Yeşilçam: Eli maşalı kadın temsilleri ve eleştirel söylemler
'Yeşilçam'da farklı kadınlık halleri söz konusu. Dizideki kadın temsilleri, gururlu ama mağrur tiplemelerden ziyade kendi kararlarını veren, alkolik, hayat kadını, eli maşalı kadınlardan oluşuyor.
*Yazı spoiler içerir.
Sanem Sandıkçı
Şu sıralar adını sık duyduğumuz ve birçok aşamasındaki başarısıyla ses getiren "Yeşilçam"; "Babam ve Oğlum", "Dedemin İnsanları", "Tamam mıyız?", "Çemberimde Gül Oya" gibi yapımlarla kimi zaman boğazımızı düğüm düğüm eden, kimi zaman yutkunduğumuz sahnelerin hemen arkasına bizi ölesiye güldüren, usta yönetmen Çağan Irmak'ın imzasını taşıyor. "Yeşilçam" dizisinin senaryosu, "Hakan: Muhafız", "Ölümlü Dünya", "İçerde" ve "Barda" isimli farklı janrlarda yapımların yazım aşamasında imzası bulunan senarist Volkan Sümbül ve çizgi roman kitaplarıyla ve yakın dönem "Bozkır" dizisinin senaristi olarak bilinen akademisyen Levent Cantek’in imzasını taşıyor. Daha fragmanda sizi yakalayan "Yeşilçam", izlemeye başladıkça sizi daha da içine çekiyor. Girişte “Yazıyor yazıyor” diye bağıran gazeteci çocukla, şarkılarla, müzikleriyle, puroları, trençkotları, gazinoları ve her daim dudaklarda tüten sigaralarla Yeşilçam ekolüne ve 60’lı yılların ruhuna göz kırpıyor. Fakat dizi, Yeşilçam filmlerinden pek çok yönden farklılaşıyor; çok boyutlu karakterleri, argo diyalogları ve eli maşalı, güçlü ve korkusuz kadın karakterleriyle başka bir pencere açıyor bize.
Dizi, genç ve umutlu yapımcı Semih Ateş’in (Çağatay Ulusoy) Yeşilçam film sektöründe birtakım talihsizlik ve başarısızlık yaşamasına rağmen sinemaya tutkusu sayesinde sektörde tekrardan var olma hikâyesini anlatıyor. Eline geçen her fırsata imkânsızlıklara rağmen dört elle sarılan Semih’in yanı sıra dizideki her karakterin bir hikâyesi var; karakterlerin hepsi tiplemeden uzak, tek boyutlu değil, derinlikli olarak aktarılmış. Dizinin ana aksı yapımcı Semih üzerinden şekillense de, 1960'lı yılların Yeşilçam ekolünün (film sektörünün) arka planına, dönemin millileşme adı altında yabancı düşmanlığına, Yeşilçam’daki maddi yetersizliklere, sansür ve kadın oyuncuların yaşadığı sıkıntılara değin birçok konuda meselesi olan bir yapım. Dizinin birçok konuda muhalif söylem ve tutumları bulunuyor fakat bu yazıda dizinin kadın temsillerine ve söylemlerine ağırlık verilmiştir.
Dizi, her ne kadar Yeşilçam filmlerine selam dursa da kadın temsiller, melodram ve dizilerden alışılagelen temsillerin dışına çıkarılmış. Karakterler çok boyutlu çizilmiş ve her bir oyuncu da rolünün hakkını vermiş. Başlı başına karakter temsilleriyle tam puan alan dizi, özellikle kadın temsilleriyle ana akım dizilerden kendini ayırıyor. Hatta dizi bunu giriş sahnesinde, beden normlarını alt üst ederek göbekli, balık etli ve basenli kadın dansçılarla gösteriyor ve başka bir kapı aralıyor. İlerleyen sahnelerde ise dizi ve sinema endüstrisinin kadın oyunculara dair dayatılan beden politikaları (kadın oyuncular için güzellik ve gençliğin ilk aranan kriterler olması) dizide ele alınmış meselelerden biri. Dayatılmış beden ölçüleri ve gençlik gibi kriterler, günümüz kadın oyuncuları için de dizi-film sektöründe gözetilen unsurlar. Dizide Yeşilçam oyuncusu olan Mine'nin (Selin Şekerci) kardeşiyle dertleştiği sahnede, “Yaşlanıyorum, yenileri geliyor daha gençler daha güzeller. 