Yurttaşımız Seferis
Seferis’in şiirleri, içinde oluştuğu kültürün bir meyvesidir aslında. Biraz yabanıl tadı olan, dağ yamaçlarında, girintili koylarda ve bazen zeytinliklerde olgunlaşmış bir meyve. Ama bazen de evinin denize bakan bahçesinde yetişmiş, çok tanıdık bir ağacın meyvesi. Hangi ağaçtan toplanmış olursa olsun, Seferis’in şiirlerinin ta antik Yunan yaşantılarını anlatan destanlardan tutun da, Eliot’ın 'Çorak Ülke'sine kadar çeşitli meyvelerin tadını yansıtır.
Gözlerimi kapatıp, kendimi 1910 yılında, İzmir’in Scala (Urla) iskelesinde, ayakta durmuş, sabahın sisleri içindeki denize bakarken düşünüyorum. Arkamda, ilerideki bir evin önünde, bir taşa oturmuş, toprağa balık biçiminde şeyler çizen Yorgo adlı çocuk bana bakıyor. Sonra yanıma geliyor. Birlikte, uzaktaki İzmir’in çiçekler açmış dağlarına bakıyoruz. İzmir’de oturduklarını, yazları buraya geldiklerini söylüyor. Yorgakis Tenekides (dedesi), Urla’nın ileri gelen insanlarından biriymiş. İzmir’e Naksos Adası’ndan gelmişler. Annesi Despo, babası hukukçu Stelios Seferiadismiş. Yorgo’dan başka, İonna adında bir kız kardeşi ve Angelos adında bir erkek kardeşi varmış. Rıhtımdaki bu evde geçirirlermiş yazı. Deniz ve adalar evlerin içinde yer alıyor sanki. Her yaz buradaki kemerli rıhtım sokakta oynuyorlarmış. Bazen kayıkların üzerinde de oynarlarmış, Batis’in kahvehanesinin karşısındaki…
Ve gözlerimi açıyorum.
Çağdaş Yunan şiirinin en büyük şairlerinden Yorgo Seferis 1900’de İzmir’in Scala (Urla) ilçesinde doğdu, 1971’de Atina’da yaşamını yitirdi. 1963 yılında Nobel Edebiyat Ödülü’ne değer görüldü (demek bu topraklarda doğmuş olan bir sanatçı çok daha önce Nobel Ödülü almış). İzmirli bir Rum ailenin çocuğu olarak, Birinci Dünya Savaşı’nın çıktığı yıllarda ailesiyle Yunanistan’a göç etmiş. İzmir’in Kurtuluş Savaşı ile alınması, bu büyük yıkım onun şiirlerini de büyük ölçüde etkilemiştir. Doğup büyüdüğü İzmir’in başına gelenler karşısındaki duygularını şu sözlerle ifade edecektir: “Bildiğimiz rüzgâr, doğanın tanıdık üslubu ve otlardan yayılan tanıdık koku sonra yavaş yavaş derinlerden hafızana doğru çıkan tanıdık hatıralar… Ve şimdiyse sana o kadar yabancı düşer bu şehir. Tanrım buralara ne yapmaya geldim? Rast gelir de gecenin birinde seni büyüten kente yolun düşerse ve kent temelden yıkılıp yeniden kurulmuşsa tekrar orada bulunmak umuduyla başka zamanları geri getirmeye çalışırsın.”
Yunanistan’ın Ankara Büyükelçiliği'nde görev yaptığı zaman, doğduğu kent olan İzmir’e duyduğu özlemi, İzmir’e olan övgüsünü ve yıllar sonra dönüşünü 1950 yılında İzmir’e yaptığı yolculukta anlatacaktır: “Cumartesi, 1 Temmuz 1950. Hava kararırken yaklaşıyoruz İzmir’e. Bu meltem, kırların bu görünüşü ve bitkilerin kokusu, hepsi öylesine bildik. (…) Anlamadığım bir büyücülük törenine katılmış gibiyim…”
Seferis’in şiirleri, içinde oluştuğu kültürün bir meyvesidir aslında. Biraz yabanıl tadı olan, dağ yamaçlarında, girintili koylarda ve bazen zeytinliklerde olgunlaşmış bir meyve. Ama bazen de evinin denize bakan bahçesinde yetişmiş, çok tanıdık bir ağacın meyvesi. Hangi ağaçtan toplanmış olursa olsun, Seferis’in şiirlerinin ta antik Yunan yaşantılarını anlatan destanlardan tutun da, Eliot’ın 'Çorak Ülke'sine kadar çeşitli meyvelerin tadını yansıtır. Göç, yabancılaşma, öteki ülke, Yunan halkı, bir yurt arayışı, geçmiş duyarlılığı, denizler onun şiirlerinin ortak izleklerini oluşturur: “Troya’nın yangınlarıyla/Sicilya’nın taş ocakları arasında kocadı/Deniz mağaralarını ve deniz resimlerini severdi…”
Cevat Çapan, Seferis’in, 'Üç Kırmızı Güvercin' adlı destansı şiiriyle ilgili olarak, destansı bir duyarlılığı dile getirmekle birlikte, şairin birçok şiirindeki anılara dalma, doğayı düşünme, kendini tanımaya çalışma süreci olduğunu öne sürer. Müzik yaratmada, zengin şiirsel biçimler kullanmada, çağdaş çelişkilerle dolu karmaşıklığı dile getirmedeki ustalığıyla Seferis, Yunan şiirinin diğer ustalarından ayrılır.
