Zeynel Özen: Seyid Rıza'nın mezarı bulunsun, Dersim ismi iade edilsin
HDP İstanbul Milletvekili Zeynel Özen, Dersim Tertelesi'nin 83. yıldönümünde Meclis'te bir basın açıklaması yaptı. Özen, "83 yıl önce idam edilen Dersimin kanaat önderlerinin hâlâ mezar yerleri belli değil. Aslında günümüze faili belli olan katliamların sorumluları cezalandırılmadığı için faili meçhul denmiştir. Ama biz katilleri tanıyoruz. İdam edilen önderler ve katledilen mazlum halkın mezarları bulunmalı ve Dersim ismi iade edilmelidir" dedi.
DUVAR - HDP İstanbul Milletvekili Zeynel Özen, Dersim Tertelesi ile Seyid Rıza'nın katledilmesinin 83. yıldönümünde TBMM'de bir basın açıklaması yaptı.
Özen açıklamasında "83 yıl önce idam edilen Dersim'in kanaat önderlerinin hâlâ mezar yerleri belli değil. Aslında günümüze faili belli olan katliamların sorumluları cezalandırılmadığı için faili meçhul denmiştir. Ama biz katilleri tanıyoruz. İdam edilen önderler ve katledilen mazlum halkın mezarları bulunmalı ve Dersim ismi iade edilmelidir" ifadelerini kullandı.
Zeynel Özen'in yaptığı açıklamanın tam metni şöyle:
"Dördüncü Umumi Müfettiş Abdullah Alpdoğan’ın öncülüğünde uygulamaya konan “Tunceli Kanunu” ile Dersim tertelesinin fitilini ateşleyen tekçi faşist zihniyet, bu topraklarda gerçekleştirdiği kitlesel katliamlarla unutulmaz acılar bıraktı.
Dersim tertelesinin temellerini oluşturan müfettiş raporlarındaki hâkim dil ise büyük bir kıyımın habercisidir. Bu raporlarda sıklıkla geçen “Dersim asileri”, “Dersim eşkıyaları”, “Dersim bir çıbandır” ve Kazım Karabekir’in Atatürk’e yazdığı mektupta “ya ıslah, ya da iflah edilmelidir” değerlendirmeleri, gerçekleştirilecek askeri harekâtın yaratacağı korkunç tabloya işaret etmektedir. Dersim’e düşmanlığın nedenlerinden biri de kuşkusuz ki halkın “Alevi-Kızılbaş-Kürt kimliği” ve bu eksende sürdüğü bağımsız yaşamdır. Jandarma Genel Komutanlığı 1930 tarihli “gizli” bir raporunda Yavuz Sultan Selim’in 1514’teki büyük Alevi katliamını “şükranla” anarak Dersim’i nasıl yola koyacağının işaretlerini vermiştir.
'HEDEF HALİNE GETİRİLDİ'
Seyit Rıza bu dönemde yavaş yavaş Dersim’deki “olayların” ve asayiş sorununun sorumlusu gösterilerek hedef haline getirilir. Raporlarda, hükümete çekilen ihbar dilekçelerinde ismi en başta sayılan kişilerdendir. Dersim Askeri Komutanı, Tunceli Valisi ve Dördüncü Umumi Müfettiş Abdullah Alpdoğan’ın tüm tehditlerine karşın Dersim’den çıkmayı reddeden Seyit Rıza’ya diz çöktürmek için yapabileceği tüm entrikaları dener. Bir Hızır Orucu günü kurulan pusuda Sin köyünde Seyit Rıza’nın bir oğlu aşiretler aracılığıyla öldürtülür.
