Yıldıray Oğur: Bu linç ve hınç dalgası geçici mi?

Yıldıray Oğur gökküşağı dekoru ile yaşanan linç terörünün Cumhur İttifakı seçmeninin zaferiyle büyüyen özgüvenden kaynaklandığını ama kalıcı bir hayat tarzı müdahalesine dönüşebileceğini belirtti.

Abone ol

DUVAR- Karne gününde öğrencileri ile gökkuşağı dekoru önünde fotoğraf çektirdiği için hakkında soruşturma başlatılan Ahter Nur'un seçim gününde, sandık kurulu üyesi olarak bir seçmen ile tartışma yaşadığı ortaya çıktı. Olayı köşesinde değerlendiren Yıldıray Oğur, Ahter Nur'un kabine yaşlı akrabası ile girmek istemeyen bir seçmene izin vermediğini, bunun üzerine tartışma yaşandığını belirtti, "Tartışma büyüyünce partili sandık görevlileri ve mahallede bulunan partililer de tartışmaya karıştı ve olaya Jandarma müdahale etmek zorunda kaldı. İddiaya göre fotoğraf çekiminden sonra Ahter Nur’un seçim günü tartışma yaşadığı ve aynı zamanda okulun velilerinden olan şahsın eşi, fotoğraf sosyal medyada bir başka veli tarafından yayınlanınca Ahter Nur’u arayarak 'Eşim fotoğrafı gördü, çok kızdı, bu eşcinsel bayrağıymış' dedi” diye yazdı. 

Yıldıray Oğur ayrıca, aynı dekorun geçen yıl da kullanıldığını ve hiç sorun yaşanmadığını, masraf olmasın diye bu yıl yeniden kullanıldığını belirtti,  Ahter Nur'un öğretmen arkadaşlarının yaptığı açıklamaya yer verdi. Öğretmenler ortak açıklamalarında "Haber metinlerinde öğretmenin fotoğrafları paylaştığı ve veli tepkileri üzerine kaldırdığı yazıyor. Öğretmen kesinlikle hiçbir ortamda bir fotoğraf paylaşmamıştır ve silmemiştir. Hiçbir veli şikayeti de olmamıştır." dediler. Ahter Nur'un ne kadar örnek bir öğretmen olduğunu ise şu sözlerle aktardılar: "Ahter Nur kolu kırıldığında bile çocuklar öğretmensiz kalmasın, idare zor durumda olmasın diye sadece 1 gün rapor almış bir öğretmendir. Tüm meslek hayatı boyunca gerekli 3-5 gün izin dışında çocuklarının her gün başında olmuş bir öğretmendir. Meslektaşları içinde çok sevilen, sorun yaratacak her türlü olaydan uzak duran, siyaset yapmayan, bu nedenle sendikalı bile olmayan bir öğretmendir. Kavaklı köyü tarihinde Fen Lisesi’ne, proje okuluna giden en çok öğrenci onun öğrencileridir. Başarılıdır, disiplinlidir. Çocukların başarısı için çok çalışır. Teneffüslerde öğretmenler odasına gitmez, çocuklara örnek olmak için sınıfta kitap okur. En çok kitap okuyan onun öğrencileridir." 

Yıldıray Oğur, "Hıncını gökkuşağından çıkarmak…" başlıklı yazısında, seçim sonuçlarının Cumhur ittifakı seçmenlerinde yarattığı özgüvenin bir tür linç dalgası yarattığına dikkat çekti, çeşitli örnekler sıralayarak "Peki, bu hınç ve linç dalgası seçim sonrası parlayan özgüvenlerin geçici tatmini mi, yoksa daha kalıcı bir sosyal hayat müdahaleciliğiyle mi karşı karşıyayız?" diye sordu.  Oğur'un yazısının ilgili bölümü şöyle: 

"İlk örneklerinden biri 28 Mayıs seçimlerinden günler önce Kuzguncuk’ta yaşanmıştı.

İçkisiz olduğu için muhafazakar insanların müdavimi olduğu Asude Çay Ocağı’nda, arkadaşlarıyla geldiği mekanda oturmaktan sıkılıp ayakta çay içen çarşaflı bir kadını, mahalleye bir süredir gelen ve çevreyi rahatsız eden çarşaflı bir dilenciye benzetip, sertçe müdahale eden mekan sahibiyle kadınlar arasında yaşanan ve orada biten tartışmanın videosu 10 gün sonra seçim öncesi sosyal medyaya düşmüş, mekan sahibi alkışlar arasında gözaltına alınmış, Üsküdar Belediye Başkanı mekanı gururla mühürletip, kapatmış, hatta mekanın önüne çöpler bile yığılmıştı.

Neyse ki kadınlar, siyasetçilerden daha olgun çıkıp şikayetçi olmayınca mekan sahibi savcılıkta tutuklanmayı beklerken serbest kalmıştı.

Sonra seçim sonrası yine İstanbul’da fırınında Erdoğan sloganları atan küçük bir çocuğa “dükkanımda bağırma” derken hakaret eden, bunun üzerine dükkâna gelip hesap soran çocuğun ailesinden birilerini de bıçakla tehdit ederek dükkanından kovan bir fırıncı da yaşananların videosu yine sosyal medyaya düşünce göz altına alındı, dükkanı kapatıldı, dükkanına Erdoğan resmi asıldı, hakkında 8 yıl isteniyor.

