Yurdum insanı ebruli sever

Çok partili hayatımız Osmanlı siyasetinden miras batıcılık, İslamcılık ve milliyetçilik akımlarını temsil eden pek çok parti gördü. Yüksek oy oranına sahip merkez-sağ partilerse üç (milliyetçilik, batıcılık ve İslamcılık) siyasi yaklaşıma hitap edebilme becerisini sergiler.

Berrin Sönmez bsonmez@gazeteduvar.com.tr

Çoğunluk korkusu, siyasi krizlerimizin temel nedeni olarak karşımıza çıkar, darbelerde ve sair gerilimlerde. Seçmen iradesinin büyük çoğunlukla tek parti üzerinde toplanması ürkütür, aydınları. Zira o tek parti hemen her zaman sağ kanattan çıkmış ve aydınımız da kendini hep sol olarak görmüştür. Ürkütür dediğim bu duygu da genellikle kendisini seçmene hakaret boyutunda görünür kılar. Hakaret dozu yüksek tanımlamaları bir yana bıraksak bile şu çok çirkin “yığın” sözüyle anarlar, o yüksek oylu seçmen kitlesini. Çöp yığınından söz eder gibi incitici ve bir o kadar yabanıl bakışla… O kitle zannedildiği kadar yekpare bir bütün değil aslında. O çoğunluk kendi içinde bir hayli çoğulcu…

Üç Tarz-ı Siyaset, Yusuf Akçura’nın ünlü tespiti ve bu tespiti açıkladığı eserin adı. Bu ülkede siyasetin üç ana damar halinde milliyetçilik, batıcılık ve İslamcılık bakış açısıyla şekillendiğini söyleyişi üzerinden neredeyse bir asır geçti. Geçen bu sürede siyaset bilimi adına bu tespiti eksik, yanlış veya eskimiş bulanlar da pek çok. Ancak meşru siyaset zemini özellikle siyasi yelpazenin sağ kanadı hala doğruluk payının yüksek olduğunu düşündürüyor.

Çok partili hayatımız Osmanlı siyasetinden miras batıcılık, İslamcılık ve milliyetçilik akımlarını temsil eden pek çok parti gördü. Yüksek oy oranına sahip merkez-sağ partilerse bu üç siyasi yaklaşıma da hitap edebilme becerisini sergiler. Demokrat Parti’den AK Parti’ye kadar uzun yıllar tek başına iktidar olmuş veya koalisyonların büyük ortağı olarak hükümet kurmuş merkez-sağ partilerin her biri bu üç akımı kendi bünyelerinde barındırdıkları için yüksek oy aldılar. Birbirinden az çok farklı yönleriyse sadece akımların dozuyla ölçülebilir. AK Parti, İslamcı yönü ağır basan ama başlangıçta batıcı, son yıllarda ise milliyetçi damarın daha belirginleştiği bir siyasi kimliğe sahip. Özal’ın ANAP’ı ise bu eğilimlere neredeyse eşit oranda yer vermişti bünyesinde. Hızla küçülmesinin sebeplerinden birisi de belki bu eşit yaklaşımda yatar. Demokrat Parti ve Adalet Partisi, İslamcı/dindar eğilimin çok silikleşmiş haliyle mevcut olduğu, batıcı/gelişmeci eğilimin ön plana çıktığı ama pek dillendirilmeyen milliyetçi damarın kuvvetli olduğu partilerdi. 90’ların sonlarında DSP lideri olarak Ecevit’in ikinci yükselişinde farklı eğilimleri içermeye açık bir siyasi görüntü çizdiğini de hatırlarsak belki seçmen tavrındaki “renk” sevgisi daha kolay anlaşılır.

Denilebilir ki merkez-sağ, farklı eğilimleri kucaklayan, içermeyi seven ve başaran bir siyaset üretmekte. Gerçekte arzu edilen demokratik çoğulculuğun kurumsallaşmasıdır, kuşkusuz. Ancak sorunlu demokrasimize rağmen çoğunluk iktidarının da korkulduğu kadar tehlike barındırmadığını içyapısındaki çoğulculuğun gösterdiğini bilmekte fayda var. Savaş, çatışma ve terör üreten coğrafyamızda bütün bu sorunların yanı sıra bir de sudan sebeplerle siyasal kriz yaşamadan esen kalabilmek için…

Tüm yazılarını göster