Devlet güvenlik politikaların ilk işaretleri olarak yeni karakol inşaatlarını artırmasıyla beraber, bunun ne anlama geldiğini bilen Dersimliler, ulaşım bağlantısını kesmek için 21 Mart’ta Harçik Suyu üzerindeki bir tahta köprüyü yakar. 1936 sonbaharında Seyit Rıza’nın Sin köyündeki evi bombalanır, oğlu Resik Hüseyin bacağından yaralanır. İlkbaharda, askeri hareketlilik ve operasyon nedeniyle tüm aşiretler adeta kaynamaktadır. Halvori Gözelerinde Mart ayı içinde yapılan toplantıya katılan Seyit Rıza, Seyit Hüseyin, Cebrail, Kamer, Fındık ağalar “eğer hükümet kötü niyetli yaklaşımda olursa nefsi müdafaa hakkımız vardır” görüşüne varırlar. Ancak hükümet toplantıdan haberdardır. Katılanlar tek tek tutuklanır ve Elazığ’a getirilir. Seyit Rıza ise uzun süren bombardıman nedeniyle halkın daha fazla zarar görmemesi için Erzincan Valisiyle görüşmeye gider. Ağustos’a gelindiğinde direnen 6 aşiretten yalnızca ikisi kalmıştır: Seyit Rıza ve Bahtiyarlı Sahan. Eylül 1937’de Erzincan Valisi Fahri Özen’in heyeti ile buluşmaya giderken Munzur dağlarının kuzey yakasını Erzincan’a bağlayan Ali Çavuş Köprüsünde tutuklanmıştır. Burada 2884 sayılı Tunceli Kanunu ile kurulan Özel Mahkeme’de yargılanarak iki ay süren formalite bir kovuşturmanın ardından Uşene Seyid, Aliye Mırze Sili, Cıvrail Ağa, Hesen Ağa, Fındık Ağa, Resik Hüseyin ve Hesene İvraime Qıji ile birlikte idam edilmiştir.
'BİZ KATİLLERİ TANIYORUZ'
Seyit Rıza, yaşı artık 80’lere yakın olduğu halde kendisinden yaşça çok küçük olan Seyit Hüseyin Doğan’ın şahitliğiyle yaşı küçültülür ve cezası infaz edilir. İdamında son arzusu “beni, oğlum Resik Hüseyin’den önce asın” olur. Oğlunun yaşı da büyütülüp gözünün önünde idam edilir. İdamından sonra, Seyit Rıza ve oğlu için dönemin askeri komutanı ve daha sonrasının Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’ın “Tedip ve Tenkil Harekâtından Muaf Tutulduklarına Dair Berat” kararı idamdan sonra açıklanır. 15 Kasım 1937’de gece güne kavuşmadan, idamında görev yapan İhsan Sabri Çağlayangil’in ağzından Seyit Rıza “Kerbela evladıyız, günahsızız, ayıptır, zulümdür, cinayettir” sözleriyle idam sehpasını tekmeler. Seyit Rıza’nın mahkemede söylediği sözleri Dersim’e bıraktığı asıl mirastır: “Sizin yalanlarınızla, hilelerinizle baş edemedim, bu bana dert oldu. Ben de sizin önünüzde diz çökmedim, bu da size dert olsun!”
Yine aynı tarihlerde kurşunlanan, süngülenen, bombalanan, uçurumlardan atılan, yakılan, zehirlenen, idam edilen, mezarları bile belli olmayan, katledilen, sürgün edilen on binlerce mazlum insanımızın acılı hatıralarını yüreğimizin derinliğinde hissediyoruz. Yitirdiklerimizin onurlu mücadelesi önünde saygıyla eğiliyoruz.
83 yıl önce idam edilen Dersimin kanaat önderlerinin hâlâ mezar yerleri belli değil. Aslında günümüze faili belli olan katliamların sorumluları cezalandırılmadığı için faili meçhul denmiştir. Ama biz katilleri tanıyoruz, unutmadık, unutturmayacağız!
'DERSİM İSMİ İADE EDİLMELİDİR'
Dersim’de yaşanan kırım için özür dilediğini belirten AKP iktidarı, bu acıların telafisi için hiç bir şey yapmadı. Her şeyden önce Dersim’de tertelesi ile yüzleşilmesi için yıllardır gizli kalan arşivlerin açılıp inceleneceği bir hakikat komisyonu kurulmalıdır. Dersim’de kırımdan geçirilenlerden geriye kalanların kayıp çocuklarının kimlere verildikleri ve nerede oldukları araştırılmalıdır. İdam edilen önderler ve katledilen mazlum halkın mezarları bulunmalı ve Dersim ismi iade edilmelidir." (HABER MERKEZİ)