'Yumuşak Görünümlü Kasap Baba'dan kurtuluş!
Bir kaynağa göre Troçki, “Eğer yargılanma yapılmış olsaydı elbette Çar'ın ailesi idam edilmezdi. Çar ailesi monarşinin eksenini oluşturan, soydan gelme hükümdarlık ilkesinin kurbanı oldu” yorumunu yapıyor. Bolşeviklere dair yapılan en sığ, en karikatürize yorumları bir an için doğru kabul edelim: Eğer sadece bir 'intikam' dertleri olsaydı, ailesini gözetim altında tutmaya devam ederek Nikolay'ı daha itibarsızlaştırıcı bir biçimde infaz etmeleri kendileri için daha mantıklı olmaz mıydı?
Bugün Ekim Devrimi'nin 101. yıldönümü... Toplumsal mücadele tarihinin en önemli basamaklarından biri, artık bir yüzyılı geride bıraktı. Geçen sene Ekim Devrimi'nin 'kazananlarından' çokça bahsedildi. Nelere yol açtığı, nasıl gerçekleştiği ve tarihteki yeri gibi konular, haliyle bu devrimi gerçekleştirenlerin ekseninde ele alındı. Bu sefer biraz 'kaybeden' tarafı merkezimize alıp yaşananları inceleyelim: Romanov Hanedanlığı'nın sonu ve son Çar II. Nikolay'ın son günlerini konuşalım. Maalesef Romanovlardan bahsedeceğimiz için hikayenin sonunu en başta söylememiz gerekiyor: 'Sicili' oldukça kabarık bir olan II. Nikolay, ailesiyle birlikte Bolşevikler tarafından infaz edilir. Bu elbette en son sahne ve 'özetin özeti' bile değil. Şunu baştan söylemek gerekir ki 'Romanovların sonu' yıllarca Rusya'da üzerine komplo teorileri üretilmiş. Örneğin Yakov Sverdlov ve infazı yöneten Yakov Yurovsky'nin Yahudi oluşu, Rusya'da sağın oldukça sağlam kökleri olan 'anti-semitizim' rüzgarını da arkasına alıp bu işlemin bir 'Yahudi saldırısı' olarak görülmesi... Ya da yaşananları 'intikamcı Bolşeviklerin barbarlığı' olarak değerlendirmeler. Haklı-haksız aramayacağız ancak tüm bu söylentilere ve arkasında yatanlara değineceğiz.
Romanovların öldürülmesinden onlarca yıl sonra, Sovyetler Birliği'nin yıkılmasıyla, önce 2000 yılında kilise görkemli bir törenle Çar'ı 'Aziz' ilan eder. Sonra 2008'de itibarı iade edilir. Gömüldüğü yere süslü bir kilise dikilir, Çar'ın aslında ne denli 'sıradan' bir hayat sürdüğüne dair iki üç fotoğraf medyada yeniden servis edilir... Tüm bunlarla birlikte Çar tahttan indirildiğinde sökülen semboller, resimler -hepsi olmasa da- geri gelir. Hem nefret edilen hem de yıllar sonra kimilerince 'sevilen' bu hanedanın ilginç bir hikayesi olmalı...
'YUMUŞAK GÖRÜNÜMLÜ' MÜ 'KASAP' MI?
II. Nikolay 1895 yılında tahta oturduğu zaman, dönemin liberal aydınları onun, babası III. Aleksandr'ın polisiye tedbirlerindense 'reformcu bir çizgiyi' benimseyebileceğini düşünür. Bu umutlarla 'yumuşak görünümlü' benzetmesiyle parlatılan yeni Çar'ın taç giyme törenine kimi liberal aydınlar da katılır. Nikolay, Kışlık Saray'da bu temsilcilerin taleplerini kendisine iletmesine müsaade eder. Sunulan dilekçe, son derece ılımlı liberal taleplerden oluşsa da Nikolay temsilcileri bir güzel azarlar, sonra ayağını yere vurur ve “bu çocukça hayallerden vazgeçin” der. Bu, Çar'ın ilk ve son kez ayağını vuruşu değildir. Yıllar geçtikçe yırtılan dilekçeler, kulak tıkanılan talepler artık emekçilerinkiler olur.
