Yolsuzluğun olduğu ülkelerde ekonomi bir grup elit tarafından kontrol edilir ve yönetilir. Kamu ihaleleri, devlet bütçesinin doğru kullanılmaması, özel sektörün kamu bütçelerinden haksız faydalar sağlaması… Bir şey olduğunda mesela pandemi gibi, ekonomi çok hızlı şekilde çöker. Özellikle de ekonomi üreten değil de tüketen, ithal eden bir sisteme dayalıysa…
Yolsuzluk Orta Doğu’nun içinden çıkamadığı, aksine her geçen yıl daha da derine hapsolduğu labirent gibi. Orta Doğu ve Kuzey Afrika’ya dair hangi mesele olursa olsun biraz kazıdığınızda altından yolsuzluk çıkar. Cehalet, fakirlik, kitlesel ölümlerin sıradanlaşması ve hatta açık vekalet savaşlarının sahasına dönüşmek…
Üstelik yolsuzluk “bal tutan parmağını yalar” gibi aslında mide bulandırıcı ve gelecek açısından ürkütücü yaklaşımlarla normalleştirilemeyecek kadar korkunç bir durum.
Yolsuzluğun ne olduğunu ve nelere yol açtığını Uluslararası Şeffaflık Örgütü’nün Orta Doğu ve Kuzey Afrika danışmanı Kinda Hattar ile konuştuk.
Türkiye dahil Orta Doğu’da insanlar yolsuzluğu sadece bazı insanların bir miktar parayı cebine atması olarak görüyor. Ancak yolsuzluğun kamu hizmetlerine hatta çocukların geleceğine etkileri konuşulmuyor. Bu durumu da göz önüne alarak öncelikle şunu sormak istiyorum; yolsuzluk nedir?
Yolsuzluk gücün kişisel çıkarlar için kullanılmasıdır. Resmi yetkililerin ya da özellikle kamuda yer alanların ellerindeki gücü kişisel kazanımları için kullanmaları yolsuzluğun tanımının temeli sayılabilir.
Elbette yolsuzluğun birçok çeşidi var ancak Orta Doğu ve Kuzey Afrika’da siyasi yolsuzluk daha yaygın. Yani kamu kurumlarındaki ister seçilmiş, ister atanmış ya da yasama, yargı erkini elinde tutan görevliler oturdukları koltuğun kendilerine verdiği gücü kendi kişisel amaçları için kullanıyor. Bu, kamu kaynaklarını çalarak da olabilir akrabalarına veya kendi şirketlerine hükümet ihalelerini vererek de…
İnsanların (halkın) dahil olduğu yolsuzluk çeşitleri de var. Rüşvet vermek, bildiğin gibi bölgede yaygın olan vasıta (aracı) kullanmak, sağlık ve eğitim gibi hizmetlere ulaşmak veya kamuda yer almak için bağlantılarını kullanmak gibi aslında başkalarının hakkını almak…
Seksin rüşvet olarak kullanılması gibi yeni yolsuzluk eğilimleri de var. Örneğin üniversite hocasının gücünü kullanarak not karşılığında seks rüşveti istemesi gibi. Bu yönteme dair konuşmak çok kolay değil çünkü (Orta Doğu ve Kuzey Afrika’da) sekse dair kültürel meseleler de var ancak rüşvet olarak seks var. Bu bir şantaj değil, bir şeyin karşılığında para yerine rüşvet olarak seks verilmesi…
Demokratik ve şeffaf yönetimlerde vatandaş-devlet ilişkisi kanunlara, karşılıklı sorumluluk ve haklara dayanır. Yolsuzluğun normalleştiği ülkelerde bu ilişki nasıl gelişiyor?
Bölgede demokrasi kavramı ile ilgili bir karmaşa var bu nedenle kanunlara ve vatandaş-devlet ilişkisinin anayasa temelinde sözleşme altına alınmasına saygılı iyi bir yönetim biçiminde kamu kurumlarının nasıl hareket etmesi gerektiğine dair ilkesel tutum göz önüne alındığında 3 temel öğe var; yasama, yürütme ve yargı. Üç öğe için de geçerli bir temel ilke var; güçlerin ayrılığı. Bu üç öğe birbirlerinin alanlarına görevlerinin dışında müdahale etmeye başladığında birbirleri ile ve devlet-vatandaş ilişkileri çöker.
