Yetenekli Bay Baran, büyükbabalar ve hakikat krizi
Savcılık kamuoyuna neyin ne kadar yansıtılacağına ise Yetenekli Bay Baran’ın paylaşacağı sırların derinliğine göre karar verebilir. Aynı Zarrab vakasında olduğu gibi.
Türkiye kamuoyunun Sezgin Baran Korkmaz (SBK) ismine gerçek
manada dikkat kesilmesinin miladı 6 Haziran 2021 oldu diyebiliriz.
Çete lideri Sedat Peker’in dokuzuncu ifşaat-şov videosunda İçişleri
Bakanı Süleyman Soylu’nun kirli çamaşırlarını ortaya dökme
gailesiyle ortaya attığı iddianın vahim olmakla beraber benim gibi
SBK dosyasını yakından takip etmeye çalışanlar açısından ‘yok
artık’ duygusu yaratacak bir gelişme olmadığını daha önce yazdım. Kara para aklama ve
dolandırıcılık suçlarından hem ABD hem de Türkiye’de kaçak
konumunda olan ‘Yetenekli Bay Baran’ için devlet içindeki çeşitli
odakların son altı yedi yıldır nasıl kendilerini siper ettiğini
farklı kaynaklardan çok defalar dinlemişliğim var. Kendisinin yargı
mensuplarıyla fotoğrafları yavaştan ortaya dökülmeye başladı,
gerisi de gelecektir. SBK kayırmacılığı piramidi tam olarak nereye
kadar çıkıyor sorusunu yanıtlayacak somut deliller henüz ortada
yok. Maalesef zat-ı muhteremin geçen hafta sonu Avusturya’da
tutuklanmasının ardından hakikatlere ulaşma ihtimalimizin
zayıflamış olabileceğini düşünüyorum.
Hayatını cebren ve hileyle cebini doldurmanın yanı sıra
ünlülerle süslenmiş bir fotoğraf albümü kurgulamaya adayan
Yetenekli Bay Baran kendini kurtarmak için o albümdeki isimleri
işine yarayacağını düşündüğü takdirde aslanların önüne atabilir
elbette. Ancak onun ölçeğindeki bir nitelikli dolandırıcının hangi
konuda doğru, hangi konuda yalan söylediğini tespit etmek hayli güç
olacaktır.
Bundan sonra neler yaşanabileceğini analiz edebilmek için sondan
başa doğru gitmek lazım.
SBK’nın 19 Haziran’da Avusturya’da tutuklandığını avukatlarının
Twitter mesajı sayesinde öğrendik. Tutuklama ABD’nin talebi üzerine
gerçekleşmiş, hatta rivayet o ki operasyon için Amerikalı
yetkililer iki hafta öncesinden Avusturya’ya gelmiş ve yerel
makamlarla iş birliği içinde SBK’yı takip etmişti. Washington, ABD
Hazinesi’ni hayalî biyoyakıt kaçakçılığı yaparak en az 511 milyon
dolar dolandırdıklarını itiraf eden ve halen cezaevinde olan
Kingston Kardeşler’in parasını Türkiye ve Lüksemburg’da kurduğu
şirketler vasıtasıyla aklamakla suçlanan Sezgin Baran Korkmaz’ın
Utah eyaletindeki Salt Lake Bölge mahkemesinde yargılanabilmesi
için iadesini talep etmişti. ABD Adalet Bakanlığı’nın 22 Haziran’da
yaptığı yazılı açıklamaya göre SBK
hakkındaki dava 28 Nisan’da “gizli” ibaresiyle açılmıştı. Sedat
Peker’in 6 Haziran’daki videosunun ardından irtibat kurduğu
gazetecilere “ABD’de aranmıyorum bile” diyen SBK yaş tahtaya mı
basmıştı, yoksa hakkındaki gizli iddianameden haberi vardı da yine
rol mü kesiyordu?
