BM Libya Destek Misyonu’nun (UNSMIL) 7 Kasım’dan beri yürüttüğü süreçte kritik bir dönemeç geçildi; 5 Şubat’taki oylamada Libya’yı 24 Aralık 2021’de seçime götürecek başkanlık konseyi başkanı, iki yardımcısı ve başbakan belirlendi.
BM’nin oluşturduğu 75 üyeli Libya Siyasi Diyalog Forumu (LSDF), Başkanlık Konseyi Başkanlığı’na Muhammed Yunus el Menfi’yi, başkan yardımcılığına Musa el Koni ve Abdullah el Lafi’yi, başbakanlığa Abdulhamid Dibeybe’yi seçti. Bu dörtlünün listesi ikinci turda 39 oy aldı. Birinci turu önde bitiren Temsilciler Meclisi Başkanı Akile Salih, Ulusal Mutabakat Hükümeti’nin (UMH) İçişleri Bakanı Fethi Başağa, UMH’ye bağlı Libya Ordusu Batı Harekât Dairesi Komutanı Usame el Cuveyli ile güneyden Tuarek kabilesi lideri Abdulmecid Seyfunnasr'dan oluşan liste 34 oyda kaldı. İlk turda yarışan 4 listeden hiçbiri yüzde 60 oy sınırını görememişti.
Dibeybe teknokratlardan oluşturmayı hedeflediği kabineyi 21 gün içinde Temsilciler Meclisi’nin onayına sunacak. Tobruk ve Trablus arasında bölünmüş meclis süreci yürütemezse onay yetkisini LSDF kullanacak.
***
Yabancı güçlerin müdahil olduğu karmaşık bir denklemde geçiş yönetimi seçmek zordu. Bunu mümkün kılan kırmızı çizgilerle doğu ve batı güçleri arasında bir dengenin oluşması; bu dengeyi zorlamanın Türkiye ve Mısır gibi devletleri de karşı karşıya getirecek olması; statükoyu korumanın her iki tarafı da ekonomik olarak çöküşe sürüklediğinin görülmesi ve en nihayetinde diyalogun alternatifinin Libya’yı bölecek bir savaş olduğunun iyice anlaşılmasıydı. Bu tablo karşısında tüm taraflar müzakereye çark etmişti.
Salih-Başağa ikilisinin kaybetmesi herkesi ters köşeye yatırdı. Ama kaybedenlerin de ‘memnun gözüktüğü’ tuhaf bir sirki izliyoruz. Farklı cephelerin destekçileri de neticeden memnun!
Libya takipçilerinin çıkardığı sonuçlar fevkalade, hepsi birbiriyle çelişiyor.
Kara mizah tablosunda Türkiye “kazanan”, Mısır, BAE, Rusya ve Yunanistan “kaybeden” olarak resmediliyor. Ama detaylara ve değişken faktörlere indiğimizde insanın “En iyisi bir sonuç çıkarmamak” diyesi geliyor.
Mısır, Türkiye ve Rusya arasında Salih-Başağa üzerine zımni bir ittifak görüntüsü oluşmuştu. Bu doğru bir veriyse bu üç ülke de ters köşeye yattı demektir. Malum Mısır ve Rusya, Trablus’u düşürme macerası tutmayan Libya Ulusal Ordusu Komutanı Halife Hafter’i geri plana itip Akile Salih’le siyasi süreci yürütmeye başlamıştı. Trablus kuşatması sırasında Ankara ile çok yakın çalışan Başağa da Trablus’ta güçlü bir figür ve Türkiye’nin çıkarlarını gözetecek biri olarak öne çıkıyordu. Sıklıkla Ankara’da gördüğümüz Başağa sancılı süreçte Kahire ve Paris’i ziyaret ederek Türkiye’nin adamı profiline biraz gölge düşürdü. Fakat bu üç başkent arasında zımni mutabakatın şekillendiği çıkarımına ters değildi. Başağa sergilediği pragmatik manevralarla doğu güçleri arasında kendisine itirazları törpüleyebilir; Salih de batı güçleri arasında Hafter’i geride bırakacak ‘ehven-i şer’ olarak görülebilirdi. Burada Başağa’nın neden Moskova’ya gitmediği sorusu kurguyu biraz zorluyordu. Nihayetinde Libya’ya müdahil güçlerin beklentisinin Salih-Başağa olduğu yönünde genel bir kabul vardı. Sonuçta iktidarın doğu ve batı güçleri arasında paylaşılmasını öngören ortak kurgu reddedildi.
