İstanbul’u güzel kılan şeylerden biri müzik. Şehrin her yerine sinen notaları takip ederseniz her noktasını anlatan, yaşananları porte üzerine sabitleyen bir şarkı bulabilirsiniz. Düzenlenen festivaller ve konserler, bir gün bile olsun İstanbul’un sessiz kalmasını engelliyor. Bu, iyi bir şey elbette.
İstanbul’dan girdim, sözü caza, memleketin en önemli festivallerinden birine getireceğim –ki iki hafta önce, Ömür Göksel vasıtasıyla yine onu bu festivali anmıştım. Bu yıl 26. kez düzenlenen İstanbul Caz Festivali’nden söz ediyorum. Konserler ve şehrin farklı yerlerinde yapılan buluşmalar tüm hızıyla sürüyor. Başta Joss Stone ve Kamashi Washington, önemli konserlerin hepsi yapıldı belki ama festivale son dakikada dahil olmak, bu yıla mahsus sürprizlerin hiç olmazsa ikisini ıskalamamak istiyorsanız henüz geç kalmış değilsiniz. Bu çok önemli iki etkinliğin ilki bugün yapılıyor, ikincisi çarşamba yapılacak. Bu yazıyı okuduğunuz saat itibariyle ilkini kaçırmış olmanız muhtemel ama zaten kaçırmamışsanız da yapılacak bir şey yok zira biletleri günler öncesinde bitmiş bir hadise bu. Kolay değil, bir dönemin simgesi Caz Vapuru, dokuz yıl sonra yeniden Boğaz sularında! Cazın şehre, şehrin caza karıştığı etkinliklerin belki de en şahanesi bu.
Caz Vapuru, bu yıl, içinde benim de olduğum bir aktivite –ki yıllar sonra özlediğim güzergâhın yolcusu olacakken emekçisi olmanın verdiği haz, her şeyin ötesinde. 11.00 itibariyle Kabataş’tan kalkacak vapur, 12.30’da Anadolu Kavağı’nda olacak, orada vereceği iki saatlik molanın ardından 14.30’da Kabataş’a doğru yeniden hareket edecek. Seyir esnasında orta kat arka güvertede iki DJ görevli: Biri DJ Barthezz, diğeri benim. Barthezz, gidişi şenlendirecek, bendeniz dönüş yolculuğunda İstanbul kökenli caz şarkıları çalacağım ama bu saz ve hicaza uğramayacağım anlamına gelmemeli… Şunu unutmadan çalacağım: Caz ve İstanbul yan yana geldiğinde her şey olabilir! Üsküdar sahiline doğru ilerlerken Mustafa Özkent aracılığıyla bu kadim semte selam çakar, adı değişse de kalbimizdeki adı hep Boğaziçi olan köprünün altından geçerken hep beraber “Boğaz Köprüsü / İnci gerdanlık / Altından geçtik / Kahkaha attık” şarkısını söyleyebiliriz. Dünden bugüne ya da geçmişten günümüze uzanan akış sırasında Erol Pekcan’dan Elif Çağlar’a, Barış Demirel’den Süheyl Denizci’ye uzanan bir selam silsilesi sarkıtacağım muhakkak. Geçtiğimiz hafta içinde kaybettiğimiz Nejat Toksoy ve topluluğu Mavi Işıklar da bu silsileden payını alacak elbette. Sözün özü, vapurun farklı noktalarında Almanya’dan gelen bakır üflemeli topluluğu Talking Horns, Hollandalı swing grubu The Busquitos ve memleket topraklarında yeşeren Brassist canlı, heyecanlı performanslarını sergilerken, bir kaçış noktası olarak kullanabileceğiniz mekânı şenlendirme görevi DJ Barthezz’le benim. Kim bilir, belki yolumuz kesişir?
HAFTANIN İKİNCİ SÜRPRİZİ
Bu haftanın ikinci büyük sürprizi, Mozaik’in yıllar sonra vereceği üçüncü konser. Geçtiğimiz yıl Ekim ayında Moda Kayıkhane’de düzenlenen BurAda Müzik Var başlıklı festival kapsamında dinlediğimiz Mozaik, arada bir de Bursa konseri verdi. Bu, üçüncü konser olacak. Sonrası gelir mi, bilmiyorum ama hâlâ fırsat varken bu konseri ıskalamak olmaz.
