Zamanı, Türkiye’yi ve ötesini anlamak: Çağlar Keyder’e armağan

Fırat Genç, Gözde Orhan ve Melih Yeşilbağ’ın hazırladığı 'Türkiye ve Ötesi: Devlet, Sınıf, Mekan', İletişim Yayınları tarafından yayımlandı. Kitap, Çağlar Keyder’e armağan niteliği taşıyor.

Abone ol

Çağlar Keyder’in yaklaşık elli yıllık akademik üretimini onurlandıran armağan kitabı, İletişim Yayınları tarafından eylül ayı başında yayımlandı. Keyder’in öğrencilerinin kaleme aldığı on altı makalenin Fırat Genç, Gözde Orhan ve Melih Yeşilbağ tarafından derlendiği kitabın başlığı ise 'Türkiye ve Ötesi: Devlet, Sınıf, Mekan'. Kendisi beni hatırlamayacaktır ama benim Çağlar Hoca ile yolum henüz ikinci sınıf Boğaziçi Üniversitesi'nde İşletme öğrencisi iken kesişti. Bir önceki sene aldığım beşeri bilimler (humanities) derslerinde içimde uyanan sosyal bilim ilgisi beni 1995 yılı güz döneminde Ortadoğu üzerine açtığı sosyoloji dersini almaya itti. O dersten çok büyük bir keyif aldığımı ve sosyal bilimlere ilgimin misliyle arttığını hatırlıyorum. O senenin sonunda da tüm hayatımı değiştirecek bir karar verip bölüm değiştirdim ve sosyal bilimler çalışmaya karar verdim. Günümüz Türkiye’sinde akademisyen olmama yol açan bu karardan elbette Çağlar Hoca sorumlu değil! Şaka bir yana, Çağlar Keyder’in Türkiye’de sosyal bilimlere yaptığı katkının yanı sıra birlikte çalıştığı öğrencileri üzerinde yarattığı etki, bu değerli derlemede çok net gözüküyor.

Kitabın değerlendirmesine geçmeden önce editörlerin Keyder ile yaptıkları söyleşiden mutlaka bahsetmek gerek. Türkiye’de sosyal bilimlerde bu seviyede iz bırakmış bir hocanın zihinsel serüvenini biyografik detaylarla süslenmiş bir şekilde kendi ağzından dinlemek çok büyük bir keyif. Genç, Orhan ve Yeşilbağ, sordukları sorularla Keyder’in iktisat tarihinden sosyolojiye giden zihinsel serüvenini tarihsel ve kişisel bağlamı çerçevesinde görmemizi başarıyla sağlamışlar. Burada elbette en etkileyici olan şeylerden biri Keyder’in disipliner bir ortodoksiden kaçınması ve farklı dönemlerde sorduğu birbiriyle ilintili sorulara yanıt ararken iktisat tarihi, tarihsel sosyoloji, siyasal iktisat, kalkınma çalışmaları ve beşeri coğrafya gibi birçok alana uzanmaktan kaçınmaması. Kitabı derleyenlerin giriş makalesinde belirttiği üzere aslında bu kitaba "rengini veren" tavır da ilhamını bu yaklaşımın ima ettiği esneklik ve eleştirellikten alıyor.