Ancak kazanan liste Türkiye’nin şimdilik telaşlanmasını gerektirecek bir durum arz etmiyor. Hatta Arap yorumculara bakılırsa sonuç tamamen Türkiye’nin lehinde. Yani BM uhdesindeki süreçte Türkiye sahnede görünür olmadığı halde dört ayağı üzerine düştü. Bunun nedeni Tobruk doğumlu Menfi’nin coğrafi olarak Berka (Sireneyka) bölgesini temsilen seçilse de doğu güçlerini temsil etmemesi, hatta Hafter’in karşısında durması ve siyaseten Trablus cephesinde yer alması. El Manfa kabilesine mensup olan Menfi, 2012’de Genel Ulusal Kongre’ye seçildikten sonra Atina’ya büyükelçi olarak atanmıştı. 2019’da UMH ile Türkiye arasındaki deniz yetki alanları anlaşması yüzünden Atina’dan gönderilmişti.
Dibeybe ise Kaddafi zamanından beri Libya Kalkınma ve Yatırım Şirketi başkanı olarak Türk inşaat şirketleriyle ilişkiler yürütmüş birisi. Türkiye’de işleri var. Ayrıca Osmanlı bakiyesi Türklerin yaşadığı Mısrata’dan olması da Türkiye açısından olumlu bir not. Kaddafi’ye karşı isyanda başı çeken Mısrata, Hafter’e karşı düşmanlıkta da öncü. Dibeybe ilk demecinde de Ankara’yı selamladı: “Türkiye gerçek ortağımızdır… Türk halkı ve devletiyle çok büyük dayanışmamız olacak."
Fakat bu selamlama deniz yetki alanları ve askeri işbirliği konusundaki iki kritik anlaşmanın geleceğini garanti etmiyor.
“Türkiye kazandı” diyenler haliyle Hafter’i de kaybeden taraf olarak görüyor. Bu kadar köşeli sonuçlar yanıltıcı olabilir. Salih’in başkan olması Hafter için göreceli bir kazanım olurdu. Salih’in, Hafter’in üzerinin çizildiği ortak bir formülün parçası olduğunu farz edersek sonucu başka türlü de okuyabiliriz: Eğer Hafter gerçekten temsil edilmediğini düşünüyorsa o zaman yeni yönetimin hesaba katmak zorunda kalacağı bir pozisyona çekilebilir. Petrol vanaları Hafter’in kontrolünde ve bu da ona Trablus üzerinde yaptırım gücü kazandırıyor. Hafter seçimi kaybetmiş Salih’i de köşeye sıkıştırıp mecliste istediğini yaptırabilir.
Burada tam olarak bilmediğimiz başka bir pazarlık dönüyor. The Arab Weekly, Dibeybe’nin oylamalar öncesi Hafter’in merkez karargâhının bulunduğu Rajma’ya gidip anlaştığını öne sürüp “Hafter'in temsilcileri Dibeybe lehine oy kullandı” iddiasında bulundu. Hafter’in sözcüsü Ahmed Mismari de “Menfi ve Dibeybe'yi tebrik ediyoruz" dedi. Beklenen bir açıklamaydı.
Hafter’in destekçilerinden Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Menfi’yi arayıp Paris’e davet etti. Mısır lideri Aldulfettah el Sisi de Temsilciler Meclisi’nden onay aldıktan sonra yeni yönetimle işbirliğine gideceklerini açıkladı. Yunanistan da Trablus’la ilişkileri normalleştirme için harekete geçti. Yani kimse kaybetmiş gibi hareket etmiyor.
***
Yeni hassasiyetleri anlamak için biraz daha yerele inmek gerekebilir. Sonuçlar iç savaşın ürettiği liderler, savaş ağaları ve askeri-siyasi bloklardan tabana doğru gidildiğinde siyasi eğilimin seyrine dair fikir veriyor. Çatışma dinamiklerini temsil eden Başağa-Salih ikilisinin reddi bu tür bir hassasiyetin göstergesi. Savaş halinde bagajını şişirmiş figürler ele geçirdikleri imkânlara rağmen ilk sandıkta gömülebilirler.
İkinci nokta; Hafter karşıtlığında birleşen bloklar yeni yönetimde ortaklaşamıyor. Şöyle ki Trablus’u kontrol eden grupların bir kısmı Salih seçilmediği için havai fişek atarken bir kısmı da Başağa’nın yenilgisini kutluyordu. Libyalı yorumcu İmadeddin Badi’ye göre Menfi–Dibeybe listesi ikinci turda doğudaki Salih karşıtları ile batıdaki Başağa karşıtlarının oyunu alarak öne geçti. Doğudaki Salih karşıtları ilk turda Muhammed el Bergasi’ye, batıdaki Başağa karşıtları da Halid Guveyli ya da Muhammed el Muhtasır’a oy attı. Badi “Kaderin ironisi, LSDF’nun sahaya yayılmış işlevsiz elitler grubu arasında güç paylaşım anlaşmasını temin etmek yerine eski hoşnutsuzlukların arkasından gelen biraz daha inandırıcı ama bağlantısız yeni bir grubu getirmesidir” diyor.