Liberallerin lakapları bir tarafa 1905 yılından sonra Nikolay, başta Petrograd işçileri olmak üzere, 'Kasap Nikolay', 'Kanlı Nikolay' gibi isimlerle anılır. Ücret zammı, 8 saat mesai, çalışma koşullarının iyileştirilmesi, çıkarılan işçilerin geri alınması... Bu talepler etrafında 3 Ocak 1905 tarihinde kentte genel grev ilan edilir ve yaklaşık 150 bin insan sokağa dökülür. Devamında 9 Ocak günü toplananlar donmuş nehrin üzerinden Kışlık Saray'a doğru hareket eder. Kortejin en önünde eski bir hapishane rahibi olan ve Petrograd'daki işçi hareketlerine önderlik eden Georgy Gapon vardır. İşçilerin taleplerini Çar'a iletmek için kitleyi sürükleyen Gapon'un elindeki pankart, farklı eğilimlerin zorla kaynatılmaya çalışıldığı bir kazan gibidir: “Tanrım, küçük Babamız Nikolay'ı kapitalist sömürücülerden koru ve ona gerçeği ihsan et!” Lenin'in ilerleyen yıllarda evleneceği Nadejda Krupskaya'nın, Gapon için söylediği, “Doğası gereği bir devrimci değil, ama anasının gözü bir rahip... Her türlü uzlaşmayı kabul etmeye hazır biriydi” sözleri, bu pankartı tam olarak açıklıyor olsa gerek...
Gapon ne kadar uzlaşmaya açık olursa olsun, 'Küçük Baba' sabah saatlerinde saraya yaklaşan binlerce işçiyi katleder. Yaklaşık 1500 işçi ya kurşunlarla ya da Kazak süvarilerinin kırdığı buzlu nehrin sularında donarak, boğularak hayatını kaybeder. Krupsakaya'nın söylediği üzere Gapon o akşam, “Bizim artık bir Çar'ımız yok!” diye feryat eder. Çarlığın kanlı müdahalesi, eylemlerin yayılmasına ve radikalleşmesine neden olur. Konumuzu fazla aşmamak adına bu sürecin Nikolay'ın istemeden geçici ya da kalıcı kimi tavizler vermesiyle sonuçlandığını söylemekle yetinelim. Elbette bu tavizler Çar'ın 'Kasap' lakabını unutturmadı. Alman sosyalist hareketinin önderlerinden Karl Liebknecht, olayların takibindeki dört yılda yaşananları şöyle yazar, “Hâlâ tamamlanmamış bir istatistik şunları ortaya koyuyor: 1906 ve 1910 yılları arasında 5 bin 737 kişi 'siyasi suçtan' ölüme mahkum edilmiş; 3 bin 741 kişi infaz edilmiş. Bu rakamları daha korkunç hale getiren de Rusya'da 1825'ten 1905'e kadar toplam 625 siyasi suçlunun ölüme mahkûm edilip yalnızca 191'inin infazının gerçekleşmesi.”
'YÖNETENLERİN ESKİSİ GİBİ YÖNETEMEMESİ'
Lenin 1913'de yazdığı, "Mayovka Devrimci Proletaryası" isimli makalesinde, “Egemen sınıflar için kendi egemenliklerini herhangi bir değişiklik yapmaksızın sürdürmek imkansız hale geldiğinde; üst sınıflar arasında, şu ya da bu biçimde bir bunalım, egemen sınıfın politikasında ezilen sınıfların hoşnutsuzluk ve öfkesinin açığa çıktığı bir çatlağa yol açan bir bunalım ortaya çıktığında” devrimci bir hamle imkanı doğduğunu söylüyordu. Ona göre bu imkanın 'bir devrim'e dönüşebilmesi için: “Genel olarak yalnızca aşağıdaki sınıfların eskisi gibi yaşamayı sürdürmeyi istememeleri yetmez, aynı zamanda yukarıdaki sınıfların da eskisi gibi yaşamayı sürdürememeleri gerekir.”