Mesela özgür seçimlerle başa gelmemiş ya da seçilmiş olmasa da oy satın alma, oylamada sahtekarlık, rüşvet, seçimlerin özgürce yapılmaması gibi sorunlarla göreve başlamışsa en basitinden seçmenlerin temsiliyeti ve talepleri konusunda ciddi sorunlar ortaya çıkar. Ki, bu yollarla ‘seçilen’ yönetimler yasaları yapar, onaylar…
Bizim (Orta Doğu ve Kuzey Afrika’daki) hükümetlerimiz çoğunlukla seçilmez, atanır. Bu hükümetler (demokratik ve seçilmiş) parlamentonun olmayışı veya zayıflığı sebebiyle 3 temel öğe üzerinde daha fazla güç edinir. Zaten bu hükümetlerde yer alan ‘seçilmişler’ güçlüdür ve ‘seçilmiş hükümet’ ile yakın ilişkileri vardır. Bu ‘seçilmişler’ yargıya da müdahale ederler. Böylece düzgün bir şekilde işleyen yargı yerine ‘seçici adalet’ görmeye başlarız.
‘Seçici yargı’ sisteminde yolsuzluklara ilişkin davalar, sorunlar yıllarca devam eder “yolsuzlukla mücadele ediyoruz” der ancak yolsuzluk devam eder. (Yolsuzluğa izin veren) sistem hala olduğu yerdedir ve yolsuzluğun kendini yenileyerek devam etmesine izin verir. Çünkü sistemi değil sadece yüzleri değiştiririz.
Orta Doğu’da ve ne yazık ki Türkiye’de de kanun esasına dayalı ilişki yerine devletin baba, hükümetin aile, liderlerin aile büyüğü gibi görüldüğü yaklaşımlar normalleşebiliyor. Halk yolsuzluğun, kötü sistemin hesabını sormak yerine bir çeşit duygusal tavırla bunları saklamaya hatta savunmaya başlayabiliyor.
Çünkü, o sistemin parçası haline geliyorlar. İnsanlar (halklar) değişimi sağlamak istiyorlarsa kendi yaklaşımlarını değiştirmeliler.
Eğer sistemden fayda sağlıyorsan sürekli şikâyet edip eleştiriyor bile olsan o sistemin değişmesini istemezsin.
İnsanlar kamu hizmetleri için en yeni memurdan başlayarak yukarıya kadar rüşvet ödeyip…
Yapmak zorundalar…
Evet, tam olarak bu işte. İnsanlar ‘yapmak zorundayız’ demeyi bıraktıklarında (yolsuzluğa dayalı) sistem artık işlemeyecek.
İnsanlar, “Tamam ben sıradan, küçük memurlara küçük miktarlarda rüşvet veriyorum. Yukarılarda büyük miktarlarda çalanlara bak, bana değil” gibi eylemini meşrulaştırmayı bırakmalı. Çünkü küçük miktarlarda rüşvet büyük miktarların yolunu oluşturuyor.
Mesela Lübnan’da yetkililer televizyonlarda “tamam, biz çalıyoruz ama halk da rüşvet verip bundan fayda sağlıyor” diyorlardı. Gerçekten dürüstler!
Veya Türkiye’den bir örnek; çalıyorlar ama çalışıyorlar!
Orta Doğu’da birçok örneği olan şeylerden biri; “tamam çalıyoruz ama çaldığımız para ile işsizliğe karşı istihdam oluşturuyoruz. Bunu açıklamak istemiyoruz çünkü ulusal güvenlik…”
(Buna tepki gösterenlere) Duyguları ile hareket eden insanlar “yönetim hedef alınıyor, istikrarsızlık yaratmaya çalışıyorlar, (yolsuzluk yapanlar) bunu ülkemizin çıkarları için yapıyor” gibi tepkilerle karşılık verebiliyor.
Bunun vatandaşın devletle ve yargıyla ilişkisine doğrudan etkisi var. İnsanlar seçim zamanı kendi ailelerinden, bölgelerinden veya aşiretlerinden insanları seçiyorlar. Çünkü bizim kültürümüz ‘beni en iyi kim temsil eder?’ sorusu ile değil kendi sosyal çevremizle sınırlı.
Vatandaşlık kavramının tanımı Orta Doğu’da doğru yapılmıyor. Ben bir vatandaş olarak oradan, buradan olabilirim, şuna veya buna mensup olabilirim ancak kanun karşısında bunlardan bağımsız olarak varım. Ancak sistem bunu böyle tanımıyor; sen şu aşiretten, bu bölgeden, şu dinden, bu görüştensin…
Haklar ve görevler çerçevesinde vatandaşlığın ne olduğuna dair sağlıklı bir eğitimimiz yok. Önce vatandaş olmalıyız ki hükümetler, devletler buna saygı göstersin!