Hızlı çıkarımlardan biri de şu: Seçilen liste İslamcı bir eğilim taşıyor. Menfi ve Dibeybe’nin Müslüman Kardeşler’le bağlantısı üzerinde duruluyor. Dibeybe’nin kuzeni milyarder Ali Dibeybe’nin Müslüman Kardeşler’e para akıttığı söyleniyor.
Fakat oylama süreçlerindeki tepkilere bakıldığında izler birbirine karışıyor. Libya uzmanı Jalel Harchaoui, Dibeybe-Menfi ikilisinin Müslüman Kardeşler’e meyilli olduğu çıkarımını ‘hayali’ olarak niteleyip Emirlikler’le bağlantılı eski Ulusal Güçler İttifakı’nın başkanı Abdülmecid Malikta ile Dibeybe arasındaki ilişkiye dikkat çekiyor. Bir diğer Libyalı yorumcu İbrahim Belkasım da uzun süredir gölgede çalışan Malikta’yı “Dibeybe hükümetinin vaftiz babası” ve “Dibeybe-Menfi listesinin oy mühendisi” olarak niteliyor. Belkasım’a göre hem Dibeybe hem Menfi ideolojik olarak zayıf kişilikler; bu durum ikisine de farklı gruplarla diyalog kurma şansı veriyor. Müslüman Kardeşler’in Kahire’ye güvenceler verdiği, birden fazla listeye gülümsediği ve pragmatik davrandığı da aktarılıyor. Zayıflarken böyle…
***
Taraflarla ilişkileri daha az çatışmacı olan listenin ikinci turda öne geçmesi Libyalılar nezdinde ülkeyi mevcut düşmanlıkların cenderesinde bırakmama arzusunu yansıtıyor. Bu liste dış aktörler için de ‘nötr’ bir sayfa anlamına geliyor. Bir nevi içi doldurulabilecek boş bir kap.
Dümene geçenler hasım tarafları endişelendirecek profile ya da saha gücüne sahip değiller. Dibeybe ağır siyasi bir bagaja sahip olmasa da geçmişten kalma kalınca bir kamburu nedeniyle daha uzlaşmacı olmak zorunda kalabilir. Hem Kaddafi döneminin yolsuzluklarıyla anılması hem de kuzeni Ali Dibeybe’nin LSDF’de delege satın almaya çalıştığına dair suçlamalar nedeniyle her zaman köşeye sıkıştırılabilir.
Ayrıca kurulacak hükümetin yetkisi geçiş dönemiyle sınırlı.
Kuşkusuz sürece taş koyma kapasitesine sahip bir sürü aktör var. Kötücül senaryo yazılmaya kalkışıldığında gereğinden çok malzeme çıkıyor. Her şeyden önce Temsilciler Meclisi onay makamı olarak işlevsellik kazanacak. İlk iş olarak Dibeybe hükümetini oylayacak. Salih de hâlâ meclis başkanı. Hükümetin onayı, yeni anayasa, referandum, seçim kanunu ve diğer düzenlemelerle ilgili süreç baltalanabilir. Ancak devreye girebilecek bozucu faktörler biraz da dış destekçilerin tutumuna bağlı. Mısır, Trablus merkezli güçleri kazanmaya dönük adımlarla geçiş dönemini salimen atlatmayı ve 24 Aralık’tan sonrasını satın almayı tercih edebilir. Rusya da ABD’nin önceliği Rusların etkisini minimize etme hedefine verdiği düşünülürse daha sofistike bir siyaset güdebilir; bu minvalde Wagner’in profilini düşürüp siyasi nüfuz kanallarına ağırlık verebilir. BAE, Biden başkanlığındaki Amerikan yönetiminin tercihlerini dikkate almak zorunda kalabilir.
24 Aralık’a kadar yapıcı olmak Libya’nın geleceğini satın almakla eşdeğer. O yüzden içten içe bilenseler de aktörlerin hançerlerini kınına soktuğu bir süreç yaşanabilir. Dibeybe ve Menfi’nin başarısı pek çok faktöre bağlı. Birbiriyle çatışan o kadar fazla faktör var ki dengede durmak cambazlık gerektiriyor. Bu kritik süreçte Türkiye askeri güçlerini çekme çağrılarıyla karşılaşırken yeni yönetim lehte ya da aleyhte bir pozisyondan kaçınabilir. Bu tür kritik meseleleri halkın oylarıyla seçilmiş meclis ve hükümete bırakmayı yeğleyebilirler. Siyasi sürece paralel olarak ordu, güvenlik birimleri ve Merkez Bankası gibi bölünmüş kurumların birleştirilmesi yönünde çetrefilli bir çaba da sürüyor. Bu gerçekten mayınlı bir alan. Ateşkes anlaşması gereği henüz Sirte-Mısrata yolu bile açılamadı. Libya’yı cendereden çıkarmak geçiş hükümetini belirlemekten çok fazlasını gerektiriyor.