Zahrad’ın baharlı şiirleri

Zahrad’ın “Bambaşka Bir Bahar” kitabındaki şiirleri çok farklı temalar içeriyor. Ayrıca kitap kronolojik bir şekilde düzenlendiği için şiirlerdeki değişimi, konuların, imgelerin farklılaşmasını gözlemleyebiliyoruz. Bununla beraber bu şiirler kendimizi sorgulatan, kendimiz dışına baktıran, kentleri, sokakları duyuran bir yan içeriyor.

Abone ol

Günlerimiz pek iç açıcı geçmiyor, öyle ki insan için bahar bile ertelenmiş gibi. Ama diğer türler baharı yaşıyor, çimler yeşerdi, ağaçlar çiçeklerini salına salına açtı, mahallenin tekir kedisi toprakta eşiniyor, neyse ki pencereden gördüğüm ağaç selamını eksik etmiyor. İnsanı kriz dönemlerinin kasvetinde bile yalnız bırakmıyor doğa, ona karşı tüm haşin tavra rağmen oluşunu duyuruyor, bir anlamda dayanışma değil mi bu?

Böylesine düşüncelere dalmışken, pencerenin önüne çektiğim sandalyede, bir yandan Çağdaş Ermeni Şiiri’nin önemli isimlerinden kabul edilen, Zahrad’ın (Zareh Yıldızcıyan), geçtiğimiz günlerde Aras Yayıncılık tarafından, Ohannes Şaşkal çevirisi ile basılan, “Bambaşka Bir Bahar” kitabının şiirlerini okuyorum. Gerçekten de “bambaşka bir bahar”ı yaşıyor insan türü diye düşünüyorum. Zahrad’ın özellikle doğa imgelerini öne çıkardığı, kedili, balıklı, ağaçlı, baharlı şiirleriyle içimi biraz olsun açıyorum, metinler böyle anlarda iyi ki var dediklerimizden, sözü sürdürmenin yolunu bulmayı sağlayanlardan… Yoksa başka olanı düşünmeyi nasıl sürdürürdük diye sormadan edemiyorum.

YARDIMLAŞAN DOĞA 

Zahrad’ın doğa temalı şiirlerinde onun her hâlini, türlerin seçilmeden yer edişini görüyoruz. Sivrisinekler, balıklar, kediler, serçeler, ağaçlar, toprak kendi oluşlarıyla yerlerini alıyorlar dizelerde. İnsan olma hâlleriyle doğa olma içi içe geçiyor. Bunun yanında doğanın dönüşümü, varlıkların karşılıklı dayanışması da Zahrad şiirlerinde dikkat çekiyor. Örneğin, “Yapracığı Gören Balık” şiirinin şu dizeleri gibi;

“Ve çiçekler arasındaki erik ağacı

Güneşe ve yağmura dikmiş gözünü-

-Güneş ki olduracak meyvasını

Yağmur ki besleyecek meyvasını-

Meyva ki sürdürecek erik ağacını

Ağaç ki çiçekler arasında o ben’im işte

Ve meyva ki güneş kokar

Usulcana erir ağzında

Ve bir an emip de çekirdeğini

Ya yere atarsın ya da denize

O çekirdek ki mutlu

O ben’im işte”

Bu şiirde, doğanın kendi içerisindeki yardımlaşmasıyla, birinin varlığı için diğerinin olmazsa olmazlığının ifadesiyle karşılaşıyoruz. Tüm bu doğa içi ilişkilenmeler insan türüne çok mesaj veriyor çünkü. Çoğu zaman başaramadığımız dayanışmayı doğa ne güzel başarıyor deme imkânı buluyoruz. Erik ağacının, güneşin, yağmurun ortaklığı, olgunlaşan meyveyi başka türlerle paylaşan ağacın kutsallığı ve şairin “çiçekler arasındaki Ben” ile ifade ettiği insan türü, doğanın nasıl geniş bir alanda dayanışma ağı ördüğünün göstergesi gibi ki Zahrad’ın “Bambaşka Bir Bahar” kitabında yer alan şiirlerinde bu ilişkiyi açık eden yana sıkça rastlıyoruz.