Orta Doğu’da kanunlara dayalı vatandaş-devlet ilişkisini gölgeleyen ve yöneticiler tarafından oldukça başarılı bir şekilde kullanılan yöntemler var. Mesela, milliyetçilik… Mesela devlet bütçesinin özellikle de nereye harcandığı belirsiz kalemleri sorguladığınızda vatan hainliği ile suçlanabilirsiniz. Ülkesini seven bir insan olmakla haklarını ve sorumluluklarını bilen bir vatandaş olmak arasındaki sınır kaybolabiliyor.
Bu durumlarda milliyetçilik ulusal güvenlik ve değişim korkusu ile birlikte tanımlanıyor. Odadaki fil ulusal güvenlik veya istihbarat… (Orta Doğu ve Kuzey Afrika’da) Derin devletlerimiz var. Derin devletler zayıf yönetim sistemlerinin arkasına saklanarak dışarıya aslında işleyen bir sistem varmış gibi gösteriyor olabilir ancak (eleştiri gibi) herhangi bir şey söylediğinde oldukça iyi gizlenmiş yollarla işsiz kalabilirsin, işlerin durabilir ki, nasıl gerçekleştiğini bilmediğin için hesap soramazsın. Suçlu görünmek için sahte suçlamaların hedefi olabilirsin.
Bölgede yolsuzlukla mücadeleyi engelleyen başka bir durum daha var; sivil toplum kuruluşlarının hareket alanlarını daraltmak ve bu kuruluşlara medya ve söylentiler ile saldırmak.
Bağımsız medya oldukça önemli. Mesela Pandora Belgeleri neredeyse bütün dünyayı ilgilendiriyor ancak bazı ülkelerde bu konuda konuşmak yasak, haberler engellendi hatta bu konudaki haberlerin yer aldığı bazı siteler kapatıldı.
Siber suçlar yasaları var ki, oldukça tehlikeliler. Yazdığın herhangi bir şeyden dolayı suçlanabilirsin hatta yolsuzluk gibi bir şeye dair eleştirin başbakana veya bir yöneticiye yönelik kişisel saldırı dosyası olarak sana dönebilir.
Yolsuzluk insanların hayatını nasıl etkiler?
Pandeminin bölgemize etkisine bakalım. Kamu kaynakları doğru kullanılmadığı için sağlık sistemleri yetersiz kaldı. Aynı şekilde uzaktan eğitim uygulamasına parası olanlarla olmayanların ulaşması aynı düzeyde olmadı. Birçok insan işini kaybetti. Hükümetler insanların işlerini kaybetmelerini engelleyemedi, işsiz kalan insanlara destek veremedi.
Yolsuzluk ekonomiyi doğrudan etkiler. Yolsuzluğun olduğu ülkelerde ekonomi bir grup elit tarafından kontrol edilir ve yönetilir. Kamu ihaleleri, devlet bütçesinin doğru kullanılmaması, özel sektörün kamu bütçelerinden haksız faydalar sağlaması…
Bir şey olduğunda mesela pandemi gibi, ekonomi çok hızlı şekilde çöker. Özellikle de ekonomi üreten değil de tüketen, ithal eden bir sisteme dayalıysa…
Bir başka örnek; mesela Lübnan’da yıllardır çöp sorunu var. Sorun çözülemiyor çünkü sorunu çözmesi gerekenler de çöp işinden (toplama ve imha şirketleri üzerinden) kâr sağlayanlar da aynı kişiler. Evet, yasalar var ancak yasaların uygulanışını kendi çıkarlarına göre formüle edebiliyorlar.
Sanırım Orta Doğu’daki insanlar yolsuzluğa “birileri cebine para atıyor” yaklaşımından daha bilinçli şekilde bakmalı. Çünkü o cebine para atanlar o para ile birlikte aynı zamanda ülkenin hastanelerini, fabrikalarını, yollarını, okullarını da atıyor.
İnsan hakları, kara para aklama, insan kaçakçılığına kadar her şey yolsuzlukla ilgili. Kısacası, yönetime hesap sorulamayan bir yerde eğitim, sağlık ve en basit hakların bile talebi çok zorlaşır.