Yıldız çifti: Üzüntüden başka bir şeyimiz kalmadı

Malatya'da Güle ve Seyit Yıldız çiftinin Ören Mahallesi’ndeki evlerinden geriye enkaz kaldı. 4 ton kayısıları, bir ömürlük emekleri de binanın yıkılmasıyla yerle bir oldu.

Abone ol

Ardıl Batmaz

MALATYA- Malatya’nın Akçadağ ilçesine bağlı Ören, 2014 yılında büyükşehir yasası ile belediye iken statüsü mahalleye çevrildi. Akçadağ’a 10 km, Malatya merkeze 47 km uzakta olan mahallede yaşayan insanların çoğunluğu Alevilerinden oluşuyor. Malatya’nın her yerinde olduğu gibi burada da insanlar geçimini ağırlıkla kayısıdan sağlıyor. Maraş merkezli depremlerin ilkinde sarsılsa da Ören'de yıkım 7,6’lık ikinci depremle gelmiş. 600 haneli mahallenin en az yüzde 80’i yıkılırken, insanların yıllardır emek verdiği ürünler de enkazın altında kalmış.

Ören’in sokaklarında dolaşırken karşılaşıyoruz 59 yaşındaki Güle Yıldız ve 79 yaşındaki Seyit Yıldız ile... Bir merdiven taşında oturmuşlar ve karşılarındaki enkaza bakıyorlar. Kameramızı görünce, “Siz ne yazıyorsunuz yavrum, bizi de yazın” diye sesleniyor Güle Yıldız. Yıldız çiftinin baktıkları alan sadece bir enkaz değil, bir ömürlük emek, bir ömür alın teriymiş meğer. Güle Yıldız’ın yanına oturur oturmaz başlıyor anlatmaya: “Koltuklar, dört oda oturma grubu, köy halıları… Her şeyimiz içeride. Bulaşık makinesi, çamaşır makinesi, ocak, doluca kaysı… 4, belki 5 ton kayısı. 4 ton 400 bin lira demek.”



‘BİR YERE YATAK SERİP YATACAĞIZ’

İlk depremde sarsılmışlar ve birkaç parça eşya alıp dışarı atmışlar kendilerini. Yurt dışında bir, Alanya’da da bir çocukları varmış. Bulabildikleri ilk araçla Alanya’daki çocuklarının yanına gidip 20 gün otelde kalmışlar. Ören’e gelir gelmez de soluğu evlerinden geriye kalan enkazın önünde almışlar: "Tüm birikimimiz, her şeyimiz buradaydı. Şimdi ne yapacağımızı bilemiyoruz, şaştık kaldık. İki dizimden ameliyat olmuşum, yürümeye mecalim yok. Yeni geldik, nerede kalacağımızı bilmiyoruz, çadırımız da yok. Bir yere yatak serip yatacağız artık. Bir dolap yapmıştım yataklarla doluydu, şimdi güç yetmez.” 


Jandarma geliyor o sırada. Geçmiş olsun dileklerini ilettikten sonra Seyit Yıldız’a yönelerek traktörünün kaskosu olup olmadığını soruyor. Seyit Yıldız, kaskosu olmadığını ama sigortası olduğunu söylüyor, “Ben bu sene 650 kâğıt verdim” diyor. Jandarma, “Kasko olsaydı tutanak tutabilirdik ama sigorta şirketinizle görüşmeniz gerekiyor” diyerek uzaklaşıyor.
Traktöründen de umudu kesen Seyit Yıldız, “12 yaşından beri çalıştık çırpındık bu eve verdik. Buzdolabı yoktu, aldık, çamaşır makinesi yoktu, aldık. Çalıştıkça doldurduk, çalıştıkça doldurduk. Geriye hiçbir şey kalmadı. Bir insana ne lazımsa her şeyi getirdik. Yaşayışımız çok güzeldi ama cenabı Allah bırakmadı, ona da kimsenin gücü yetmez” diyerek içini döküyor.



‘BENİM BURADA 2 YILLIK EMEĞİM VARDI’

Sokağın ilerisini gösteriyor eliyle Seyit Yıldız. Karşıdan gelenler özenerek "Bu bina kimin?" diye sorarmış. Kendileri yapmış evi yıllar önce. “Şimdi yatacak yerimiz yok” diyerek üzülüyor sadece.

Enkazın üzerinde kalmış kayısılarından bir kısmını göstermek istiyor. Bin bir emekle çalışıp dizdiği evinin üzerinde yürüyor şimdi. Gözyaşlarını tutamıyor enkazın üzerinde dolaşırken: “İlaç ve gübre parası borcum vardı. Kaysıları satıp borcumuzu ödeyecektik. Kolaylıkla meydana gelmiyor ki bunlar. Emek vereceksin, dert çekeceksin… İki domur ilacı atılacak, sonra iki sefer çiçek ilacı. Sonra kayısı daha parlak olsun diye yine ilaç atacaksın. 5-6 sefer ilaç atıyorduk mecbur. Benim burada 2 yıllık emeğim vardı. Satamadım, kaldı elimde. Getirdik sakladık. Bugün para eder, yarın para eder diye bekledik. Perakende satış 200-300 lira, bize gelince 50-60 lira.”
Sonra yumruğunu sıkıyor var gücüyle ve “Emekliyim, BAĞ-KUR emeklisiyim. 5 bin 500 lira para veriyor devlet. Onunla geçinmeye çalışacağız. Yaş da geçti, 80’e doğru gidiyoruz. Bu yaşıma kadar gücüm kuvvetim yettiğince çalıştım. Bileğimin kuvvetiyle bu zamana kadar geldim, şimdi hepsi gitti. Üzüntüden başka bir şeyimiz kalmadı” diyor.