Herkesin savaşı farklı…
Burkini savaşları yaşanmakta Fransa sahillerinde. Burka ve bikini kız kardeşliğinin tecessüm etmiş hali, burkini. Frenkçe, bizim haşemayı, burkayla bikini karışımı tek kelimede kardeşçe birleştirse de, frengistan polisini ikna edememiş. Fransa’nın saldırgan laikliği, doksan yıl önce kadın mayosunun etek boyunu ölçtürdüğü polisine bugün tesettür mayosunu, kadının üstünden zorla çıkarttırmakta. Onur, özgürlük, insan hakları burkini savaşlarının ilk kurbanları.
Bir de başörtüsü savaşları var, hâlâ bitmeyen.
Üniformalı mesleklerde yasak sürüyor. Polis olamıyor başörtülü kadınlar, bizim ülkemizde, AK Partinin devr-i iktidarında. Askeri öğrenci ve dolayısıyla subay olma şansı da tanımadı, AK Parti, “başörtülü bacısına.” Fakat Kanada ve İskoçya, son günlerde yapılan düzenlemelerle uygun üniforma tespit ederek, polisliği, tesettürlü kadınlar için de cazip meslek haline getirmeye çalışmakta. Pek çok başka ülkede olduğu gibi önce başörtülü uygun üniforma tespit edilip kamuoyuna duyuruluyor ki başvurular gelebilsin. Aynı talebi biz dile getirdiğimizde ise iktidar kanadı, kadınları şükürsüzlükle, sabırsızlıkla suçlamaya başlıyor hemen. Seküler kesimden de bıkkınlık sesleri yükseliyor. Yandaşıyla, karşıtıyla kimse başörtülü kadının haklı taleplerini duymak istemiyor artık. Yasak bitticilik oynanıyor, iki yanda da.
Benim kuşağım meslek hayatında yakalanmıştı, 28 Şubat darbesine. Rahmetli Özal dönemin kısmi özgürlük havasıyla mesleğe başlayabilmiş başörtülü kadınlar, post-modern darbeyle haksız, kanunsuz ihraçlar yaşadılar. Soruşturmalar, disiplin cezaları ve mahkemeler, gündelik hayatın bir parçası olmuştu o yıllarda. Kamudan ihraç edilenlerden çok daha fazlası da idari baskılar ve onur kırıcı muamele nedeniyle istifa etmek zorunda kaldı. AK Parti iktidarı 2004 ve 2014 yılları arasında çok sayıda kanuni düzenlemeyle bu mağduriyetleri gidermeye çalıştı. Tuhaf bir şekilde karısı başörtülü olduğu için ordudan atılan subay-astsubay tek hamlede haklarına kavuşturulup tazminatları ödendiği halde kendisi başörtülü olduğu için atılan kadınlar on yıl daha hak mücadelesini sürdürmek zorunda kaldı. Üstelik tazminat ne kelime resmi bir özür bile düşünülmedi. Akranlarının emekli olduğu yaşlarda mesleğe geri dönüp, mezun ettikleri öğrencilerinden daha düşük hizmet puanıyla çalışıyorlar, şu an. Mesleğe hiç başlayamadığı, sınavı kazandığı halde iş başı yaptırılmadığı için başörtüsü mağduru olarak çıkarılan kanunların hiçbirinden yararlanamayanlar var bir de. Bir de yasaklar nedeniyle çok istediği halde üniversiteye gitmeyenler, gidip mezun olsa bile yasak nedeniyle iş başvurusu yapmayanlar. Onlar hâlâ mağdur.
Bir de bizden sonraki kuşak var onların hikâyeleri daha farklı. Başlattıkları kampanyada 35 yaş sınırı kalksın diyorlar. Darbe yıllarında üniversiteye gidemeyen, yarıda bırakan, yasak kalktıktan sonra öğrenime başlamış veya tamamlamış olanlar şimdi araştırma görevlisi olmak istediklerinde yaş engelline takılmaktan mustarip. YÖK, duymalı bu sesi. Mesleğe geri dönüşle ilgili 40 yaş sınırını kaldırarak ihraç edilenlere bir kolaylık getiren düzenleme, şimdi üniversitelerde araştırma görevlisi olmak isteyenler için de uygulanmalı.