Fidel Castro Müslüman değildi, dine de inanmazdı. Peki binlerce
kilometre uzakta komünizm mücadelesi veren bir lider ile Müslüman
Filistin, Suriye halklarını buluşturan neydi?
Eskiden Hi Fi sistemler vardı. Elektroniğin sokakta herkesin
üretebildiği ve satabildiği günümüzden önce büyük özellikti. Ünlü
markalar ürünlerinin üzerine Hi Fi ibaresini gururla eklerler ve
reklamlarında bunu kullanırlardı.
Yeni neslin çoğu Hi Fi’dan uydurma Wi Fi’yı bilir ama Hi Fi’yı
bilmez. “Sadakat” kelimesi de uzaklaşmıştır artık yaşamımızdan.
Hi Fi, “High Fidelity”nin kısaltması. Yani “yüksek sadakat”
demek. Fidel ise Arapça’da “Mümin” demek. Bizde mümin deyince
sadece dini anlamı akla gelir ama Arapça’da mümin kavramı sadakati
içinde barındırır. Yani bir şeye fikren ve bedenen tam inanmış
olmayı dile getirir.
Sadakat “sıdk” kelimesinden gelir. “Sadık olmak” ise sahip
olunan fikre sadakat ile bağlı olmayı gerektirir.
Yalan söylemeyen insana da sözlerine ve fiiliyatına güvenilir
anlamında sadık denir.
Sadık arkadaş demektir aynı zamanda. Kendisine güvenilen, güven
kazanmış insanlar için kullanılır.
Hem müminlik hem de sadakat aklı gerektirir çünkü bir bilinç
meselesidir. Akıl olmadan sadakatten ya da müminlikten
bahsedilemez.
Fidel Castro bu kavramlara uygun bir hayat yaşadı, dünyanın
bütün coğrafyalarındaki mazlumlara yaklaşımı da bu ilkeler
üzerinden oldu. Davasına olan sadakati aklının gereğiydi. O,
davasına inanmıştı, davasına yaklaşımı adı gibi “fidel”di.
90 yıllık yaşamında inandığı değerlerden ödün vermedi. Dünyanın
neresinde olursa olsun tavrını bu değerlere uygun bir şekilde
ortaya koydu.
Filistin davasında, Suriye’ye açılan çirkin savaşta Fidel’in
Kübası derhal harekete geçti ve imkanlar ölçüsünde desteğini
gösterdi.
Bu coğrafyada yer alıp da “ama Esad da diktatör” cümlesinin
arkasına sığınıp kendi ajandalarını uygulamaya çalışanlar gibi
ganimet hesabı yapıp Suriye halkının birikimine göz koymadı, göz
koyanların yanında yer almadı.
Biliyordu ki asıl savaş cehalet, sözde İslam, gericilik,
emperyalizm ile yapılan savaştı ve bu savaşta mazlumun, aydınlığın
tarafında yer alınmalıydı.
Filistinliler için gerçek kahraman Erdoğan değil ve hiçbir zaman
da olmayacak, ama Fidel onlar için bir kahramandı. Çünkü, Filistin
meselesini siyasi pazarlıklarda kullanacağı bir enstrüman
olabileceği için değil bu davaya gerçekten inandığı için
sahiplenmişti.
Fidel’in ölümünün ardından Middle East Monitor’de Yvonne
Ridley’nin yazdığı gibi:
“Filistin, Küba eski başkanı ve komünist devriminin lideri Fidel
Casto’nun ölümü ile birlikte en eski ve yakın arkadaşlarından
birini kaybetti. Nelson Mandela gibi çok az kişi onyıllardır süren
adalet mücadelelerinde Filistinlilere sınırsız destek
vermişti.”
Küba ile Filistin arasındaki gayri resmi ilişkiler Raul Castro
ve Che Guevara’nın 1959’daki Gazze Şeridi ziyaretleri ile
başlamıştı. O günden bugüne Küba’nın Filistin’e desteği devam etti.
O dönemde Küba dışında, Amerikan etkisindeki bütün Güney Amerikan
Latin ülkeleri İsrail’i destekliyordu. 1964’te de Filistin Kurtuluş
Ordusu’nu ilk tanıyan ülkelerden biri Küba'ydı.
Küba, Suriye ile de her zaman iyi ilişkiler içinde oldu. 1973
savaşında Suriye’ye sağlık personeli göndermişti. 2011’den bu yana
Suriye’ye desteğini yineledi. Suriye’nin içinde bulunduğu durumdan
faydalanmayı değil, bu zor zamanlarında halkın yanında olmayı
seçti. Zaten bunun dışındaki bir duruş Fidel adına yakışmazdı.
Fidel Castro; Mandela, Che, Abdülnasır, Chavez gibi Suriye halkı
tarafından çok seviliyordu ve ölümü hem Suriyeliler için hem de
Filistinliler için büyük üzüntüye neden oldu.
Fidel bir Müslüman değildi, dini inancı yoktu ama binlerce
kilometre uzaktan kendisini Ortadoğu’nun halkları ile buluşturan;
emperyalizme, sömürüye, gericiliğe, cehalete, siyasi İslam’a karşı
verilen savaştı; vicdandı, akıldı.
Fidel inandığı değerler üzerine yaşadı, bu değerlerden asla
taviz vermedi, “zamanın ruhuna” uymadı. Çünkü o, kendisini Fidel
yapan değerlere “yüksek sadakat” ile bağlıydı.
Karanlık ile aydınlığın savaşında her zaman aydınlığın tarafında
oldu. İnsanlığa sadakat ile ihanetin savaşında doğru tarafta yer
almasını bildi. "Aynı dili konuşmadığı" ama uğrunda savaştıkları
değerlerin kendi değerleri ile ortak olduğu bilinciyle hareket
etti.
Fidel, Ortadogu'nun cahil, halkını satan, sömürülmesine göz
yuman, kendisi sefahat halkı sefalet içinde yaşayan, cahilliği
kendi iktidarlarını korumanın yolu olarak gören diktatörlerinden
çok daha yakındı bu coğrafyanın halklarına. Bu coğrafyanın
diktatörleri unutulmaya mahkum, ama Fidel ve onun gibiler hep
hatırlanacak.