Türkiye tarihindeki önemli bir yüz yıl dönümünün içerisindeyiz.
1919 yılının cumhuriyet tarihinde olduğu kadar Cumhuriyet Halk
Partisi için de önemi var. Partinin kendi anlatısı, 1923 yılında
resmi olarak kurulan Halk Fırkası’nın 1919’da toplanan Sivas
Kongresi’ne dayandığını vurgular her yerde. Kongreler döneminden
ulusal meclise, oradan da Halk Fırkası’nın kurulmasına giden süreç
Cumhuriyetin kurucu çelişkilerini barındırır. Nüfusun bir halka
dönüştürülme biçimi, toprağın bir ülkeye dönüştürülme biçimi ve
egemenliğin dönüşümü bu çelişkili süreçler içinde, birbiriyle
mücadele eden; nüfusa, ülkeye ve egemenliğe ilişkin tartışmalar ve
pratikler bağlamında ilerlemiştir. Türkiye Cumhuriyeti bu kurucu
çelişkilerin üzerine oturur, onları sürdürmektedir.
Yazıda açıklamaya çalışacağım iddiayı başta söyleyeyim. Yüz yıl
dönümünde Türkiye’nin kurucu çelişkilerine ilişkin bir tartışmayı
başlatmak ve bunu ülkenin geleceğine ilişkin kurucu bir perspektif
ile yapmak, mevcut siyasal ve anayasal boşluk üzerinde gerçek bir
siyasal hat oluşturmanın koşuludur. Bugünün siyasetsiz,
tartışmasız, Erdoğan’ın belirlediği gündemler içinde salınan,
özneleşemeyen apolitik hattını aşmak için ideolojik-politik bir
tartışma elzemdir.
'YENİ TÜRKİYE'LER
Bugünün Yeni Türkiye’si ile yüz yıl önce Yeni Türkiye olarak
kurulan ülkeyi kateden çelişkileri tartışmadan, yüz yıl öncesinin
dünyası ile bugünün dünyası arasında katedilen tartışmalarla
boğuşmadan ve siyasallaşmanın imkanlarını yaratacak bugünün
çelişkilerini kavramadan hiçbir siyasal iddianın tutarlılığı
olmayacaktır. Bugünün ‘Yeni Türkiye’sini kurma iddiasında olanlar,
2023 söylemini inşa ederken bu çelişkileri diktatörleşme yolunda
çözecek bir siyasal söylemi açık bir biçimde oluşturuyor ve bu
söyleme dayanan stratejiyi izliyor.
Erdoğan’ın tek adam olarak kendini inşası, ideolojik bir aygıt
olarak tarih ve din eğitiminde yenilenen kurgu, televizyon
dizilerindeki tek adamlık kurgusu, saraydaki tek adamlık kurgusu ve
kriz çözücü diktatörün hukuksal gerekçelendirilmeleri, mahkeme
salonları, sinema salonları, parlamento kulisleri, millet bahçeleri
2023 kurgusuna ve stratejisine ilişkin açık bir görüşü hâlâ
sağlamadı mı? Ya 16 Nisan’da oylanan metin, ya sonrasında inşa
edilmeye başlayan somut düzen?
Eğer sağladığıysa, bununla mücadele etmenin yolu, ülkeye kendi
varlığından ve tekliğinden başka verebileceği hiçbir şey kalmamış
olan bu inşanın tekliğini ortadan kaldırmaktır. Yeni bir
perspektif, gerçek anlamda demokratik kuruculuk taşıyan bir zemin,
bir siyasal söylem ve siyasal strateji inşa etmektir. Erdoğan ancak
tek olarak kaldığında var olabilir. Bu nedenle en çok önem verdiği,
en çok özendiği şey hiç kimseyi muhatap kabul etmemesidir. Onunla
muhatap olmaya çalışmanın, ona cevap vermenin, onun koyduğu
sorunlara kendince çözüm üretmeye çalışmanın hiçbir anlamının
olmadığını görmek gerekir. Ancak onun “tek”lik üzerine kurduğu
söylemin karşısına çıkacak ve çokluk üzerine kurulacak bir
demokratik siyasal söylemin inşası, buna uygun bir siyasal
stratejinin geliştirilmesi ile “Yeni Türkiye” söylemi çözülebilecek
ve siyasal imkanlar yaratılabilecektir.
