Ankara’nın güneyine doğru gelişmiş, hatta semirmiş diyebileceğimiz konut alanlarından birinde, apartmandan hallice bir “kolej”in mezuniyet törenindeyim. Oğlumuzu “devlet okullarından kaçırıp”, maddi imkanları zorlayarak burada okutmuştuk. Bugün mezun oluyor. Biraz gecikerek girdiğim arka bahçedeki tören alanında orda burda kümelenmiş ortaokul ve lise çağındaki gençler var. Gençlerin günlük sohbetlerine hakim olan aşki mevzuları, okul dedikodularını, favori sosyal medya fenomenlerinin, dizi, müzik ve futbol yıldızlarının isimlerini duymayı bekliyorum alışageldiğim üzere. Fakat o da ne! Seçim sonrasına denk gelen bu mezuniyet törenini politik mevzular hükmü altına almış. Merak içinde kulak kabartıyorum konuşulanlara. İttifaklar kurulurken, seçim propagandası yapılırken, sahada oy devşirilmeye çalışılırken yapılan yanlışlar… Tabii bir de bu seçim döneminde öne çıkan politik figürler: Sinan Oğan, Ümit Özdağ, Mustafa Sarıgül, Fatih Erbakan, Hüda-Par’ın yükselişi ve onun yaratacağı tehditler. Ekran başında futbol yorumu yapar gibi, birbirlerinin ağzından lafı alarak seçim sonucunu değerlendiren kızlı-erkekli, 11-18 yaş arası öğrenci güruhu.
Derken bir anons duyuluyor. Öğrencilerden biri uzun süre önce tedavülden kalkmış olan Andımız’ı okumak üzere kürsüye çıkıyor. Tekleyerek, bazı kelimeleri atlayarak, heyecanla okuyor metni. Unuttuğu kısımları, geçmişte her sabah bu metni okuyagelmiş olan ebeveynler oturdukları yerden bağırarak, coşkuyla hatırlatıyorlar. Okullar da ailelerin politik tercihlerine göre seçtikleri yerler çoktandır. O sebeple veliler politik, özel okul velisi olmaktan mütevellit sınıfsal ve hatta kültürel olarak homojen bir kitle gibi görünüyor. Andımız bittiğinde okuyan öğrencinin ve ebeveynlerle öğretmenlerin gözlerinden yaşlar süzülüyor. Hemen yanımdaki bir veli, “Eeee, okutmaya okutmaya unutturdular çocuklara Andımız’ı” diyor. Bu konuya kendisi gibi esef ettiğime o kadar emin ki, tepkisizliğim dikkatini çekmiyor. Hemen sonra kürsüye çıkıp konuşan okul müdürü de aynı saptamayı yapıyor ve benim yerime o esef ediyor Andımız’ın eksikliğine! “Unutturdular çocuklara Atamızın değerlerini” diyor. “Ama biz onlarla birlikte mücadeleye devam edeceğiz. Balkonlardan, pencerelerden bizi izleyen komşular, siz de duyun! Atatürk ilkelerinden ödün vermeyeceğiz. Karanlığa gömülmeyeceğiz!” diyor çığlık çığlığa ve yumruğunu havaya kaldırarak. Ardından hem o, hem veliler kalp işareti yapıyorlar elleriyle.
Sonradan öğreniyorum ki, Andımız’ı okumayı öğrencinin kendisi istemiş. Seçim sonucuna bir isyan, bir meydana okuma olsun diye. Bir başka ilginçlikle daha karşılaşıyorum: okul yönetiminin demokratça olduğunu vurgulayarak lanse ettiği bir uygulama olarak, her sınıf kendi seçtiği müzikle çıkıyor sahneye diploma almak için. En fazla alkışı Levent Yüksel’in “Tuvana”sı alıyor tahmin edeceğiniz üzere. Zafer işaretleri, alkışlar, çığlıklar ve yine kalp işaretleriyle çıkıyorlar öğrenciler sahneye. “Sana söz yine baharlar gelecek” kısmına tüm öğrenciler, veliler ve öğretmenler de eşlik ediyorlar.
Ertesi gün yapılan Anıtkabir ziyaretinde, öğretmenlerin seçimin hemen sonrasında ve spontane okunmasını sakıncalı bulmalarına rağmen öğrenciler yine Andımız’ı okumak istemişler. Daha başlar başlamaz görevli subay yanlarına gelip engellemiş. Ne kadar bozulsalar da geri adım atmak zorunda kalmışlar.
APOLİTİK GENÇLİK POLİTİZE Mİ OLUYOR?
