Yüzyılın Planı’nın ekonomik yönü
Finansal kaynaklar ve finansın kendisi belirsiz olduğu sürece ya da bu finans yatırım katılımları, kolaylaştırılmış borçlar ya da Arap finansı şeklinde olacaksa, o zaman söz konusu taraflar bu paraları herhangi bir Amerikan ya da İsrail aracılığı olmaksızın doğrudan bağışçı ülkelerden Filistin yönetimine aktarsınlar. Çünkü bu iki yönetim, mezkur projenin finansmanı için hiçbir şey ödemeyecek. Öyleyse baskı, tehdit, finansal akışın durdurulması ya da yasaklanması dışında projeye başka hiçbir şekilde katkıda bulunmayan bu iki yönetime neden üstünlük ya da hakimiyet verilsin ki?
Cevad el Anani
Bu makale yayınlandığında muhtemelen Filistin halkına büyük bir ilerleme ve kalkınma vadeden Bahreyn Ekonomi Konferansı kapılarını kapatmış ve katılımcılar ülkelerine dönmüş olacak. Peki bu konferans, çöldeki bir fırtınayla yok olacak kumun üzerine işlenmiş bir yazı ya da bir okyanus dalgasıyla ortadan kalkacak suya yazılmış bir hat olarak mı kalacak? Yoksa sonraki süreçte de kalıcı olacak mı?
PLAN BAŞTAN HATALI
Açıkçası bu projedeki başarısızlık unsurları oldukça açık. Hatta işin içinde iyi niyetler olduğunu varsaysak ve Trump yönetiminin üzerine inşa etmiş olduğu İsrail-Filistin Barış projesine ait yol haritasının hedeflerinin net ve açık olduğunu ifade etsek bile, ikna etme noktasında birçoklarının ortaya koymuş olduğu çabalara rağmen Netanyahu bile projeyi doğrudan reddetmese bile sorumluluğu Filistin tarafının üzerine yıkıp dolaylı olarak reddetmeyi tercih ettiği bir süreçte, Filistinlilere bunu bir türlü kabul ettirilememesinin arkasında yatan yanlışlar nelerdir?
Bütün düşünce, görüşmelerin altında yatan büyük sorunların bazılarını ortadan kaldıracak bir noktadan başlama esasına dayanıyor. Amerikan tarafı, Kudüs’ün İsrail'in başkenti olması gerektiği konusunda İsrail’le hemfikir ve her ikisi de Filistinli mültecilerin ülkelerine dönmesi meselesinin hayata geçirilmesine de karşılar. Hatta mülteciler dönseler bile çok dar bir sistem içerisinde ve zamanla bu hak ortadan kalkacak şekilde bir düzen yapılmış. Bir başka ifadeyle, bu dönüş hakkı sadece 50 bin Filistinliye 10 yıl boyunca tanınacak ve bu hak çocuklarına miras bırakılamayacak.
Ancak bu tutum, Filistinli mültecilere zaman geçtikçe yürürlükten kalkması mümkün olmayan dönüş hakkınını tanıyan uluslararası karar ve kanunlarla çelişiyor. Bu yüzden de Amerikan yönetimi tek taraflı bazı adımlar attı, bunlardan biri de Amerikan büyükelçiliğini Telaviv’den Filistin konsolosluğu binasına taşımak ve oradaki Filistin konsolosluğunu kapatmak oldu.
FİLİSTİN’E ABD AMBARGOSU
Bir diğer husus ise Birleşmiş Milletlere bağlı olarak çalışan Filistinli Mülteciler Yardım ve Çalışma Ajansı (UNRWA)’ya her yıl yapmış olduğu 260 milyon dolarlık Amerikan yardımlarını keserek Filistinlileri son derece zor bir duruma düşürmek oldu. Ajansa verilen yardımların kesilmesi, Filistinli mülteciler meselesini, Filistinliler özelinden çıkartıp uluslararası sorumluluğa havale etmek anlamına geliyordu; bu da Filistinlilerin taleplerinin zayıflatılmasından başka bir şey değildi.
Filistin yönetimi bu adımları reddettiğinde ABD yönetimi, Filistin Kurtuluş Örgütü’nün Amerika Birleşik Devletleri’ndeki ofisini kapattı ve Özerk Yönetim’e yapmış olduğu yardımları durdurdu ve böylelikle Filistin yönetimi çok zor durumda kaldı. Bu durum, özellikle de vergi gelirlerini İsrail’den tahsil edemeyen ya da eksik tahsil eden Filistin yönetimi için çok büyük bir sıkıntı oluşturdu. Zira İsrailliler, bu gelirlerin bir bölümünün Filistinli esir ve şehit ailelerine aktarıldığını iddia ederek yapılanın, terör ve masum insanların öldürülmesine destekten başka bir şey olmadığı gerekçesiyle bu gelirlere el koymaktaydı.
Bütün bu çelişkili ve ayrımcı tutumların ardından Yüzyılın Planı’nın duyurulması ertelendi, halbuki geçtiğimiz Şubat ya da Mart ayında bu planın bütün ayrıntılarının duyurulması kararlaştırılmıştı. Ardından Netenyahu, Mart ayında erken seçim ilan etti ve bu yüzden açıklama seçimlerden sonraya bırakıldı.