KONGRE İKTİDARLARI VE TARTIŞMANIN KAPSAMI
Cumhuriyetin bütün kurumları ve tarihiyle çözüldüğü ve yeni,
cumhuri olmayan bir rejimin bu çözülüş üzerine inşa edilmek
istendiği tespit ediliyorsa eğer; ülkenin, nüfusun ve egemenliğin
yeni bir konfigürasyonunun kurulmaya çalıştığını da düşünüyoruz
demektir. Yeni rejim budur. Erdoğan’ın 2023 stratejisi tam olarak
budur. Böyle bir dönemde kongre iktidarları döneminin yani kuruluş
dönemi çelişkilerinin yeni bir cumhuri zemin üzerine nasıl
oturtulacağını tartışmak ancak, Erdoğan’ın tekçi rejiminin
karşısına neyin koyulacağını belirleyecektir.
Bu tartışma, nüfus sorununu kapsamaktadır. Nüfus sorunu seçmenin
memleketi ve geçmiş oy tercihleri açısından partilerin ne kadar
sağa kayacağını düşünebileceğimiz bir sorun olmaktan çok çıkmıştır
artık. Kurucu bir zemindeyiz, olağanüstü bir dönemdeyiz. Nüfusa
ilişkin 1919’dan 1923’e gelene kadar devam eden tekçilik ve çokluk
yönündeki tartışma açılmak zorundadır. Kürt sorununun üzerine
yükseldiği zemini anlamanın yolu buradan geçer. Bu çelişkiyi yeni
bir cumhuri-demokratik zemine kavuşturmak için bu tartışma
yapılmadan, buna dayanan bir siyasal strateji belirlenmeden siyasal
bir söylem inşa edilemez. Nüfus sorunu 1919’un gerisine 1915’e
de gidecektir, bu hesap görülmeden artık Yeni Türkiye’nin tek adam
etrafında örgütlenmiş tek tek Rabialar rejimine karşı gerçek bir
siyasal söylem çıkarılamaz. Toplumsal sınıflar arasındaki çelişki
cumhuri-demokratik bir zemine oturtulmadan nüfusa ilişkin sorun
düşünülemez.
Ülkeye ilişkin sorunu yeniden düşünmek zorundayız. Bu tartışma
basitçe kırmızı çizgiler üzerinden kurgulanamaz. Kongre
iktidarlarından itibaren Türkiye’de kendini göstermiş, yerel
doğrudan demokrasi usullerini, 1921 Anayasası’nı hangi siyasal
zorunlulukların ve dengelerin getirdiği, devlet makinesinin
işleyişinde cumhuriyetin ülke bileşeninin nasıl bir zemine
oturtulacağı, merkezilik ve özerklik gerilimi içinde yeniden
düşünülmek zorundadır.
Egemenlik sorunu yeniden düşünülmek zorundadır. Sarayın tekil
egemenliğinin karşısında halk egemenliğinin cumhuri bir zemin
üzerine nasıl oturtulacağı, demokrasi ve temsil arasındaki
ilişkinin nasıl bir konfigürasyon içinde düşünüleceği tartışılmak
ve bir siyasal hatta oturtulmak durumundadır.
Bu yüz yıl dönümü, tüm bu tartışmalar ve siyasal imkanlar
bakımından değerlidir. 2019 perspektifine ilişkin tartışmayı
başlatma cesaretini göstermek, tek adamın tekçi rejimine karşı
girişilecek siyasal bir hattın oluşturulmasının gereği olarak
görünmektedir.
Sanırım tarihini 1919’a, kongreler döneminin kritik bir eşiğine
kadar götüren Cumhuriyet Halk Partisi, bu yüz yıl dönümünü
düşünüyor ve tartışmanın hazırlıklarını yapıyordur.
Not: Bu döneme ilişkin Bülent Tanör’ün klasikleşmiş metni,
Türkiye’de Kongre İktidarları eserini ve TBMM tarafından
hazırlanan beş ciltlik Anadolu ve Rumeli'de Gerçekleştirilen
Ulusal ve Yerel Kongreler ve Kongre Kentleri
Bibliyografyası’nı, yeniden önermek istiyorum