Mesela 1916'nın sonuna doğru planlanan saray darbesini buna örnek verebiliriz. Öyle ki bu planlarda Çar'ın kendi aile fertlerinin de adı geçiyordu. Rusya'nın müttefikleri İngiltere ve Fransa da bu planlardan haberdardı, Fransa elçisi 28 Aralık 1916'da günlüğünde şöyle yazar: “Devrim havaya sinmişti. Tek bilinmeyen nokta bunun yukarıdan mı yoksa aşağıdan mı geleceğiydi. Bir saray darbesinden açıkça söz ediliyordu. Elçilikteki ziyafette, hükümette yüksek görevleri olan bir dostum, artık sorunun yalnızca Çariçe'nin mi yoksa Çar'la Çariçe'nin birlikte mi katledileceği olduğunu söyledi.” Sarayın meşhur 'keşişi' Rasputin'in Romanovlar üzerindeki hakimiyeti ve ülkenin egemenleri arasında yaşanan çatışmalar böylesi bir darbeyle sonuçlanmaz. Ancak Rasputin de dahil olmak üzere bir dizi suikast ve cinayetin yaşanması, çekişmenin ciddiyetini gösterir.
'ŞİMDİ DE YUMRUĞUNU HİSSETSİNLER!'
Şubat 1917, I. Paylaşım Savaşı'nın ülkeye getirdiği korkunç yıkımın dayanılmaz hale geldiği, egemen sınıflar arasındaki çekişmelerin çözülemez seviyelere ulaştığı bir zaman dilimiydi. Bu sefer Fransız elçinin deyimiyle 'aşağıdan gelecek' bir devrim, beklenmedik bir hızla sahneye çıkar. Fazla detaya girmeyeceğiz ancak Uluslararası Emekçi Kadınlar Günü sokağa çıkanların 'Kahrolsun Çar', 'Ekmek' ve 'Barış' gibi sloganları, yankılanıp tüm kentin emekçilerini sarar. Zamanla büyüyen eylem, Çar'ın askerlere ateş açma emri vermesine ve tüm diğer sert tedbirlerine rağmen bastırılamaz. Çariçe Aleksandra da Nikolay'a yazdığı bir mektubunda şöyle der: “Sevgilim, ne korkunç bir dönemden geçiyoruz! Tanrı taşınamayacak kadar ağır bir haç yükledi omuzlarına. Durum düzeliyor gibi. Sen kararlı ol yeter sevgilim. Otoriter görünmelisin: Ruslara gereken bu. İyiliğini gösterdin. Şimdi de yumruğunu hissetsinler!”
Fakat Çar'ın yumruğu, kendi tacında patlar! Ayaklanmayı bastırma emirlerinin ardından Tsarskoye Selo'daki yazlık Aleksandr Sarayı'na yol alırken demiryolu çalışanları treni durdurur. İmparatorluk treninin yönü Pskov'a doğru çevrilir. Çar için başarısızlık kaçınılmaz olunca ve ayaklanmanın daha kapsamlı bir devrime yönelmesi ihtimal dahilinde olunca buna engel olmak için 'yukarıdakilerin' türlü ikna çalışmaları sonucu II. Nikolay tahtını kardeşi Mihail lehine bırakır. Önce hemofili hastası oğlu Aleksey'in tahta geçmesini gündeme getirmiştir. Fakat çocuğun hastalığı gerekçe gösterilince kararından vazgeçer. İşin ilginci Mihail de kendisine yeni yönetim tarafından can güvenliği taahhüdü verilmeyince bu görevi reddetmiştir. Romanov'ların hanedanlığı işte böyle son bulur.
KERENSKİ'NİN KOZU
Tahtsız Çar Nikolay, Tsarskoe Selo'daki Aleksandr Sarayı'nda ailesiyle buluşur. Geçici Hükümet tarafından burada gözaltında tutulmaktadır. Bu işlem resmi olarak bir 'ev hapsi' olsa da, 'ev' 'köy büyüklüğünde' bir saraydır. Hizmetkârların ve diğer soyluların bulunduğu bu sarayda Çar ve ailesi 'günlük aktiviteler'le saatlerini, haftalarını, aylarını geçirir. Düşesler Mariya, Olga, Tatiyana ve Anastasya'nın eğitimi, oyunlar, Çariçe'nin çaldığı şarkılar, parkta yapılan uzun yürüyüşlerle zaman akıp gider... Ta ki Temmuz Krizi'ne kadar.