Hayatın içinde her gün benzerleri yaşanan ve yaşanacak toplumun kendi içinde çözdüğü ya da çözemediği ama işin içine devletin, siyasetin sokulmadığı günlük hayat sürtüşmelerini bir siyasi husumet ve linç vesilesine çeviren, dükkan mühürlemek, gözaltına aldırmak gibi ağır müeyyidelere neden olan bu aşırı özgüvenden mülhem linç dalgaları önüne geçeni de sürükleyip götürüyor.

Son birkaç hafta içinde Kılıçdaroğlu’na desteği yüzünden bir sosyal medyacının Antep’teki semineri, CHP’ye desteği yüzünden Hüseyin Turan’ın Bursa konseri, LGBT destek açıklamaları yüzünden Melike Şahin ve Mabel Matiz’in Denizli konserleri iptal edildi.

AK Partili belediyelerdeki muhaliflerin seminerleri, konserleri bu basınçla ardarda iptal ettiriliyor.

Bu dalgaya direnmenin maliyeti ise ağır olabiliyor.

Bir sokak röportajında AK Partili bir kadına hakaret eden “teyze”nin kombiniyle sandığa giden Melek Mosso’nun konserini tepkilere rağmen, Mosso’nun özür dilemesi üzerine yapıp, bir de sahneye onunla çıkan Tekirdağ Süleymanpaşa’nın AK Partili Belediye Başkanı Cüneyt Yüksel’in başına gelenler gibi.

Eski CHP’li başkana tepki oylarını alarak 2019’da 1000 farkla Tekirdağ gibi bir ilin merkez ilçelerinden birinin başkanlığını kazanan, Tekirdağ Belediye başkanlığı için bile şansı olabilecek AK Partili başkan bile bu dalgaya kurban edilebildi.

AK Parti elitlerinin bu linçe katılmamasını, bu siyasi pragmatizme bağladığım iki önceki yazımdaki iyiniyetli okuma da bu linç dalgasının altında kalanlardan biri oldu.

Peki, bu hınç ve linç dalgası seçim sonrası parlayan özgüvenlerin geçici tatmini mi, yoksa daha kalıcı bir sosyal hayat müdahaleciliğiyle mi karşı karşıyayız?

(...)

'Emri bil maruf' kısmıyla hiç ilgilenmeyen, neredeyse karşısında bir düşman kitlesi varmış gibi davranan, onu üzmekten, örselemekten sınıfsal bir zevk alan, arkasına devletin gücünü almış olmanın özgüveniyle, sosyal medya üzerinden tırmandırılan hassasiyetlerle yürütülen sorgusuz cadı avları yaşananlar.

Üstelik bu cadı avı yaratılan ideolojik basınçla kamu otoritesine yaptırılıyor.

Mesele biraz daha yapısal ve suç sadece bir tarafa ait değil.

Bir türlü asgari ortak bir kamusal alan inşa edilememiş, birbirine karşı hiçbir ahlaki sorumluluk duymayan, birbirini öcüleştirmiş grupların yaşadığı bir toplumda eline sopayı geçiren, aynısını kendisine karşı yapacağından emin olduğu ve bunda da haklı olduğu düşmanı devletin sopasıyla cezalandırıyor.

Ve bundan sınıfsal bir zevk alıyor.

Tıpkı seçimleri muhalifler kazansaydı, hesaplaşmacıların arzuladığı gibi…

Muhafazakârlar 21 yıldır iktidarda olduklarını unutarak mağduriyetlerinden, laikler ise iktidardan ne kadar uzak olduklarını unutarak mağruriyetlerinden taviz vermiyor.

Muhafazakarları iktidarın sorumluluğunu taşımaktan, laikleri ise kendini yenilemekten alı koyan unutkanlıklar bunlar.

Ellerinin altında artık bizimkilere yan baktı diye fırıncı, çay ocağı sahibi tutuklatacak, renklerden işkillenip öğretmeni görevden alacak, 7 yıldır içeride tuttuğu adam hakkında TRT’de karalama dizisi yapacak kadar sınırsız bir iktidara sahip olanları, yaşlı bir teyze, muhalif bir şarkıcı bir anda yeniden mağdur yapabiliyor.

Çünkü onların dilindeki kibir eski günleri hatırlatıyor, cephede kal hissi veriyor.

Elindeki mutlak iktidarla ne yapacağını bilemeyince, onu pozitif işler için kullanmak, yapıcı bir dil kurup insanları ikna etmek gibi zor ve meşakkatli yollara girmek yerine de iktidarı sopa gibi kullanmak gibi kolay ve bilindik yollar tercih ediliyor.

Üstelik bunu bir delikanlılık, özgüvenli duruş kerterizine çevirip, bu kadar acımasız olamayanları eziklikle suçlayınca da sopa senin eline geçmiş oluyor.

İktidar her ne kadar kabineyle ılımlaşma kredilerini toplasa da bir sürü ciddi meseleyi görünmez kılan bu ideolojik göz kararmasından herhalde memnun.

Seçimlerde olmayan ideolojik, siyasi motivasyonu bu hınç sağladı.

Bu yüzden cadı avlarında şarkıcı, öğretmen, ilçe belediye başkanı gibi feda edilebilecek kurbanlar istenince veriyorlar.

Siyasette rehavet kol gezerken, dava adamlarının taşkınlarının önünde durmak istemiyorlar.

Hele de yerel seçimlere doğru.

O yüzden gökkuşağı artık yıldırımdan daha tehlikeli, altından geçmemekte, uzak durmakta fayda var." (HABER MERKEZİ)