Bu arada SBK’nın Türkiye’de 9 diğer sanıkla birlikte
yargılandığı ‘mal varlığı değerini aklama’ davasının ilk
duruşmasının görüldüğü 17 Mayıs'ta mahkeme SBK için tutuklama
kararı vermişti. Türk yetkililer de SBK’nın yakalanması için
kırmızı bülten çıkartıldığını söylüyordu. Ancak Türk istihbarat
kurumlarının SBK hakkındaki tahkikat noktasında ABD’nin çok
gerisinde olduğu 19 Haziran itibarıyla tescillendi.
Türk devleti ancak SBK ABD’nin talebiyle Avusturya makamları
tarafından tutuklandıktan sonra devreye girdi. Onu da AKP
hükümetinin siyasi atamalarından olan Viyana Büyükelçisi Ozan
Ceyhun’un 21 Haziran’da TRT’ye yaptığı açıklamadan
öğrendik. Büyükelçi Ozan Ceyhun Dışişleri Bakanlığı’ndan talimatla
iade talebini gerekli eklerle 20 Haziran’da Avusturya Dışişleri’ne
sunduklarını söylüyordu. Ancak Ankara’nın konuya ilişkin suskunluğu
devam etti. Diplomatik kaynaklarım bu satırları kaleme aldığım 22
Haziran akşam saatleri itibarıyla Türkiye’nin iade için resmî
prosedürü tamamlamadığını söylediler. Belli ki Ankara’da süreci
tıkayan birileri ya da bir şeyler var. Ankara önümüzdeki günlerde
iade dosyasını tamam etse dahi ABD tüm ağırlığıyla SBK’yı almak
için bastıracaktır.
Sezgin Baran Korkmaz 1993-1995 yılları arasında CIA
Direktörü olarak görev yapan James Woolsey ile
görülüyor.
Çıplak gözle bakıldığında SBK’nın 225 yılla yargılandığı ABD
yerine 5 yılla yargılandığı Türkiye’ye iade edilmeyi istemesinden
daha doğal bir şey olamaz gibi duruyor. Ancak Yetenekli Bay Baran
gibi eski bir CIA direktörünün lobi şirketini Türkiye lehine
çalışsın diye kiralama teşebbüsünde bulunan, Ankara ile Washington
arasında son yirmi yılın en büyük siyasi krizlerinden birine
dönüşen Amerikalı din adamı Andrew Brunson’ın serbest bırakılması
için topa girme hevesinde olan bir adamın ‘büyük düşün’ mottosu ile
yaşadığı bir vaka. Dolayısıyla da uzun vadeli çıkarları gereği ABD
tarafından yakalanmayı daha ehvenişer bulmuş olabilir mi? Bu soruya
‘daha neler’ yanıtını verecek olanlar önden buyursun. Zira epey bir
süredir ‘daha neler neler’in tam göbeğinde yaşatılıyoruz.
Şunu da hatırlatmakta fayda var; Reza Zarrab ABD’de
tutuklandığında dolandırıcılık, kara para aklama, banka
işlemlerinde sahtekarlık suçları gerekçe gösterilerek toplam 130
yıla kadar hapsi istenmişti. Zarrab, suçunu kabul edip savcılıkla
iş birliğine gittiği için hapis yatmaktan kurtuldu. Kuvvetle
muhtemeldir ki sonbahara ertelenen Halkbank davasının ilk
duruşmasında Zarrab yeniden tanık koltuğunda karşımıza çıkacak.
