'YSK'nın 3 kararı referanduma örtü çekti'
Bağımsız Seçim İzleme Platformu’ndan Nejat Taştan: "YSK'nın aldığı 3 karar referandumun üzerine bir örtü örtmüştür, şeffaflık görünür halde değildir ve taraflı bir kampanya sürecinin önü açılmıştır. İzlediğimiz hiçbir seçimde kamu yetkililerinin bu kadar taraf olduğu bir duruma denk gelmedik."
DUVAR - Bağımsız Seçim İzleme Platformu’ndan Nejat Taştan, YSK’nın (Yüksek Seçim Kurulu) referandum sürecinde aldığı üç önemli karar olduğuna dikkat çekiyor: ‘Kampanyalara izin yetkisinin valilik ve kaymakamlıklara verilmesi’ ‘sandık başkanlarında iyi ün sahipliği aranması’ ‘mühürsüz oy pusulalarının geçerli sayılması.’ Taştan, “Bakın hiçbir hile olmayabilir, sonuçlar tamamen doğru olabilir; fakat bu üç karar referandumun üzerine bir örtü örtmüştür, şeffaflık görünür halde değildir. İzlediğimiz hiçbir seçimde kamu yetkililerinin bu kadar taraf olduğu bir duruma denk gelmedik” diyor.
SİVİL TOPLUM KURULUŞLARINDAN OLUŞUYOR
2011’den bu yana insan hakları temelli seçim gözlemi yapan Bağımsız Seçim İzleme Platformu, çeşitli sivil toplum örgütlerinin temsilcilerinden oluşuyor. Platform, seçme ve seçilme hakkına eşit erişimin sağlanması ve seçimlerin şeffaflık esasına bağlı kalınarak yapılması için çalışmalar yürütüyor.
Bütün seçimlerden sonra bir izleme raporu oluşturan Bağımsız Seçim İzleme Platformu, tüm raporlarını YSK ile paylaşıyor. Platform, seçme ve seçilme hakkına erişimde yaşanan hak ihlallerinin ve şeffaflığa gölge düşüren olayların kaydını tutuyor. Platformda engelli, kadın, LGBTİ, insan hakları ve göç alanında çalışan örgütler bulunuyor.
Platformun koordinatörlüğünü yapan Eşit Haklar İçin İzleme Derneği’nden Nejat Taştan ile Türkiye’de seçme ve seçilme hakkına erişimi ve 16 Nisan referandumunu konuştuk. Türkiye’nin, seçimleri kazananlar ve kaybedenler üzerinden konuştuğuna dikkat çeken Taştan, “Biz bu bakış açısını değiştirmeye çalışıyoruz” diyor
Seçim izleme süreciniz nasıl işliyor?
İlk olarak bağımsız gözleci olmak için YSK’ya başvuru yapılıyor. Bu güne kadar biz 6 tane başvuru yaptık. Platformun geniş çaplı üyelerinden İHD (İnsan Hakları Derneği) de bu süreçte başvuru yaptı. Yani YSK’ya 10’un üzerinde başvuru yapıldı ve YSK bu başvuruların hepsini reddetti. Başvurularımızın hepsi uluslararası standart ve sözleşmelerden referanslar içeriyor. Bütün referansları ekliyoruz ve anayasanın 90'ıncı maddesine vurgu yapıyoruz. Şunu da söylüyoruz; ‘biliyorsunuz Türkiye’de oy sayımı açık vatandaş da izleyebilir.’ Biz sadece oy verme yerlerine girip sandık kurullarına ya da seçmene müdahale etmeden gözlem yapmak istiyoruz. Buna izin vermiyorlar, uluslararası standartlara hiç bakılmadan talebimiz reddediliyor. 2 kere itiraz ettik; fakat itirazlarımız da reddedildi.
'ENGELLİLER SEÇME HAKKINI KULLANAMIYOR'
2011 yılından bu yana, herkesin seçme ve seçilme hakkına eşit erişimi için çalışmalar yapıyorsunuz. Aradan geçen 6 yılda bir ilerleme ya da bir değişim söz konusu mu?
Engelliler halen seçim sandıklarına erişemiyor, sosyal medyada siz de bunu görüyorsunuz. Biz engellerilere, kadınlara, LGBTİ’lere, okumaya yazma bilmeyenlere, dil bilmeyen ya da anadili farklı olanlara bakıyoruz.