FAYDACI DEĞİL EŞİT İLİŞKİ 

Sadece fayda için mi sevmeli bir ağacı, karnını doyurduğu, meyvesini seninle paylaştığı için mi, gölgesini sana açtığı için mi? İşte, insan doğayı faydalanabileceği bir nesne olarak tahayyül ettiğinde onunla kurduğu, bir sömürü ilişkisine dönüşüyor. James C. Scott’ın “Devlet gibi Görmek”(2008), kitabında ayrıntılı bir şekilde bahsettiği gibi bu durum doğanın ve varlıklarının basitleştirilmesini getiriyor. Bu basitleştirmeden kasıt bir nevi ayıklama, insanın işine yarayan bitki veya hayvan türlerini geliştirirken işine yaramayanları yok etmeye çalışması. Tarihi içinde insan türleri ayıklıyor, kendisi için gerekli olana kıymet verirken, zararlı gördüklerinin varlığını değersizleştiriyor. Oysa, her varlık kendi oluşuyla değerli, bir türün kendisini merkez alıp diğerlerini kendi faydası için yaşatma veya yok etme çabasına girmesi bana kalırsa tüm eşitsiz ilişkilerin de başlangıcı. Zahrad’ın, “Meyvesiz Erik Ağacı” adlı şiiri bana bunları düşündürdü, şiir şöyle:

“Baharda meyve vermedi erik ağacı

Utandı-

Buruk baktı yapraklarına

Çıplak dallarına

Ve ağladı

Ve mahallenin veletleri -meyva hırsızı-

Hiç taş atmadılar

Küçümseyerek baktılar ağaca

Ve gittiler

Öylesine yüzüstü ve öylesine yapayalnız

Erik Ağacı

Arkalarından onların özlemle bakakaldı

Ve ağladı

Ve mahallenin beyleri hanımları

Dikkate Almadılar

Zavallı Erik Ağacını

Ki öylesine yararsız -öylesine suçlu

Ağladı…”

Bu şiirin de hatırlattığı gibi, başka türlerle kurulan ilişki faydacılık üzerinden değil, eşitlik üzerinden şekillenmeli. Çünkü artık dünyanın içinde bulunduğu çıkmaz, türümüzün şimdiye kadar denediği ilişki biçimlerinin pek olumlu sonuç vermediğini gösteriyor. Ve bu durum başka türlü şeyler düşünmeyi gerekli kılıyor. Hesse’nin o çok sevdiğim cümlelerinde söylendiği gibi: “Ağaçlar bir çeşit tapınaktır. Kim ki onlarla konuşmayı ve onları dinlemeyi becerir, gerçeği öğrenebilir. Onlar öğretilerden ve kurallardan bahsetmezler, titizce yaşamın eski yasalarını anlatırlar” (2019). Onları oluşlarıyla kabul edip, onlardan öğrenecek bir şeylerimiz olduğunun farkına varırsak düşünmeye başlamış oluruz en azından, bir türün başka bir türe ahkâm kesemeyeceğini, onun varlığını tanıyınca başka mümkünlüklerin peşine düşülebileceğini.

Bambaşka Bir Bahar, Zahrad, çeviri: Ohannes Şaşkal, 440 syf., Aras Yayıncılık, 2020

GOMİDAS İÇİN 

Zahrad’ın “Bambaşka Bir Bahar” kitabında dikkatimi çeken şiirlerden biri de “Gomidas” bu şiir Ermeni müzikolog Gomidas için.