Geçici Hükümetin 'asıl ismi' haline gelmiş Aleksandr Kerenski'nin Bolşeviklerle yaşadığı gerilim Temmuz ayında fiili bir çatışmaya dönüşür. Başta Bolşevikler, hatta daha çok Lenin olmak üzere 'tüm iktidarı Sovyetlere taşıma' gayreti güçlenir. Bunun karşısında Kerenski'nin tedbirleri de oldukça sert olur. Fakat bizi ilgilendiren kısma bakalım. Bu dönemde Romanov'lar İngiltere ve Fransa'ya iltica etmeye çalışır. İngiliz diplomat George Buchanan, 'radikal solun, eski Çar'ın İngiltere'deki varlığını kamuoyunu kendilerine karşı uyandırmak için bahane olarak kullanabileceği' ve 'insanların İngiliz monarşisinin yıkılması talebiyle ayaklanma ihtimali olduğu' gibi 'tehlikeleri', Nikolay'ın kuzeni Kral V. George'a iletir. Fakat hem Rusya hem de dünya çok farklı bir zamanın içinden geçmektedir: Eski Çar'ın eski müttefikleri onu kabul etmezler. Böylece hareket alanı daralan Nikolay, Kerenski'nin sağ kanatla yapacağı olası pazarlıkların değerli bir kartı olarak 'korunur.' Temmuz-Ağustos aylarında Petrograd'da Bolşeviklerle birlikte tansiyon yükselince Kerenski bu kıymetli ganimetini daha güvenli bir yerde saklamayı uygun görür. Böylece Romanovların ikinci durağı Sibirya'daki Tobolsk olur. Aleksandr Sarayı kadar olmasa da aile Tobolsk'un eski valisinin evinde yine rahat bir hayat sürer.
EKİM'DEN SONRA SÖKÜLEN APOLETLER
Petrograd'daki Kışlık Saray'ın 7 Kasım'da basılmasıyla birlikte ülke ve dünya tarihinde daha öncekilere pek de benzemeyen bir sayfa açılır. Tüm iktidar Sovyetlere geçer geçmesine ama Ekim Devrimi'nin ardından Bolşevikleri uzun ve güç bir iç savaş dönemi bekler. Karşı devrimci Beyaz Ordu'nun saldırısı altında yeni düzenin inşası başlar. Bu sırada hâlâ Sibirya'da bulunan Nikolay'ın gözaltın koşullarında yaşanan ilk büyük değişim apoletli üniforma giymesinin yasaklanması olur. Merkezdeyse Bolşevikler Nikolay'ın halka açık bir şekilde yargılanmasını tartışmaktadır. Onlar bu planları yaparken hesapta olmayan bazı gelişmeler yaşanır. Sibirya'da Aleksandr Kolçak komutasındaki Beyazların Çar'ın kaldığı bölgeye yaklaşmasıyla birlikte Nikolay ve ailesi Mart 1918'de son kez yer değiştirir. Bolşevikler onları nispeten daha güvenli olan Ural bölgesindeki Yekaterinburg'a yerleştirir. 'Güvenli' dediysek Çar için değil de Bolşevikler için elbette! İlginç bir detay: Romanovlar Sibirya'ya gelirken Geçici Hükümet onlara oldukça lüks hizmetlerin olduğu, özel bir vagon tesis etmişti. Şimdi Sibirya'yı terk ederken üçüncü sınıf bir vagonda sadece üç hizmetliyle yolculuk ediyorlardı.
Burada onları bekleyen ev hapsinin, artık sahiden bir 'ev hapsine' dönüştüğünü söyleyebiliriz. Artık masaya oturdukları zaman dahi gardiyanlar onlara eşlik etmektedir. Daha sıkı bir kontrol vardır. Çok geçmeden Beyazlar tekrar yaklaşmaya başlar. Böylece Ural yerel Sovyet yönetimi, Merkez Komite'ye Çar ve ailesinin infaz edilmesini önerir. İşin 'komplo teorilerine' ve 'Bolşevik caniler' kalıplarına kapı aralayan bölümü de burada başlıyor. Sanılanın aksine Merkez Komite başta Çar'ın yargılanmasından yana tavır alır, yani 'infaz' ısrarı yerelden merkeze doğru olur. Fakat Çekoslovak Lejyonu'nun kente daha da yaklaşmasıyla birlikte Romanovların idamının infazına karar verilir. Lenin'le birlikte Yakov Sverdlov, kararı Ural Sovyeti'ne iletir. Emri alan Bolşevik Yakov Yurovsky liderliğindeki Sovyet yetkilileri ve askerler, 16 Temmuz 1918 gecesi Çar ve ailesinin kaldığı eve gelir. Yurovsky 'Nikolay Aleksandroviç' ismiyle seslendiği eski Çar'a, 'yandaşlarının Sovyetlere saldırısından dolayı Ural Sovyeti'nin kararıyla infaz edileceğini' açıklar. Bir söylenceye göre Nikolay şaşırır ve iki kez 'Ne?' diye yanıtlar. Böylece karar tekrar okunur ve ardından kaldıkları evin bir odasında yan yana duran Çar, Çariçe, çocukları ve üç hizmetkarı kurşuna dizilir. Bolşevikler kentin büyük ihtimalle kısa süre içinde düşeceğinin farkındadır. Beyazların bulmasını istemedikleri için, cesetleri uzak bir bölgedeki maden ocağı yakınlarına gömerler.