Seçimler yapıldığında hükümeti kurmakla görevlendirilen Netenyahu, Eylül ayında yeni bir seçim randevusu verdi ve yeni bir hükümetin kurulması için yasal sürenin sona ermesi nedeniyle, Yüzyılın Planı’nın içeriğinin duyurulması bir kez daha önümüzdeki Kasım ayına ertelendi.
Bu arada planın ekonomik boyutunun duyurulmasıyla ilgili herhangi bir erteleme yaşanmadı. Tam tersine Amerikan tarafı bu konunun Bahreyn toplantısında tam da ilan edildiği zaman olan 25 ve 26 Haziran’da yapılmasında ısrar etti. Trump’ın danışmanı ve damadı, konuyla ilgili projesini toplantıdan günler önce Reuters Haber Ajansı’na anlattı.
PARA HER ŞEYİ ÇÖZECEK Mİ?
Filistin tarafının reddettiği bu içeriği dikkate alarak şunu söyleyelim: öncelikle anlaşma 10 yıl boyunca her sene 5 milyar dolar, yıl sonu itibarıyla 50 milyar dolar harcanmasını öngörüyor. Bu meblağın yaklaşık olarak yarısı Batı Şeria ve Gazze’yi birbirine bağlayan bir yol, Gazze’de bir liman ve havaalanı yapımı ve organize sanayi bölgesi inşaatı gibi Filistin topraklarında altyapı yatırımları için harcanacak.
Bütün bu projelerin tamamı Filistin Başbakanı Muhammed İştiye’nin CNN ile yaptığı röportajda ifade ettiği gibi Dünya Bankası’ndan ve Filistin’in Gelişme ve Yeniden İmarı için Ekonomik Konsey (PECDAR) adlı kurumdan alınacaktır.
Ürdün’e gelince, doğal olarak Ürdün, 5 milyar dolardan sadece biraz fazla alacak. Bu para da daha çok başkent Amman ile Zerka bölgesi arasındaki hızlı otobüs yoluna, Bahreyn kanalının inşasına, Filistinli mülteciler ile ilgili orta ve küçük ölçekli bazı projelere harcanacak. Bütün bu projeler aslında Ürdünlülere ait olup bir kısmı ya hazırlıklarını yapmakta oldukları ya da zaten çoktan başlattıkları projelerdir.
Bütün bu projelerin sahada gözardı ettiği gerçeklik ise şudur: Batı Şeria ile Gazze şeridi arasındaki yol, Hamas hareketinin onayı olmadan nasıl inşa edilecek? Örneğin projenin geçmesi ya da uygulanması için bu gerçekliğin değişmesi mi beklenecek ya da bunu kabul etmesi için HAMAS üzerinde baskı mı uygulanacak? Bu projelerin konumlanması nasıl olacak, ruhsatlar, konumlamalar, faaliyete geçirmeler ve vergiler noktasında hangi taraf sorumlu olacak?
Şayet projelerin uygulanması, işgal yönetiminin halihazırdaki gücünü kullanarak ya da ona bağımlı olarak yapılacaksa o zaman kapsamlı bir çözüm nasıl gerçekleşecek? Eğer kapsamlı çözüm olmayacaksa bu projeler, Yüzyılın Planı’yla herhangi bir şekilde bağlantı kurulmadan mevcut koşullar içerisinde neden hayata geçirilmiyor?
MEVCUT DURUM ÇÖZÜME ENGEL TEŞKİL EDİYOR
İsrailli askerler tank üstünde ellerinde silahlarla önünden geçen Filistinlilerden dilediğine geçiş izni verdiği, dilediğine vermediği müddetçe bütün bu ekonomik projelerin ne gibi yararı olabilir ki? Üstüne üstlük bütün bunlar, uygulaması 10 yıl sürecek projenin samimi bir proje olduğu varsayılarak dile getiriliyor.
Finansal kaynaklar ve finansın kendisi belirsiz olduğu sürece ya da bu finans yatırım katılımları, kolaylaştırılmış borçlar ya da Arap finansı şeklinde olacaksa, o zaman söz konusu taraflar bu paraları herhangi bir Amerikan ya da İsrail aracılığı olmaksızın doğrudan bağışçı ülkelerden Filistin yönetimine aktarsınlar. Çünkü bu iki yönetim, mezkur projenin finansmanı için hiçbir şey ödemeyecek. Öyleyse baskı, tehdit, finansal akışın durdurulması ya da yasaklanması dışında projeye başka hiçbir şekilde katkıda bulunmayan bu iki yönetime neden üstünlük ya da hakimiyet verilsin ki?
Son tahlilde projeler hayata geçse bile bu, işgalin daha da sağlamlaştırılması ve sürekliliğinin sağlanması anlamına gelecek. Filistin tarafı bu projeyi reddettiği sürece Gerard Kushner’in bu plan için koşuşturma ihtimali tükenecek, zira İsrail Başbakanı ve yandaşlarının hedeflemiş olduğu şeyler gerçekleşmeyecek.
Ancak Filistin tarafının sorması gereken soru şu: Peki sonrasında ne olacak? Yüzyılın Planı diyelim ki kapatıldı ve rafa kaldırıldı, sonuç ne olacak? Burada üzerinde düşünülmesi gereken çok şey var; özellikle de kendi sorunlarıyla cebelleşen Arap dünyasında Filistin meselesini sona erdirme isteğinde bulunan çok sayıda yönetimin bulunması noktasında…
* Yazının aslı Alaraby sitesinden alınmıştır. (Çeviren: İslam Özkan)