Sıktı artık şu Arda Turan – Berkay mevzusu, biliyorum. Her ne kadar aktüel spor meselelerine yer veriyor olsam da köşemde, Arda Turan'ın bir futbolcu olması ben dahil bütün spor yazarlarını ve muhabirlerini harekete geçirdi. Meselenin üzerinden bir kez daha geçmemize gerek yok. Bir haftadan fazladır televizyon programlarında ve gazete kupürlerinde o kadar çok ameliyat edildi ki moleküllerine kadar irdelendi. Zaten dava açıldı, mesele artık yargıda. Bu yüzden bazı meslektaşlarımın aksine işi maniple etmekten biraz kaçınacağım. Bu “Arda Turan mevzusu” başlı başına bir akademik konu olabilir. Aslında dünyada binlerce örnek verebilirim ki yazının devamında masaya birkaç kart bırakacağım. Bayrampaşa'dan Barcelona'ya... Bu yolculuğu çok kez dinledik ve sürecin büyük bir kesitine de tanıklık ettik.
“Minareden düşenin parçası bulunur, bulunur da; gönülden düşenin parçası bulunmaz.” (Mevlana)
Çok değil bundan üç veya dört yıl önce, Atletico Madrid'den Barcelona'ya transfer olurken biraz da medyanın katkısıyla Arda Turan'ın bu toplum için bir “rol model” hatta “başarının beden bulmuş hali”ne dönüştürülme sürecini bizzat yaşadık. Futbol oynayan, futbolcu olma hayalini kuran birçok çocuk için idole dönüştürüldü. Ne yazık ki algıda yaratılan suni dönüşüm, gerçekten organik olarak gerçekleşmiyorsa bugünkü gelinen noktanın da bir tesadüf olmadığı anlamına geliyor. Televizyonda gördüğünüzde ekranda parıldayan o adamı bugün kamu izlemeye tahammül edemiyor. Milli takımda bir gençleştirme operasyonu yapılırken araya serpilen birkaç tecrübeli oyuncu arasında Arda Turan'ın neden yeri yok? Milli forma içinde onu görmek bile istemiyor insanlar. Yani Arda Turan sadece performans olarak Barcelona'dan düşmedi, Onu başının üstüne koyan milletinin de gönlünden düştü.
2016'da Avrupa Şampiyonası'nda yaşanan krizler ve tüm dünyaya rezil oluşumuz, milli maçta prim ve menajerlik yolsuzlukları, milli takım içinde çeteleşme ve racon kesme vukuatları, gazeteci Bilal Meşe'yi darp etme skandalı gibi olaylar aslında Arda Turan'ın imajını yeteri kadar çürütmüştü. Yani bu şarkıcı Berkay ile yaşananlar onu halkın gözünden falan düşürmedi. O zaten imajının kredisini daha önce yiyip bitirmişti. Bu olay ise onun geldiği noktayı, tabiri caizse “kahraman”dan “düşman”a dönüşünün resmini çizdi. Şimdi ise 30 Ocak'ta hapis cezası istemi ile hakim karşısına çıkacak.
Belki de Arda'nın suçu yok. Ona ait olmayan, kendisinin kaldıramayacağı bir rolü hepimiz yükledik. Bunu yapmayan meslektaşlarımız oldu ama onlar da o dönemlerde, herhangi biri itirazda bulunmayarak yine de sürecin içinde “boş atılan oy” misali çoğunluğa yaramış oldu. Klasik bir espriye dönüştürülmüş “Eğitim şart” söylemi vardır. Toplumumuzda bunun bu kadar geyik muhabbetine dönüştürülmesinin nedeni ne sizce? Çünkü toplum içinde “eğitim” kavramı gerçek anlamıyla anlaşılamıyor. Anlaşılmadığı gibi bu alay konularına sebebiyet veren sanat, spor ve siyaset camiasının fertlerinin birçoğu bu kavramı şahsi altyapılarında bulundurmuyor. Sonuç olarak toplum için idol, rol modeli olarak gösterilen çokça ünlünün eğitim seviyesi onların albümlerini, formalarını veya posterlerini alan fanlarının fazlasıyla altında. Yani bu işlerin en temelinde bir arıza söz konusu. Arda gündemi vesilesiyle bu konularla artık yüzleşilmesi gerekiyor. İşin doğrusu Arda veya Berkay isimlerine fazla takılmamamız lazım. Sorunun derinine inmemiz gerekiyor.