ROMANOVLAR NEDEN ÖLDÜRÜLDÜ?
Çar'ın ölümü 18 Temmuz günü Sverdlov tarafından, “Ekaterinburg'dan gelen bir habere göre, yerel sovyetin kararı doğrultusunda Nikolay'ın vurulduğunu açıklamak isterim. Nikolay kaçmak istedi. Çekoslovak Lejyonu şehre yaklaşıyordu. Merkez Yürütme Komitesi'nin başkanlığı da bu kararı onaylama kararını verdi” sözleriyle açıklanır.
Yekaterinburg'un düşmesinden sonra Troçki Moskova'ya gider. Burada Sverdlov'dan, "Çar'ın öldürüldüğü" haberini alır. O sırada Savaş Komiseri olan Troçki, kararın kim tarafından alındığını sorduğunda Sverdlov ona, “Burada biz karar verdik. İlyiç [Lenin] etrafta gezdirmeleri için Beyazlara bir sancak bırakmamamız gerektiğini düşünüyordu, özellikle güncel zorlu koşulların altındayken.” Konu Nikolay'dan ziyade ailenin infazıydı. Nitekim tüm Romanovların ve hizmetlilerin ölümü Çar'la aynı zamanda duyurulmaz. Bir süre daha gizlenir. Ne olursa olsun böylesi bir haberin yayılması kötü günlerden geçen Sovyet Rusya için pek de olumlu sonuçlar doğurmayabilirdi. Bir insanın ya da bir 'hanedanın' ölümü hak edip etmediğini sorgulamak bize düşmez. Kaldı ki infaz sadece faili değil, yanındakileri de kapsıyorsa hiç düşmez. Tek yapabileceğimiz bunun siyasi analizini yapmak. Şimdi her şeyi bir tarafa koyalım ve dönemin ruhu içinde bu infazın nedenlerini düşünelim.
Öncelikle bu infazı basit bir 'vahşet' ya da 'intikam' eylemi olarak görmek, konuyu detaylıca irdelemeye üşenmek demektir. Bu anlayış tarihi belli başlı kişisel suçluluklar ve münferit olaylar üzerinden değerlendirmenin hatalı bir sonucu. Bir kaynağa göre Troçki, “Eğer yargılanma yapılmış olsaydı elbette Çar'ın ailesi idam edilmezdi. Çar ailesi monarşinin eksenini oluşturan, soydan gelme hükümdarlık ilkesinin kurbanı oldu” yorumunu yapıyor. Bolşeviklere dair yapılan en sığ, en karikatürize yorumları bir an için doğru kabul edelim: Eğer sadece bir 'intikam' dertleri olsaydı, ailesini gözetim altında tutmaya devam ederek Nikolay'ı daha itibarsızlaştırıcı bir biçimde infaz etmeleri kendileri açısından daha mantıklı olmaz mıydı? Ya da sadece 'kanlarında olan vahşetten dolayı' ailesini bu işe karıştırma niyetleri olsaydı, bu haberi uzun bir süre gizleme ihtiyacı duyarlar mıydı?
Özetle Rusya'daki iç savaşın yıkımını, ülkede baş döndürücü hızla yaşanan gelişmeleri, Sovyet iktidarının pamuk ipliğine bağlı durumu hesaba katıldığında hanedanın Beyazlarca devam ettirilerek tehdit oluşturması ihtimalini göze almadıklarını söyleyebiliriz.
Kaynaklar ve daha detaylı bilgilerin yer aldığı adresler
1- Siglo XX Historia Universal (6’ıncı sayı)
2- Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi (İletişim Yayınları)
3- 1917 Rus Devrimi – Nicholas Werth
4- Ekim – China Mieville (Ayrıntı Yayınları)
5- Dünyayı Sarsan On Gün – John Reed (Oda Yayınları, 1976)