BİR SÖYLEŞİ, ON ALTI ARAŞTIRMA MAKALESİ

Kitap, Çağlar Keyder’in kendisiyle yapılan bir söyleşi ve on altı araştırma makalesi ile hocanın çalışmalarını dört ana tema üzerinden değerlendiriyor: Devlet-sınıf ilişkileri, neoliberal küreselleşmenin etkileri, dünya-tarihsel dönüşümlerin kır ve kent üzerindeki farklı etkileri ve sosyal politika alanındaki değişimler. Bende özelikle iz bırakan makalelere geçmeden önce bu temaları incelemek istiyorum. On altı makale içinde devlet-sınıf ilişkilerine odaklanan kısmın altı makale ile en ağırlıklı olması elbette bir tesadüf değil. Keyder’in başyapıtı olarak görebileceğimiz 'Türkiye’de Devlet ve Sınıflar', ortodoks bir Marksizm’den kaçınarak iktisadi ve siyasi dünya-tarihsel dönüşümler çerçevesinde Osmanlı İmparatorluğu ve Türkiye’nin dünya ekonomik sistemine eklemlenmesindeki yerel dinamikleri inceler. Kuşkusuz ki kitabın en önemli katkısı Osmanlı’dan Cumhuriyet Türkiye’sine devletin vergi toplayan bir sınıf olarak oynadığı belirleyici rolün adının konmasıdır. Keyder, patrimonyal iktidar veya Asya Tipi Üretim Tarzı kavramlarının sunduğu analitik çerçevenin ötesinde bir sınıf olarak tanımlanan devlet ile diğer sınıflar arasındaki özgün tarihsel mücadelelerin bu coğrafyada nasıl farklı bir kapitalist dönüşüme yol açtığını inceler. Burada devlete yapılan vurgu elbette önemlidir fakat Keyder’in diğer sınıfların dönüşümüne dair sunduğu kavramsal çerçeveyi de yok saymamalıyız. Osmanlı’daki toprak mülkiyet sisteminin imparatorluğun genelinde feodal bir yapılanmanın önüne geçmesinin; 18. yüzyılda devlete paralel bir ekonomik ve siyasi güç odağı olarak ortaya çıkan Ayan’ın Keyder’e göre kaçınılmaz düşüşünün; ve 19. yüzyılın ortalarından itibaren öncelikle liman kentlerinde filizlenerek genişleyen (ve giderek gayrimüslim bir karaktere bürünen) burjuva sınıf oluşumunun yarattığı dönüşümlerin altını mutlaka çizmemiz gerekiyor. Keyder bu analizi Cumhuriyet dönemine de taşır ve gayrimüslim burjuvazinin öldürüldüğü veya sürüldüğü bir ortamda, ülkeyi işgalden kurtaran bürokrasinin başat aktör olarak nasıl konumlandığını ve milli bir burjuvazi karşısında tek parti dönemindeki üstünlüğünü anlatır. Türkiye’de devlet ve sınıflar arasındaki bu özgün mücadelelerin dünya-tarihsel dönüşümler çerçevesinde ama yerel tarihsel bağlamının tüm derinliği içinde incelenmesi bence Keyder’in siyasal iktisat ve tarihsel sosyoloji kesişiminde Türkiye’de sosyal bilimlere sunduğu en önemli katkıdır.

GÜNÜMÜZ TÜRKİYE'SİNİ ANLAMAK

Türkiye ve Ötesi: Devlet, Sınıf, Mekan - Çağlar Keyder'e Armağan, Kolektif, 423 syf., İletişim Yayınları, 2024.

Çağlar Keyder’in 'Devlet ve Sınıflar' kitabındaki analitik çerçevenin ana hatlarının daha sonraki çalışmalarının temelini oluşturduğunu düşünüyorum. Bu çerçeveye göre günümüz Türkiye’sini anlamak için odaklanmamız gereken temel mesele 1980’lerden itibaren yaşanan neoliberal-küresel yeniden yapılanmayı başka bir dünya-tarihsel dönüşüm olarak görmek ve Türkiye’deki yerel dinamikler bağlamında aktörler arası mücadeleleri nasıl şekillendirdiğine odaklanmak olacaktır. Bu çerçevede Keyder’e armağan kitabının diğer üç ana teması hocanın yaklaşımını çok iyi yansıtmaktadır. Neoliberal küresel dönüşümün çerçevesinde yaşanan çatışmalar, bu çatışmaların kır ve kentteki etkileri ve sosyal politika alanındaki yansımaları. Keyder, gerek İstanbul’un küresel neoliberalizmden nasıl etkilendiğine dair, gerek kırdan kente göçün dinamiklerine odaklanan, gerekse de neoliberal yeniden yapılanmanın dönüştürdüğü toplumsal mutabakat çerçevesinde dönüşen sosyal politikaları konu alan çalışmalarında aslında yine hem kentte hem de kırda dönüşen toprak mülkiyeti yapılarına, burjuvazi-devlet ilişkilerinin dönüşümüne ve filizlenen üretken ve bağımsız yeni orta sınıf oluşumlarına odaklanır. Odaklanılan dönemler ve kafa yorulan sorular değişse de Keyder’in Osmanlı’dan günümüze bu coğrafyayı anlamak için ortaya koyduğu (dönüşen ama tutarlı) analitik bakış açısını on altı makale ve bir söyleşi ile çerçevelediği için bu armağan kitabı derleyenler büyük bir alkışı hak ediyor.

