Geçenlerde bir dostuma uğradım. Evinde nicedir izlemediğim TV vardı. Bir zengin dizisine baktım yarım saat. Burjuvazi hakkında geniş bilgiler edindim. Evime dönüp yirmi madde halinde yazdım. Arz ediyorum:
1. Burjuvaların terlik alacak paraları yok, hepsi evin içinde ayakkabıyla dolaşıyor.
2. Kadınlar düğün saçı yaptırmışlar, bozulmasın diye put gibi duruyorlar.
3. Erkekler sürekli araba kullanıyorlar. Toplu taşımadan daha ekonomik olabilir, bilmiyorum.
4. Çok dertli insanlar. Holdingde hep bir telaş, entrika, didişme. İyi ki fakirim diye düşündüm.
5. Hizmetçi salona girip “yemek hazır efendim” diyene kadar aç olduklarını anlamıyorlar; bir tür şartlı refleks sanırım.
6. Altı.
7. Rahmetli Marx'ın dediği gibi hakikaten yozlaşmış bir sınıf, hepsi miras peşinde.
8. Burjuva kadınlarla evlilik zor galiba; evin küçük oğlu hizmetçinin kızına yazıyordu.
9. Her biri en az bir kulübe (“klap” diyorlar) üye. Örgütlü toplum böyle bir şey olmalı.
10. “Asmalı Konak”tan beri bildiğimiz klişe: Evin reisi dul bir anne. Baba ölmüş. Anne büyük oğlanın üstüne fazla düşüyor.
11. Tamam, burjuva murjuva, ama bazen yemeği hizmetçilerle birlikte yiyorlar. Antagonizm filan hikâye. Teoriyi yanlış öğrenmişiz. Millî ve yerli bir burjuvazi bu: Eşraflık üstü az somon havyar. Ama aklıma da gelmiyor değil; çocukken bir Kunta Kinte dizisi vardı. Orada iki köle arkadaş vardı. Birini sahibi çok dövüyor, öbürünün sahibi ise merhametli. İsyan başlıyor. Eziyet gören köle isyana hemen katılmak için çiftlikten kaçıyor. Komşu çiftlikteki arkadaşının da isyana katılmasını istiyor. Arkadaşı diyor ki: “Hayır, katılmayacağım. Senin sahibin sana kötü davranıyor, ama benim sahibim bazen yemek masasında oturmama bile izin veriyor.” Diğer köle arkadaşının gözlerinin içine bakarak şöyle diyor: “Asıl kötü olan senin sahibin!”
12. Gazetelerdeki sosyete haberleri sayfasındaki fotoğraflarda kıpkırmızı çıkıyorlar, ama dizide normaller.
13. Yine Asmalı Konak’tan neşet eden bir soru var: “Bugünkü programın ne Tankut?” Günlük dile de geçmiş. Burada da görünce zamanı kullanma konusundaki toplumsal gelişmişlik düzeyine hayran kaldım. Trafikte bu yüzden herkes yönetim kurulu toplantısına yetişecekmiş gibi telaşlı demek.
14. Üçer beşer dakika baktığım bütün burjuva dizilerindeki yoksul bir delikanlı ya da genç bir kadının nezih çevreye kabulü sorunu bu dizide de vardı. Nasıl yardımsever, nasıl iyiymiş bu burjuvalar. Solculuğumdan utandım walla. Misal sigortası yatıyor mu bilmiyorum ama hafif başı dönen bir hizmetçiyi bal dök yala bir hastaneye götürdüler. Belki de dizi oradan reklam alıyordur. Çünkü öpeyim geçer ile çözülebilecek her şeyde cümbür cemaat hastaneye taşınıyorlardı.
15. Bu diziden anladığım kadarıyla holding patronu büyük oğlan ilerici, ama işçiler gerici. Patron Turgut Uyar okuyor, işçilerden biri Şule Yüksel Şenler fanı.
16. Dul anne şehirli ama geleneksel de. Pazara çıkan annelerimiz gibi esnafla, tezgâhtarlarla tanışıyor. Kasaba, “senin kız hangi bölümü kazandı” diye sordu mesela.
17. On sekizinci maddeye geçiniz.
18. Türk filmi mantığı değişmemiş; renkli gözlü kadınlar hâlâ kötü. Ama lens diye bir şey de çıkmış öğrendiğim kadarıyla. Zaten öyle bir zaman ki kim renkli gözlü, kim zayıf, kim tombul belli değil. Organik insan kalmadı pek. Artık herkes güzel, bir tek ben çirkinim. Bana “kusur”, estetiğin yeni alanı olmalı gibi geliyor.
19. Patron kendi sınıfından biri ile değil, yoksul bir kadınla evli. Annenin onun için düşündüğü gelin adayı ise ortanca ile evlenmiş anlayabildiğim kadarıyla. “Geleneksellik” buraya kadar gelmiş.
20. Nerdeyse hiç çıkmıyorlar ofisten, evden. Ev iş, ev iş. Hayatları şirket. Ama yabancı dizilerde öyle mi? Dallas’ta mesela zibille petrol satıyorlardı ama Bobby, JR, Sue Ellen, Bayan Ellie, Lucy filan sabah akşam çiftlikte çalışıyorlardı. Bayan Ellie süt sağıyor, Bobby dana dağlıyor, Lucy ekmek balığı yapıyor, Pamela şalvarı beline çekip ahır temizliyordu. Burjuvalarımız da bizim gibiymiş demek; tembel ve iyi!