Özdemir İnce, Seferis üstüne yazdığı bir yazıda (Yorgo Seferis, Bütün Şiirleri, Varlık Y.) şunları söyleyecektir: “İzleksel düşüncenin kapsam ve çapı, şiirinin ılımlı ve dikkatli atılımı, hellenizmden kaynaklanan tinsel tasarımı ve her bakımdan Yunan olan imgesel evreniyle Seferis yalnızca şiirinin değil, aynı zamanda çağımız dünya şiirinin en büyükleri arasında yer alır. Bu şiirde geçmiş ve şimdi yan yanadır, birbirine göndermeler yapar: Seferis günümüzün acılarını antik heykellerin yanında görür; antik heykellere bakınca gördüğü bugün yaşanan acılardır.”
Gerçekten de Seferis’in örneğin, 'Asini Kralı' adlı şiirindeki şu dizelerde bile geçmiş ile şimdinin nasıl iç içe geçiştiğini, böylece insanın evrensel insanlık durumlarından yalnızlığı, terk edilmişlik duygusunu açıkça görebiliriz:
“Güneşli yanda upuzun geniş bir deniz kıyısı
ve yüksek duvarlarda onun elmaslarını sınırlayan ışık,
Tek canlı yok, gitmiş bütün güvercinleri
ve iki yıldır aradığımız, kimsenin bilmediği,
herkesin, dahası Homeros’un bile unuttuğu,
İlyada’da tek bir, o da belirsiz bir sözcükle anılan Asini kralı”
Seferis 1968’de, şiirlerinin İngilizceye çevrilerek yayınlanması nedeniyle, ABD’nde Princeton, Harvard, Rutgers gibi üniversitelerde konferanslar vermiş, şiirlerini okumuştur. Şiirlerinin çevirmeni olan Edmund Keeley ile yaptığı bir söyleşide, imgelerin çoğunun bilinçaltı kaynaklı olduğunu, nereden geldiğini kimsenin anlayamadığını, bu imgelerini kökünün şairin çocukluğunda aranması gerektiğini söyleyecektir. Bir “imge şairi” diyebileceğimiz Seferis, şiirlerinde adeta görsel öyküler, ilişkiler, nesneler, yaşantılar yansıtır. Onun şiirlerini okurken sanki bir rüya aleminde ya da bir resim sergisinde ya da bir sinemada film izliyormuşuz izlenimine kapılırız. Kayaların sesini, rüzgârın türküsünü, yolcuların telaşını, denizlerin ıssızlığını, dağların uzaklığını hissederiz.
YADSIMA
Bir güvercin gibi ak
o gizli kıyıda
susadık öğle üzeri:
ama tuzluydu sular.
Sarı kumların üstüne
adını yazdık onun,
ama bir rüzgâr esti denizden
ve silindi yazılar.
Nasıl bir ruh, bir yürek,
nasıl bir istek ve tutkuyla
yaşadık: yanılmışız!
Değiştirdik öyle yaşamayı.
Yorgo Seferis
Çeviri: Cevat Çapan
Seferis, çağdaşı şairlerden Angelos Sikelianos’un ölümünden sonra yazdığı bir yazıda, “Şairin ölümü, bir doğumun başlangıcıdır” diyecektir. Seferis öldükten sonra, ondan doğan çok sayıdaki şiiri sayesinde onun iç dünyasındaki derinliklerine, alışkanlıklarına, onu mutlu eden şeylere, bizi gündelik hayatımızda kuşatan niteliklere, iyi şeylere tanıklık ediyoruz.
Evet, şairin ölümü, bir doğumun başlangıcıdır.