7 Haziran seçimleri öncesinde İstanbul’dan okuma yazma bilmeyen iki Kürt kadın seçmen bize başvuruda bulundu. Uluslararası standartlar gereği YSK’nın seçmen eğitimi vermesi gerekiyor. Biz de seçmen eğitiminin farklı dillerde yapılmasıyla ilgili YSK’ya başvuru yaptık ve karar talep ettik. YSK, resmi karar almadan başkan imzası ile bize “Eğer Kürtçe yaparsak başka dillerde de yapmamız gerekiyor” diyen bir savunu gönderdi. Ardından itiraz ettik. Dedik ki; “biz karar istedik, siz bize yazı gönderiyorsunuz.” Bunun üzerine YSK 2015/1040 sayılı bir karar aldı ve dedi ki “Anadili farklı olan ve Türkçe bilmeyen kişilere, sandık başkanı tercüman vasıtasıyla nasıl oy kullanılacağını anlatmak durumundadır.” Aslında kendisine ait olan görevi sandık başkanlarına attı. Bu çok önemli bir şeydi. Sadece Türkçe bilmeyenler değil, aynı zamanda işaret dili ile iletişim kuran engelliler için de önemliydi. Bu karar seçimden 2 gün önce alındı. YSK sandık kurulu başkanlarına bir görev yükledi; ama bunun duyurusunu yapmadı. Katılım hakkını etkinleştirmek için yeni bir hak tanıyorsun ve bununla ilgili olarak sandık kurulu başkanlarını yetkili kılıyorsun ve bunu duyurmuyorsun.
Biz burada başvuran 2 kadınla birlikte oy kullanma yerlerine gittik ve kararı götürdük. Sandık kurulu başkanları dedi ki “Bizim böyle bir karardan haberimiz yok.” YSK bu kararı genelgesine de işlemesi gerekiyor. 1 Kasım seçimleri öncesi bir başvuru yaptık ve bu kararı neden işlemediklerini sorduk; yanıt alamadık. Referandum öncesi yeniden başvuru yaptık ve cevap verdiler: “O sadece 2015 seçimiyle ilgili alınmış bir karardır.” Olmayan bir hak tanımlanıyor ve yaklaşım bu. Üstelik kararda da bu sadece bu seçimlere özgüdür, sadece 2015 yılında yapılacak seçimlerde geçerlidir diye bir şey yok.
Geçersiz oylar meselesi de seçmen eğitimi ile ilgili. Seçmen eğitimi yapacaksınız ki geçersiz oy kullanılmasın. Uluslararası sözleşmelerde tanınmış olan bir hakkı talep ediyorsunuz. Bir Kürtçe, bir Arapça kamu spotu yapılabilirdi, bu çok basit. Bunun yerine hiç yapmamayı ve tüm seçmenleri mağdur etmeyi tercih ettiler.
'BU ÜLKEDE 6 YILDIR BLOK OY KULLANILIYOR'
Bazı illerde blok oy kullanıldığı iddiaları var. Hangi durumlarda blok oy kullanıldığından şüphelenilebilir ve böyle bir kullanım varsa bu nasıl tespit edilir?
6 yıldır bu ülkede seçimlerde blok oy kullanılıyor ve şimdi ilk kez duyulmuş gibi davranılıyor. Bunlar seçme ve seçilme hakkını ortadan kaldıran şeyler. YSK sonuçlar üzerinden bir analiz yapsa durum çok net. Bütün blok oylar hiledir demiyoruz; ama oylamaya bütün seçmeler katılıyorsa, geçersiz oy sayısı sıfırsa ve bütün oylar bir partiye ya da bir adaya gidiyorsa orada organize bir iş var demektir. Üstelik bunu tespit etmek de çok kolay. O sandıkların bulunduğu köye gidilse ve kadınlarla konuşulsa ‘sandık başına gittiniz mi’ diye sorulsa, yeterli olur. İkinci bir tespit yöntemi de imza listeleri… İmzalara bakılırsa çok net ortaya çıkar orada olumsuz, hileli bir durumun olup olmadığı.
2011’de 11 ilde seçimleri izledik ve bu 11 ilin toplu/organize oy kullanma listesini çıkardık ve raporumuza koyduk. O dönemki verilerle, toplu kullanılan oylardan Şanlıurfa’da yaklaşık bir milletvekilliği çıkıyordu. Herkes sandık başına gitmiş, geçersiz oy yok ve bütün oylar da tek partiye gitmiş. Bu, bugün konuşuluyor; fakat yeni değil. 2011 raporumuzda da bunu ifade ettik.
'YSK ULUSLARARASI SÖZLEŞMELERİ YOK SAYIYOR'
16 Nisan referandumunda engellilerin hem sandıklara erişimi hem de oy verme gizliliği ihlal edildi. Hala birçok yerleşke engelli erişimine uygun değil...
Engelli seçmenler bakımından oy verme gizliliği sürekli bir biçimde ihlal ediliyor. Arabanın içinde oy kullanılıyor. Bütün bunlar Türkiye’de yaşanan şeyler ve engelliler, sığınma evindeki kadınlar, okuma yazma bilmeyen seçmenler ya da evsizler söz konusu olduğunda YSK uluslararası sözleşmeleri de anayasanın 90. maddesini de yok sayıyor.
