteriyor.
Florida Müzesi’ne bağlı Seramik Teknolojisi Laboratuvarı’nda misafir öğretim üyesi ve araştırmanın ortak yazarı olan Lindsay Bloch “Kullandığımız yöntemler, genellikle tek bir kazı alanı ya da tek bir adayı merkezine alan, farklılıkları görebilseniz de sonuçlara ayrı ayrı baktığınız için bunun ne anlama geldiğini bilmediğiniz diğer araştırmalara kıyasla, büyük bir gelişimi gözler önüne seriyor” diyor.
İnsanlar Orta ve Güney Amerika’dan dalgalar halinde göç ettikleri Karayip adalarında 7.000 yıldan fazla bir süredir yaşıyorlar. M.Ö. 800 gibi erken bir tarihte Venezüella’dan yeni gruplar geldi ve adalar arasında yiyecek, alet ve mücevher alışverişi için kullandıkları bir ticaret ağı kurdu. Ne var ki, günümüze ulaşan en yaygın eserler, bu nesnelerin taşındığı çanak-çömlek kaplardan oluşuyor.
Seramik Teknolojisi Laboratuvarı’nda koleksiyon asistanı olan araştırma ortak yazarı Emily Kracht, “Karayipler’deki çoğu malzeme sıcak ve nemli ortam yüzünden iyi korunamıyor; buna karşın çömlek dayanıklı ve bu sebeple de bulduğumuz en yaygın nesnelerden biri oluyor” diyor.
Takip eden binlerce yıl boyunca, farklı Karayip kültürleri çömleklerini üretmek amacıyla eşsiz tarz ve teknikler geliştirdi. Kimi eserler sade ve süssüzken, diğerleri kesik çizgiler, delikler, kabartılmış sırtlar ve pişirilmiş kenarlardan oluşan bir kafes ile son derece dekore edilmiştir.
Pek çok araştırma, farklı kültürleri birbirinden ayırmak ve hareketlerini anlamak doğrultusunda neredeyse tamamen tarzlarındaki benzerlikleri temel alıyordu. Bununla birlikte, Bloch’un da izah ettiği üzere, bu yöntem çoğu zaman yanıtlardan daha fazla soruyu gündeme getirdi ve muhtemelen değerli bilgiler taşıyan materyalleri dışarda tuttu.
“Dünyanın herhangi bir bölgesinde bulduğumuz çanak-çömleğin büyük kısmı süslenmemiştir. Yemek pişirmek ya da saklamak amacıyla kullanılan, genellikle basit yapıda olan ve sıkça rastlandıkları için göz ardı edilen şeylerdir.”
KULLANILAN MALZEME ÜZERİNE ODAKLANDILAR
Araştırmacılar, farklı tarzlardaki küçük şeylerin ayrıntılarını incelemektense, çömleklerin hangi malzemeden yapıldığına odaklandılar. Ellerindeki örneklerden mikroskobik ölçülerde örnekler almak için bir lazer kullanarak, çömlek yapımında kullanılan kilde bulunan her bir elementin tam miktarını ve ne olduğunu tespit ettiler. Yaptıkları son incelemeler, 1000 yıldan daha eski yerli Karayip tarihini kapsayan yetmiş yılı aşkın bir arkeolojik birikimi içeriyordu.
Bloch, “Element analizinin sağladığı avantajlardan biri, bir kâsenin nerede yapıldığını görmemize ve en son ulaştığı yerle karşılaştırmamıza imkân tanıyan farklılıkları açık biçimde aramamız” diyor.
Bunun gibi ayrıntılı karşılaştırmalar, Karayipler’in altında yatan jeolojinin karmaşıklığı sayesinde mümkün oluyor. Takımadalarda bulunan en büyük adalar, büyük ihtimalle Pasifik Okyanusu’ndaki antik bir sualtı platosu halinde yaşamına başladı. Süper kıta Pangaea’nın dağılmasının ardından, Karayip levhası, platoyu deniz yüzeyinden yükselten volkanik patlamaların zorlamasıyla en nihayetinde Atlantik’teki mevcut konumuna ulaşmadan önce, doğuya doğru sürüklendi.
Milyonlarca yıl süren ayrılma süreci, bu volkanik çıkıntıları bakır, nikel, krom ve antimon gibi farklı yoğunluklarda elementlere sahip ince taneli kil taneleri haline getirdi. Bu farklılıklar, en küçük Karayip çanak-çömlek parçasının bile üretildiği bölgenin temel imzasını taşıdığı anlamına geliyor.
Araştırmacıların karşılaştırmalı incelemelerinin neticeleri, yalnızca bir haritaya bakarak bulunabilecek bir şey değil. Lucayan Adaları, başlangıçta yalnızca geçici biçimde, kaynak toplamak amacıyla kullanıldı ve oralara yolculuk yapan insanlar, kalıcı nüfus merkezlerini destekleyen daha büyük adalardan güneye doğru yelken açacaklardı.
Açık farkla en büyük Karayip adası ve Bahamalar’a en yakın olan Küba adası, başlangıçta bu faaliyetler için kusursuz bir hazırlık alanı gibi görünebilir. İnsanlar Küba’dan açık deniz boyunca yolculuk yaparken, araştırmanın sonuçları Karayipler’in kültür merkezinin buradan ziyade, insanların yüzlerce yıldır mal ithal ve ihraç ettiği Hispaniola adasının kuzeybatı kıyısında yoğunlaştığını ortaya koyuyor.
BİLMECEYİ AFRİKA’DAN TAŞINAN TOZLAR ÇÖZDÜ
Bloch, “Çömleklerin en azından bir kısmı bu adalara mal taşımak amacıyla kullanılmış olmalıydı ve insanlar muhtemelen çeşitli deniz kaynaklarını geri götürüyorlardı” diyor.
Bu insanlar, nihayetinde Bahamalar, Turks ve Caicos’ta bulunan kalıcı yerleşimleri kurdular ve toplu biçimde ‘Lucayanlar’ ya da ‘Ada Halkı’ olarak tanındılar. Sahra Çölü’nden taşınan Afrika toz bulutlarının buraya getirdiği kil benzeri topraklardan kendi çömleklerini imal etmeye başladılar; bununla birlikte, eldeki sonuçlar Hispaniola’dan gelen çömleklere kelimenin tam anlamıyla uymuyordu. ‘Palmetto Kapları’ diye adlandırılan Lucayan çanak-çömlekleri genelde kalın ve yumuşak yapıdadır ve iri taneli Sahra toprağının kalitesizliğinden ötürü zamanla parçalanır.
Hâl böyleyken, İspanyolların gelişine dek Hispaniola, Lucayan Adaları’nın ana ticaret ortağı ve çömlek ihracatçısı olarak kaldı. Kracht, “Lucayanların Hispaniola’daki insanlarla akraba olduklarını biliyorduk ve bu araştırma, yüzlerce yıl boyunca çömlekçilik yoluyla kalıcı ilişkiler yürüttüklerini gözler önüne seriyor” diyor.
Kaynak: Science Daily
Çeviren: Tarkan Tufan