12 Eylül sonrası askeri cunta döneminin baskısıyla politikadan uzaklaşan genç nüfusun bireysel hazlara yöneldiği, tüketim kültürüne kendini kaptırdığı, çıkarını ve konforunu gözetmenin hayat felsefesi haline geldiği söylendi hep. Büyük ölçüde doğruydu da. Önceki kuşakları özgürleşmeye, mücadeleye davet eden, devrimin mümkün olduğuna inandıran ruh çoktan öldürülmüştü 80’lerle birlikte. Gezi zamanı şahikasına ulaşan o ruhun günümüzde tekrar canlandığını söylemek abartılı olur. Fakat “Türkiye’nin kader seçimi” olarak sunulan bu seçimde, her evde, sokakta, okulda, iş yerlerinde, eğlence mekanlarında ve en önemlisi sosyal medyada herkes siyaset konuşuyorken, tahminlerde bulunuyor, eleştiriyor veya saldırganca yorumlar yapıyorken gençlerin bundan azade kalmaları beklenemezdi. Rol modeli, kanaat önderi olarak gördükleri veya meydan okumak istedikleri ebeveynleri, akrabaları, öğretmenleri ile siyaset konuşmak büyüdüğünü, söyleyecek sözü olduğunu ilan etmenin de bir yoluydu.
Yaşam tarzları konusunda da belirleyici olacak bir eşik olarak görülen bu seçimde siyasetçiler bariz biçimde gençleri etkilemeye çabaladılar. Özellikle de ilk kez oy verecek olanları. İlk kez oy vereceklerin çoktandır ikiye bölünmüş toplumda taraflarını seçmeleri bekleniyordu. Fakat iki tarafa da mesafeli durmayı seçen her yaştan kişi sayısı azımsanmış görünüyor. Nitekim ikinci turda araftakiler, cennetin mi, yoksa cehennemin mi kapısından girmeyi tercih edecekleri sorularak etkilenmeye çalışıldı. İki tarafın cennet ve cehennem tarifleri farklıydı tabii.
Gençleri etkileyecekseniz sosyal medya çok isabetli bir araç. Nitekim yukarıda bahsettiğim mezuniyet töreninde masaya yatırılanın siyasetçilerin kendileri veya temel argümanları değil, sosyal medya hesaplarındaki personaları olduğunu fark ettim. Montaj olduğu sonradan itiraf edilen videolar, TikTok hesaplarındaki esprili paylaşımlar, sloganlarla ifade edilen vaadler, birer dakikalık videolar, dikkat çekici bir aksesuar veya üniformaya dönüşmüş bir kıyafet bir siyasetçiyle ilgili kanaat oluştururken ne kadar da etkili olmuş. İmamoğlu’nun kollarını sıvadığı gömleği; Sarıgül’ün McDonalds müdavimi genci şakayla karışık darp ettiği TikTok videosu; Bahçeli’nin İki Keklik faciası; Akşener’in kurşunları kürsüden fırlatıp meydan okuduğu konuşması; Kılıçdaroğlu’nun mutfağı; Erdoğan’ın pilot kıyafeti ve güneş gözlüğüyle göründüğü afişi vb.
Seçim öncesi gerginlik ve belirsizliğin yerini, seçimden sonra kazanan tarafta zafer sarhoşluğu, kaybeden tarafın bir kesiminde yılgınlık, diğer kesiminde kaygıya rağmen mücadele azmi almış görünüyor. Politize olmak, çoğumuz gibi söylenip durmak ve bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmaksa, seçim ve benzeri olağanüstü durumlarda kişisel gündemlerini boğuntu yaratacak kadar siyasi analizle doldurmaksa, evet benim çevremdeki gençler politize olmuşlar. Yazının başında sözünü ettiğim gibi, normal zamanlarda sohbetlerin temel konusu ve kaynağı olan sosyal medya seçim öncesi, sırası ve sonrasında da gündemi belirlemiş. Siyasete daha aktif katılım, geçmiş tecrübeler hakkında bilgi edinmek, sorgulayıcı bir zihin, hak mücadelesi anlamında durum nedir, onu bu kadar kısıtlı bir çevrede yapılan gözlemle anlamak mümkün değil. Acaba başka “mahallelerde” durum ne? Biliyorsanız benimle paylaşmanızı çok isterim.
Bu haftanın kitabı: Nazi döneminde toplama kamplarında insanlar üzerinde acı verici, ölümcül deneyler yapan Dr. Mengele’nin Güney Amerika’da kaçak olarak yaşadığı 30 yılı anlatan Josef Mengele’nin Kayboluşu, Olivier Guez, Çev. Barış Tut, Profil Kitap.