Cezaevlerindeki seçim sürecini de izliyorsunuz. Orada ne gibi engeller ve ihlallerle karşılaşılıyor?
Geçmişten beri cezaevinde yapılan oy verme işlemlerine bakıyoruz. Bazı sandıklarda sadece bir seçmen bulunuyor. Bu seçmenden oy kullanması bekleniyor. Oy verme işlemi gizli; fakat sayım yapılınca bu sandıktan bir tane ‘evet’ ya da bir tane ‘hayır’ çıkacak. Dolayısıyla seçmenler oy kullanmaya gitmiyorlar.
AİHM’nin kasıtlı suçlarla ilgili de bir kararı var: Buna göre; 2 yıllık bir ceza gerektiren kasıtlı suçla müebbet ceza gerektiren kasıtlı suç arasında aynı çıtayı uygulayamazsın. Bunun düzeltilmesi gerekiyor. Bu konuda tek bir düzenleme yapıldı. Eğer kasıtlı suçtan iyi hal gibi nedenlerle tahliye edilmişse oy kullanma hakkı tanınıyor. Oysa düzenlemenin kişilerin aldığı ceza üzerinden yapılması lazım… Her seçim öncesi soruyoruz, fakat bir şey yapılmıyor.
Referandumdan önce evsizlerin oy kullanabilmesi için YSK’ya başvurmuştunuz. Bir yanıt alabildiniz mi?
Evsizlerlerin durumu Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komitesi’nin sözleşmesinde düzenleniyor. Çok açık bir yorum var ve devletlere şöyle diyor: “Adrese dayalı olarak seçmen kütüğü oluşturabilirsiniz bunda bir sıkıntı yok. Ancak bu durumda dışarıda kalan var mı diye bakacaksınız ve örneğin evsizler için özel önemler alacaksınız.”
YSK’ya başvurduk; fakat henüz karar dönmedi. Aslında çok basit bir işlem... Yurt dışında insanlar adrese dayalı oy kullanmadı bu sefer. Aynı sistemi evsizler için kurmak mümkün. Her okula bir tane bilgisayar koyulacak ve sistemle doğrudan bağlantı kurulacak. Evsiz yurttaşlar, mevsimlik tarım veya inşaat işçileri ya da kamyon şöförleri oy kullanamadı. Bu durumda olanlar seçim günü bir okula gidip, durumunu anlatıp T.C kimlik numarasıyla oyunu kullanabilmeli.
SEÇİM SİSTEMİ KAPSAYICI DEĞİL
Türkiye’de seçme ve seçilme hakkına eşit erişilemediği zaten biliniyor; fakat bunu geliştirmek ve herkesin eşit bir biçimde erişimini sağlamak için bir çaba var mı?
Türkiye’deki seçim sistemi bir bütün olarak okuma yazma ve Türkçe bilen, hiçbir engeli olmayan ve ev tutacak kadar paraya sahip yurttaşlar için dizayn edilmiştir. Bu tablonun dışındaki yurttaşlar çeşitli aşamalarda sistemin dışına düşüyorlar. Bütün bunları hiçbir şaibeye yer bırakmayacak yöntemlerle halletmek mümkün; fakat etmiyorlar. Biz de altı yıldır bunu söylüyoruz.
'OHAL SEÇMEN İRADESİNİN SANDIĞA YANSIMASINI ENGELLER'
Tekrar 16 Nisan referandumuna dönersek; Türkiye OHAL ortamında referanduma gitti. Siz kampanya sürecini de izlediniz. Gözlemlediğiniz ihlaller nelerdir?
Bu süreçte YSK’nın radyo ve televizyonları denetleme yetkisini, özel televizyonlarla ilişkili olarak ortadan kaldırdılar. Bu bir KHK ile anayasa değiştirmektir. Şöyle ki anayasada ‘seçim kanunlarında yapılacak değişiklik bir yıl içinde yapılacak seçimlerde uygulanmaz’ diyor. Sorun buradan başladı. Anayasa hükmünü KHK ile ortadan kaldıran bir durum söz konusu.
İkincisi OHAL koşullarında referanduma gitmek düşüncesi seçmen iradesinin sandığa yansımasına mani olur. İfade özgürlüğü, örgütlenme özgürüğü ve bilgiye erişim gibi hakların kısıtlandığı bir ortamda referandum yapmak seçmen iradesinin etkin oluşmasını ve sandığa yansıması engeller. OHAL koşullarında referandum yapmak başlı başına bir handikaptır.