Yoktur ya, bugüne kadar Mozaik adını duymamış, dinlememiş birileri varsa bile, kadroyu saydıktan sonra başlarına ne geleceğini tahmin edeceklerdir: Ayşe Tütüncü (piyano, klavye, vokal), Saruhan Erim (bas, klasik gitar, vokal), Mehmet Taygun (klasik gitar, bas, vokal), Timuçin Gürer (perküsyon, vokal), Serdar Ateşer (elektrogitar, bas, vokal), Mehmet Tütüncü (keman), Yağız Üresin (yan flüt, tenor saksofon), Ezel Akay (vokal, perküsyon) ve Gökçe Gürçay (davul). Bu kadar da değil, Erkan Oğur ve Ceylan Ertem, konserde Mozaik sahnesini şenlendirecek.
Gevende’den bildiğimiz, yaptığı pek çok çalışma vesilesiyle tanıdığımız ve sevdiğimiz Gökçe Gürçay, Mozaik’in en genç elemanı. Onun için ona bir görev düşmüş: Topluluk içinde, Yeni Başlayanlar İçin Mozaik (YBİM) Müdürü olarak görev yapıyor ve Mozaik’i genç kuşaklara tanıtıyor. Topluluğun Facebook hesabı üzerinden dinleyiciye ulaşan bu tanıtımlar, birer Spotify listesiyle de şenleniyor. Konser öncesi kurcalamakta fayda olan sandıklar bunlar…
Mozaik, şu memlekette en önemsediğim ekiplerden. 1989 yılında ODTÜ’de düzenlenen bir konser vesilesiyle tanıştığım, sonrasında hayranı olduğum topluluk yazık ki çalışmalarını tam da o dönemde sonlandırdı. “Yeniden bir araya gelseler keşke” cümlesini yıllardır kuruyordum, geçtiğimiz yıl vuslat hasıl oldu. Ekim ayında düzenlenen konserde ağırlıkla ilk albümdeki repertuvarı dinleyicileriyle paylaşan Mozaik, çarşamba günü verecekleri konserde bütün albümlerden seçilmiş şarkılarını yorumlayacak.
‘80’li yılların karanlık iklimini aydınlatan, bir şeyleri yeniden yeniden hatırlatan, güzel şarkıları ve onları hep bir ağızdan söylemeyi (üç kişiden fazla insanın yan yana gelerek yürümesinin bile yasak olduğu bir dönemde) unutmamamızı sağlayan, heyecanımızı canlandıran bir topluluk, Mozaik. 1983 yılında Boğaziçi Üniversitesi bünyesinde kurulan, verdikleri ilk konserde (“Ölümden Önce Bir Hayat Vardır”) dünya tarihinde iz bırakmış şarkıları seslendiren, ilerleyen yıllarda kendi bestelerini su yüzüne çıkartan topluluk, ekseriyetle 12 Eylül sonrasını anlattıkları son albümleri “Plastik Aşk”a gelene kadar hep şahane adımlar attı ve arkasında sağlam bir külliyat bıraktı. Çarşamba günkü konser, biraz da bu külliyatın özeti.
1995 yılına kadar çalışmalarını sürdüren ekip, sonrasında her biri farklı alanda pek çok çalışma yaptı, müzikten sinemaya uzandı, akademide konakladı. Konserin bir eksiği, bestelerin bir kısmında da imzası olan Bülent Somay. Yazık ki memleket dışında olacağı için bu buluşmaya katılamayacak ama sesi ve sazı olmasa da sözüyle, müziğiyle orada olacak. Aynı şey, Ümit Kıvanç ve bugüne dek Mozaik’e emek vermiş bütün müzisyenler için geçerli.
Mozaik, bir kolektif çalışma. 12 Eylül sonrasını düşündüğümüzde, “olmaz”ı “olur” yapan bir hareket bu. Bize, yeniden yan yana durmanın güzelliğini, özelliğini hatırlatmışlardı. Sadece bunun için bile kocaman bir alkışı hak ediyor –ki o gün, yıllar sonra onlarla yan yana duracak olmanın güzelliğini anlatmaya kalksam, satırlar yetmez. İyisi mi gelin, Zorlu PSM’de yerinizi alın, bu coşkuya ortaklık edin. Yıllar sonra birilerinden duyacağınıza, siz o geceyi anlatan insanlardan olun. Tarihe tanıklık etmek, tam da böyle bir şey.