Gomidas’ın hikâyesini hatırlayalım… Gomidas Anadolu’yu karış karış dolaşarak bugün kulaklarımızda izi olan pek çok ezginin derleyicisi. Ancak 24 Nisan 1915 tarihli Tehcir Kanunu gereğince tutuklanan 235 Ermeni aydından biri. Tutuklandıktan bir gün sonra İstanbullu pek çok Ermeni ile birlikte Çankırı’ya sürgün edilenlerden. Sonrasında Gomidas “akıl sağlığını” kaybederek, Paris’teki bir sanatoryumda ömrünü tamamlıyor, hayatının geri kalanında hiç konuşmadığı söylenir ben onun hep sessiz bir çığlıkla varolduğunu hisseder ezgilerini dinlerken o çığlığı duyarım. Zahrad’ın “Gomidas” şiirinin dizelerinde de bunu hissettim:

“Güneş var

Şarkılarında –filizlenen yaprak var

Yaprak var kavurucu yazlara direnen

Ve güzle beraber altın kesilen yaprak var

Yağmur var

Şarkılarında –baharın billur yağmuru var

Yağmur var yürek ıslatan

Ve özlemleri temelli dindiren yağmur var

Selam var

Şarkılarında – kâinata selam var

Selam var hasatezgilerimizden düğünezgilerimizden

Barışçıl insanlara selam var.”

Bu bir bellek şiiri olarak değerlendirilebilir. Geçmişin deneyimini, acısıyla sevinciyle anımsatan şiirler için böyle bir tanımlama olabilir diye düşünüyorum. Çünkü şimdinin yüzü geçmişe dönük olduğu sürece, yaşam kalıntılarının üzerindeki tozu kaldırabildiğimizce bugünü var edebiliyoruz. Sadece geleceğe bakmak şimdideki ihtimali yok saymaya sebep oluyor, yüzleşemediğimizce geçmiş yükü ağırlaşıyor. Zahrad’ın “Gomidas” şiiri böyle bir işlevi gerçekleştiriyor çünkü bu coğrafyada geçmişten gelen selamın sorumluluğunu duyan, barışçıl insanların varlığına her zamankinden daha çok ihtiyaç var.

Zahrad’ın “Bambaşka Bir Bahar” kitabındaki şiirleri çok farklı temalar içeriyor. Ayrıca kitap kronolojik bir şekilde düzenlendiği için şiirlerdeki değişimi, konuların, imgelerin farklılaşmasını gözlemleyebiliyoruz. Bununla beraber bu şiirler kendimizi sorgulatan, kendimiz dışına baktıran, kentleri, sokakları duyuran bir yan içeriyor. Ancak “Bambaşka Bir Bahar”, bana en çok belki de içinde bulunduğumuz şartlardan kaynaklı olarak, bahardan ve doğadan bahseden şiirleriyle dokundu. Mavi toprak kokulu dizeleriyle, her halleriyle yer eden ağaçlarla, çakıl taşlarıyla, ağaca taş atıp iki bahar düşüren, kuyruğuyla oynayan kedileriyle, benzerler arasında başka olma arzusuyla, uzaklardan hıçkırığı duyulan minik balığıyla… Son olarak Zahrad’ın “Evvel Bahar” şiiriyle bitirelim, daha güzel baharlarla karşılaşma düşüyle:

“İnsanlardan iyi şu ağaçlar, tiril tiril giysiler giyinirler baharla beraber.

Fakat onların zarafetlerinde başka bir şey var, bütün bunları bize

güzel görünmek için yaptıklarını düşünecek olursanız eğer. Selam olsun ağaçlara, onların ilk filizlerine bakar ve kendilerini bahtiyar hisseder insanlar.”

Kaynaklar

  • Scott, J., C., (2008), “Devlet Gibi Görmek ‘İnsanlık Durumunu Geliştirmeye Yönelik Projeler Nasıl Başarısız Oldu’”, (Çev. Nil Erdoğan), İstanbul: Versus.
  • Hesse, H., (2018), “Görkemli Dünya”, (Çev. Esen Akyel), İstanbul: Everest.