Zarrab 2017’deki Hakan Atilla davasındaki tanıklığı sırasında
Erdoğan hükümetinin aktif görevdeki isimlerle kendi ilişkisini ve
bu isimlerin ABD’nin İran yaptırımlarını by-pass etmek için
kurdukları sisteme en tepeden onayın kimden geldiğinden neredeyse
hiç bahsetmemişti. New York Güney Bölge savcıları da mahkeme
salonundaki sorgusunda Zarrab’ın bizzat Erdoğan’ın kapalı
çemberindeki isimlerden talimat alıp almadığına ilişkin neredeyse
tek soru sormamışlardı. Savcılıkla Zarrab arasında tuhaf bir
danışıklı dövüş görüntüsü vardı. O dönemde mahkeme salonunda tanık
olduğumuz bu durumu danıştığım hukukçular “Ya aslan payını
başka bir iddianameye saklıyorlar ya da egemen dokunulmazlık ilkesi
gereği başka bir ülke devlet başkanının isminin geçirilmesi
noktasında dikkatli davranıyorlar” yorumu
yapmışlardı.
Zarrab vakasıyla SBK vakasını esas üzerinden kıyaslamak yanlış
olacaktır. Nihayetinde Zarrab davası olarak başlayıp Atilla davası
olarak nihayetlenen davanın ABD’nin İran’a aldığı siyasi pozisyon
gereği tek taraflı ilan ettiği yaptırımların delinmesiyle ilgili
olduğundan siyasi bir boyutu olduğu pekâlâ söylenebilir. Ancak SBK
davası normalde içine bir Türk vatandaşının da karıştığı bir kara
para aklama davası olarak kalabilirdi…tabii eğer işe Türk devlet
yetkilileri karışmasaydı!
Utah Savcılığı’nın hazırladığı iddianamede Korkmaz’ın haklarında
soruşturma başlatılan Kingston kardeşlere kod ismi ‘büyükbaba’ olan
bir hükümet yetkilisiyle olan sağlam ilişkileri nedeniyle onları
koruyacağı yönünde mesajlar gönderdiği iddiası da var. İddianamede
sözü geçen ‘büyükbaba’nın eski bir Amerikan hükümet yetkilisi
olduğu anlaşılıyor. Sadece bu iddia bile Amerikan istihbarat
kurumlarının SBK’yı izlemeye alması için yeterli bir gerekçe
olabilir.
Aylardır Yetenekli Bay Baran’ı takip ettikleri – ve muhtemeldir
ki dinledikleri – ortaya çıkan Amerikan istihbaratının Sedat Peker
tarafından ortaya atılan iddiaları bizzat kendilerinin doğrulamış
ya da çürütmüş olduğunu varsaymak gerekiyor. Mesela Sedat Peker’in
“İçişleri Bakanı, Organize Suçlar Daire Başkanı'nı
telefonla arayıp hakkında 6 aydır dosya hazırlanan adamı İçişleri
Bakanlığı'na çağırıyor ve görüşüyor, yurt dışına çıkmasını
söylüyor. 5 Aralık'ta Sezgin Baran Korkmaz İçişleri Bakanlığı'na
geldi mi, kamera kayıtlarını çıkarın” şeklindeki iddiasına
dair hakikate Amerikan istihbaratının vakıf olmadığını düşünmek
saflık olur.
Avusturya makamları tarafından ABD’ye iade edilmesi durumunda
sorgusunda tüm bu iddialar SBK’ya yöneltilecektir. Hatta kapalı
kapılar ardında Peker’in “Süleyman buna 'Senin hakkında
tahkikat yapıldı, yurt dışına çık. Yukarının haberi var, bu
alacağın olan parayı da sil, sorun çıkacak' diyor. Yukarısı dediği
de Tayyip abi” şeklindeki sözleri de sorulacaktır.
Savcılık kamuoyuna neyin ne kadar yansıtılacağına ise Yetenekli Bay
Baran’ın paylaşacağı sırların derinliğine göre karar verebilir.
Aynı Zarrab vakasında olduğu gibi.
Tüm bu risklere rağmen Erdoğan hükümeti SBK’nın Türkiye’ye
iadesini içerde almak zorunda kalacakları zor siyasi kararlar
nedeniyle istemiyor olabilir mi?