2 yıla kalmaz anne rolü verecekler bana” endişesi, sektörün kadın oyuncular için kayganlığını görünür kılıyor. Tülin’in (Afra Saraçoğlu) “Beni gören genç ve güzel bir kadın görüyorsa, beni göremiyor demek Semih Bey” sözü, beden politikalarına karşılık eleştirel bir söylemdir. Zira Tülin, genç bir oyuncu adayıdır, aynı zamanda iyi bir oyuncu olmak isteyen kadındır ve salt güzel olmasının oyunculuk için elzem olmadığını düşünmektedir. Özgüvenli, birey olmayı önemseyen, kendi kararlarını veren Tülin, “Erkekler hep onaylanmak istiyor” serzenişinde bulunarak Yeşilçam ekolünün esas kızlarından farkını ortaya koyar. Karakter, girdiği ortamda bu yüzden tartışmaktan da çekinmez. Alışılmış, ön plana çıkarılmış kadınlık modelinin aksine Tülin, yumruğunu masaya vuran, sinirlendiğinde tırnaklarını çıkaran bir temsildir. Öyle ki oyuncu adayı karakter, kendinden habersiz hazırlanan oyunculuk sözleşmesini imzalamayı reddedip kendine özel yeni bir anlaşma hazırlatır. Karakter, partneri Erhan’ın fiziksel tacizine karşı fiziksel şiddetle karşılık verir. Tülin’in Erhan’ın eline çatal batırdığı bu sahnede Semih de olanlara tanık olur ama ne Semih kahramanlık yapıp Tülin’i korur, ne de Tülin Semih’ten yardım ister. Tülin, birçok konuda umut vadettiği gibi kendini koruma ve birey olma konularında da umut vadediyor. Mine de Reha ile olan ilişkisinde sürekli olarak kendisine karışmamasını ve kendisinden yardım istemediğini tartışmalarında dile getirmektedir. Kıskançlık da dizi içerisinde romantize edilmemiş durumlardan biridir. Mine kıskançlığa olan düşüncesini dile getirip, “Sen beni kıskanmadan sevsen bana güvensen benim daha çok hoşuma gider” derken dizinin cinsiyet rollerine karşı eleştirel bir dil kurduğu anlaşılıyor.
En büyük emeli, kadınlar tarafından beğenilip arzulanmak olan kibirli oyuncu Erhan karakterinin (Devrim Nas) Tülin için, “Soğuk nevale. Oyunculuk, karşılıklı elektrik alma işi. O soğuk olunca ben de soğuyorum” sözleri, dizi-film sektöründeki cinsiyetler arası sözel şiddeti gösteriyor. Bununla birlikte dizi oyuncusu Can Yaman’ın kadın oyuncular için “Oyunculuk libido işi” söylemi ve partnerlerini libidolu/libidosuz olarak ayırması gerçek yaşamda Erhan’ın söylemini somutlaştırıyor. Dizinin kafasına göre yaşayan, eğlenceli ve çılgın kadın karakteri Adviye (Nilüfer Açıkalın), farklı bir kadın temsil olarak karşımıza çıkar. Tülin’in annesi rolündeki Adviye, alkolik ve deli dolu bir kadın temsili olarak dizide yerini alıyor. Cinselliği serbest bir şekilde evlilik dışı yaşamasına rağmen Adviye kötü olarak gösterilmemiştir. Adviye'nin Hakan’ı (Bora Akkaş) zaman zaman tokatlaması, zaman zaman cinselliğe davet etmesi, gizli kuytu yerlerde Hakan’ı mıncıklaması, temsili pasif bir noktadan çıkarıp cinsiyet normlarına meydan okuyor.
Dizide farklı kadınlık halleri söz konusu. Toplumsal cinsiyet rollerine göre yaratılan, klasik, gururlu ama mağrur tiplemelerden ziyade bu dizinin kadın temsilleri, kendi kararlarını veren, alkolik, hayat kadını, eli maşalı, gözü pek, inatçı kadınlardan oluşuyor. Özellikle kadın temsiller oluşturulurken salt iyi ya da salt kötü olarak tasvir edilmemiştir. Toplumsal cinsiyet rollerinin kadınlara atfettiği kibar, duygusal, boynu bükük ve korunmaya muhtaç yapısı özellikle Tülin, Mine ve Adviye karakterleriyle kırılmıştır. Ayrıca dizide tek bir erkeklik halinin olmadığının altı çizilmiştir. Bu yüzden kalıpları ters yüz eden erkek temsiller de vardır. Hegemonik erkekliğe alternatif olarak tüm erkeklerin pasif, muhtaç, yönlendirmeye açık ve bağımlı kadın istemediği bazı erkeklerin de aynı hayatı beraber paylaşacakları bir kadını arzu ettikleri vurgulanmıştır. Dizinin cinsiyet rolleri kırılarak karakterlere daha gerçekçi ve daha insani bir boyut kazandırılmıştır.