Çağlar Keyder’in temel anlatısı ile girdikleri kuvvetli diyalog açısından derlemedeki iki makaleden biraz daha detaylı bahsetmek istiyorum. İlki Gamze Evcimen’in "yüksek eğitimli, özel sektörde çalışan ve Gezi protestolarına katılmış bir grup profesyonele" odaklanan çalışması. Neoliberal küreselleşme ile filizlenen yeni orta sınıfın en ayrıcalıklı bölümünü temsil eden bu grubun deneyimlerini inceleyen Evcimen, makalenin temel tezini bu profesyonellerin yerel bağlamda sahip oldukları ayrıcalıklı konum ile küresel anlamda başka ülkelerdeki mevkidaşları karşısındaki dezavantajlı konumları arasındaki tezat (veya yazarın tabiriyle benlik sarkacı) üzerine kuruyor. Sahip oldukları konum itibarıyla ülke sınırlarını aşan ve tüm yerel emekçi sınıflardan ayrışan bu profesyoneller, kuşkusuz ki Keyder anlatısındaki kuvvetli bir sınıf olarak mevcudiyetini farklı şekillerde devam ettirmeyi başaran bürokrasiye karşı konumlanabilecek pozisyondalar. Nitekim yazar bu profesyonellerin Gezi protestolarına katılımlarının da altını çiziyor. Fakat diğer yandan küresel neoliberalizm içindeki konumlanmalarının yarattığı dezavantajların vurgulanması yine Keyder anlatısındaki dünya ekonomik sistemine kenetlenme sürecinde yerel bağlamın (ve yarı-çevre konumunun) önemini gösteriyor. Bu çerçeveye önemli bir katkı sunan diğer makale ise Umut Türem’in "Bağımsız İdari Otoriteler" olarak tanımladığı 2000’lerdeki yeniden yapılanma sürecinde ortaya çıkmış ve özerk hareket etmesi hedeflenmiş düzenleyici kurumlara odaklanan çalışması. Evcimen’den farklı olarak devlet içindeki yeni bir kurumsallaşmaya odaklanan Türem, bu kurumların başlangıçta nasıl iyi eğitimli ve şehirli genç profesyonelleri istihdam etmeyi hedeflediğini ve neoliberal küreselleşme eksenindeki bu gelişmenin geleneksel "devlet aklı"nı dönüştürme potansiyeline dikkat çekiyor. Her ne kadar 2010’lar ile birlikte bu yeni orta sınıf devletten "uzaklaş(tırıl)mış" olsa da Türem neoliberal tahayyülün bu sınıf üzerinden devleti dönüştürme olasılığını inceliyor. Her iki çalışma da neoliberal küreselleşme ekseninde yeni orta sınıf ve devlet arasındaki ilişkilerin Türkiye bağlamındaki özgün dönüşümünü tarihsel bağlamında başarılı bir şekilde tartışıyor. Bu tartışmaya Kaan Ağartan’ın Gezi protestoları ve Esra Sarıoğlu’nun hizmet sektöründe çalışan kadınlar üzerine olan makaleleri de çok değerli katkılarda bulunuyor.

Çağlar Keyder’in Türkiye’de sosyal bilimlere sunduğu katkıları bu armağan kitabıyla taçlandıran İletişim Yayınları’na ve kitaba emeği geçen herkese – ama en başta – derleyen Fırat Genç, Gözde Orhan ve Melih Yeşilbağ’a çok teşekkürler.