Zeynep Sarhan 'sahiden' kimdir?

Dünya dursa, onu tekrar dönmeye ikna edebilirdi. Nar lekesi olurdu kitaplarında. Yanınızda yürürken ya da oturduğunuz bir toplulukta varken, sanki mutsuz olacağımız hiçbir şey yokmuş gibi gelirdi. 

Abone ol

Edebiyatla, özellikle şiirle!, sinemayla az çok bağı olan herkes Zeynep Sarhan'ın ölümüne üzüldü geçtiğimiz hafta sonu. Aniden oldu her şey, bir anda. Kireçburnu sokaklarından gelen müziğin sesini kıstı biri sanki, ne olduğunu anlamaya çalışmak için, Beyoğlu'nda ya da Kadıköy'de herhangi bir sinema salonundan çıkan insanların adımları yavaşladı birden. Öyle anlaşılmaz bir şeydi çünkü. Bir süre anlar gibi olduğumuz, sonra anladığımız için kendimize kızdığımız şeylerden. Kabullenmek istemediğimiz. 

Arkadaşlarından, arkadaşlarımızdan Gökçe Özder yazmıştı Twitter'da. İnsanın anneannesi, babaannesi ölür, arkadaşı ölür mü diye. Sahiden.

Yarı mavra yarı ciddi her şeyin içinden bir şiir çıkarmaya, günlük diyaloglardan diziler yaratmaya çalışırdı Zeynep. Mesela, herhangi bir makalenin herhangi bi cümlesi olabilecek, "Tanpınar, Paris'te sıkıntı içinde dolaşıyor"duyu alır, birçok, belki de dışardan bakan çoğu kişi için alakasız görülebilecek şeyin yanına yöresine öyle bir yerleştirirdi ki, bir süre sonra, arkadaşları, "takipçileri" için o cümle artık Tanpınar'dan da, düz bir cümleden de bağımsız başka bir şey olurdu. Bunu neden anlatıyorum. Tüm arkadaşlarının, dostlarının yaptığınden emin olduğum gibi, on küsur gündür hep onunla ilgili şeylere bakıyorum. Yazışmalarımıza, sosyal medya hesaplarından yazdıklarına. Google'a Zeynep Sarhan yazınca, devamını kendi tamamlıyor, o günden beri. "Zeynep Sarhan neden öldü?" Bu düz cümleyi görse, içindeki şiiri nasıl da hemen bulurdu Zeynep. Güler de gülerdi. Ekran görüntüsünü alıp "ben öldüm, siz devam edin" diye gırgırını yapar, sağda solda paylaşırdı. Ama işte, cümle var, o yok. Belki de, başka bir yerde şimdi, bu cümleye, kendi harflerini düşmekle meşguldür. 

Google'ın ikinci oyunu, yine adını soyadını tamamlıyor: "Zeynep Sarhan kimdir?"

Alın işte ikinci bir Zeynep Sarhan dizesi daha! 

Peki, kimdi? Birtakım okullarda birtakım bölümler okumuştu, edebiyat, sinema. Öyküler, şiirler yazmış, bir belgesel film çekmişti - altkitap öykü ödüllerinde seçkiye kaldığı gün mutluydu. Yakın zamanda, o KPSS illetinden kurtulup edebiyat öğretmeni olarak atanmıştı. Google'ın sorusuna sanırım bu cevaplar yeterli. 

Peki, "sahiden" kimdi? Arkadaşımızdı. Dünya dursa, onu tekrar dönmeye ikna edebilirdi. Sevgisini göstermekten çekinmez, beğendiği her şeyi, büyük bir tutkuyla överdi. Hasetten, o bana şunu dedi de, ben ona şimdi şunu şöyle yapayım, diyen günlük hesaplardan uzaktı. Kitapları, filmleri, kitaplardan ve filmlerden yola çıkıp da tanıdıklarını çok severdi. Nar lekesi olurdu kitaplarında. Mırıldandığı şarkıları, sonra siz de mırıldanırken, onun gibi neşeyle mırıldanmaya çalışırdınız. Yanınızda yürürken ya da oturduğunuz bir toplulukta varken, sanki mutsuz olacağımız hiçbir şey yokmuş gibi gelirdi. 

Tanımalıydınız.

Twitter hesabına, yazdığı şu tweeti sabitlemiş: "Bir de kişisel hikâyeler önemli, sürekli sanatsanatsanat nereye kadar, biraz da ağlıyon mu onu bilelim, trenden indin mi, çay nasıldı."

Kişisel şeylerden bahsederek bitireyim: Yapmak zorunda olduğumuz şeyleri yapıyoruz Zeynep, onun dışında hep evdeyiz. Üzülüyoruz, çok üzülüyoruz.