'YSK’NIN STANDARTLARA UYMAYAN ÜÇ VAHİM KARARI VAR'
Yine bu süreçte YSK’nın aldığı ‘iyi ün sahibi olma’ kararına, denetlenebilir olmadığı gerekçesiyle tepki verildi. Siz nasıl değerlendiriyorsunuz?
YSK’nın uluslararası standartlara uymayan üç vahim kararı var: İlki, YSK il ve ilçelerde kimlerin kampanya yapabileceğine karar verilmesine ilişkin yetkiyi kaymakamlıklara ve valiliklere verdiği karar. İkincisi ‘iyi ün sahibi olma’ kararı. Eğer ortada öznel bir kriter varsa, burada kullanılacak kriterlerin YSK tarafından belirlenmesi gerekir. Üçüncüsü de mühürsüz oy pusulaları kararı. Referandumda hiç hile olmayabilir, bütün sonuçlar tümüyle doğru olabilir. Ama bütün bunlar, yani bu 3 karar referandumun üzerine bir örtü örtmüştür, şeffaflık görünür halde değildir ve taraflı bir kampanya sürecinin önü açılmıştır. İzlediğimiz hiçbir seçimde kamu yetkililerinin bu kadar taraf olduğu bir duruma denk gelmedik. Çok açık, belediyeler kendi web sitelerinden propaganda yaptı mesele hem ‘evet’ hem de ‘hayır’ için; ama çoğunluğu ‘evet’ içindi. Camilerde propaganda yapıldı.
Sözde bütün toplum, siyasi partiler ve yargı vatandaşın iradesinin sandığa yansımanı ve oradan bir sonuç çıkmasını istiyoruz. Ama bunun koşullarını ortadan kaldırıyoruz. Böyle bir durumda bu iradenin sağlıklı bir biçimde sandığa yansıması mümkün değil.
Uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınan haklar, insan onuruna sahip olmanın gereğidir. Dolayısıyla işine geldiği zaman ben uluslararası sözleşmelere bakarım, işime gelmediği zaman bakmam diyemezsin. Ama mevcut durum budur.
KARAR VAR, İLAN YOK
16 Nisan referandumu özelinde en çok ‘mühürsüz oy pusulaları ve zarflarının geçerli sayılacağı’ kararı konuşuldu. Seçim günü böyle bir kararın alınması şeffaflık ilkesi açısından nasıl değerlendirilebilir?
YSK kararları alıyor ve ne YSK’nın websitesinde ne de Resmi Gazete’de bu kararlar yayınlanmıyor. Benimle ilgili bir karar alıyorsan ve benim YSK’nın aldığı her karara itiraz etme hakkım varsa, bu karara nasıl erişeceğim. YSK kararı 16 Nisan’da verildi. Bu kararın gerekçesi 18 Nisan’da yazıldı. Yani gerekçeli karara 18 Nisan’da ulaştık. İnsanlar itiraz etmeye başladı; fakat ortada karar yok. Bir de şöyle bir şey var, belki de doğru bir karar ve itiraz etmeyeceğim; fakat kararı göremiyorum. Tabii bu sürede yani karar ortada yokken de itiraz süresi işliyor. Bu durum çok öngörülmüş ve örgütlenmiş bir süreç olarak geliyor bana. Bu kişisel düşüncem, platform adına konuşmuyorum.
Türkiye seçim sistemi mevcut haliyle sandık başında o bölgede güçlü olan partiye küçük küçük hileler, oynamalar yapma şansı taşıyan bir sistem çok açık. Bir sandığın başına gidiyorsunuz, başka hiçbir parti yok. YSK, bütün siyasi sürecin siyasi partiler tarafından denetlendiğini söylüyor; ama yok öyle bir şey. Bu rakamlar ortaya koyuyor, öyle bir şey olmadığını. Dolayısıyla sistemin şeffaflığını arttıracak mekanizmalar konulması gerekiyor. Bu mekanizmalar siyasi partilerin denetimini güçleştirmez, aksine kolaylaştırır.
ÇİFTE STANDART
Mühürsüz oy pusulalarının kabul edilmesi kararının gerekçesinde uluslararası sözleşmelere atıfta bulunuluyor. Fakat daha önce belirttiğiniz gibi haklara erişimde uluslararası sözleşmelere bakılmıyor. Bu da bir çifte standart getiriyor diye düşünüyorum.
Evet, bir çifte standart. Ayrıca kararda AİHS’in (Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi) 3 no’lu ek protokolüne vurgu yapılıyor. AHİS 3 no’lu ek protokolde bu karara gerekçe olabilecek bir madde yok. Böyle bir gerekçe olmamasına rağmen yine de YSK’nın uluslararası standartlara bakmış olmasını biz önemsiyoruz.