Amerikan spor kültüründe örneğin NBA'de hiçbir takımın altyapısı bile yoktur. Yani 7-8 yaşında takımın alt yapısına alınıp yetiştirilen bir oyuncu yoktur. Nereden geliyor peki bu kadar profesyonel sporcu? Okullardan. Ya üniversiteden draft ediliyor ya da liseden sonra üniversiteyi tercih etmeyip direkt profesyonel olma kararı alan oyuncular draft ediliyor. Yani oralarda sporcular kulüplerin altyapılarında oynayıp torpille yalandan derse katılım göstermiyorlar. Şurada veya burada oynuyor diye devamsızlıkları idare eden okul müdürleri yok orada. İşin ilginç tarafı ise şu: O spor dalının temel unsurlarını, eğitimlerini okul takımlarında oynayarak kazanıyorlar ama ders notları yetersiz olduğu takdirde okul takımıyla da ilişkileri kesilebiliyor. Temel eğitim ve okul eğitimini profesyonelliğe adıma atana kadar sürdüren sporcular, profesyonelliğe adım attıktan sonra da baskı, para yönetimi ve şöhret karşısında da daha az bocalıyor. Profesyonel seviyede takım içerisinde aldıkları danışmanlık yardımı ve kendi tuttukları yaşam koçları ve mentörlerle hayatlarını daha mantıklı bir planlamayla yürütüyorlar. Yani bir basketbolcu barda kavga çıkarmadan evvel iki kez düşünüyor diyebilirim. Ne yazık ki Türkiye'deki spor camiası, spor kültürü ve “işlerin yürüme şekli” hiç de böyle değil.
Hemen aklıma efsane NBA yıldızı Kobe Bryant'ın 2003 yazındaki “tecavüz skandalı” geldi. Literatüre “Colorado Incident” yani “Colorado Hadisesi” olarak geçen facia tüm dünya spor basınını bir yıl boyunca meşgul etti. Michael Jordan sonrasında NBA'in marka yüzü haline getirilen Kobe Bryant, 2003 yazında tedavi için gittiği Colorado'da bir otel çalışanına tecavüz etmekle suçlandı ve hapis cezası ile yargılandı. O güne kadar nakış gibi işlenen mükemmel ve “steril” imajı o kadar zedelenmişti ki toplum tarafından “onun masum olduğuna inananlar” da dahil olmak üzere iğrenilen adam haline geldi. Ama Kobe Bryant henüz 25 yaşındaydı ve kariyerinin sportif performanslarının zirve yapacağı döneme yeni girmişti. Yani imajını temizlemesi için önünde çok uzun yıllar ve fırsatlar vardı. Kaldı ki zor da olsa bunu başardı. 13 yıl daha üst seviyede oynayarak 20 yıllık NBA kariyerini 2016 yılında sonlandırdı. (Kobe Bryant'ın tecavüz davası, davacı kadının ifade vermekte isteksiz davranması üzerine 2004'te düştü.)
Arda Turan, 30'lu yaşlarına girdi ve artık kariyeri yukarı doğru değil, aşağıya doğru devam edecek gibi. Bu da onun futbol oynayarak imajını temizlemesi için yeteri kadar bir süresi olmadığını ifade ediyor. Şimdiden “futbolun Arda'yı bıraktığı” konuşmaları başladı. “Yıldızlar da kayar, durmaz yerinde” şarkısının sözleri bir insanın durumunu hiç bu kadar iyi anlatamazdı herhalde. Galatasaray, Atletico Madrid, Barcelona ve şimdi Başakşehir... Arda'nın hikayesi bundan sonra nereye devam eder bilinmez. Bir Rum atasözü der ki; “Taş da yumurtanın üstüne düşse, yumurta da taşın üstüne düşse, olan yine yumurtaya olur.” Bir yıldıza da dönüşse, milletinin gözünden de düşse bunu yapan da yaşayan da Arda Turan'ın kendisi. Bir başkası değil.