Zeytin Ağacı gölgesinde Kürt'ün kaderi
'Zeytin Ağacı'nda Kürt Erdem'e layık gördükleri ‘miras’ gerçeklikten oldukça uzak ve bilinmeli ki bir Kürt'ün ‘aile diziminde’ yalnızca dolandırıcılık, cezaevi ve göç yollarında ölüm olmadığı kesin!
Yayınlandığı ilk günden beri tartışmaları beraberinde getiren Netflix’in Türkiye yapımı 'Zeytin Ağacı’nın ikinci sezon galasında beklenmedik bir gerginlik yaşandı. Başrol oyuncuları Tuba Büyüküstün ve Seda Bakan arasındaki diyaloglar sosyal medyanın gündemine oturdu. Gala sırasında Seda Bakan’ın, "Herkes birbirini az da olsa eskiden tanıyordu" sözlerine Tuba Büyüküstün, "Ben seni de Boncuk’u da tanımıyordum, sen de beni tanımıyordun" ifadeleriyle yanıt verdi. Bu ifadeler ortamın gerilmesine neden olurken Rıza Kocaoğlu, "Yıllardır tanıyor gibiydik" diyerek durumu toparlamaya çalışsa da Tuba Büyüküstün, "Rıza’yı tanımıyordum, Aytaç’ı tanımıyordum. Kimi tanıyorduk?" diyerek gerginliği biraz daha tırmandırdı.
Bu tartışmalar neredeyse dizinin önüne geçti. Büyüküstün, ‘kibirli’ olmakla eleştirildi. Hal böyle olunca yapımdaki asıl tartışılacak noktalar es geçildi. Biz bu gerginliği bir kenara bırakıp yüzümüzü diziye çevirelim...
'Zeytin Ağacı', kişilerin geçmişine odaklanarak aile dizimini anlatıyor. Pozitif bilimle, alternatif yöntemlerin çatışması işleniyor. Konusu itibariyle popüler bir meseleyi ele alan yapım, izlenme oranlarına bakınca istediğini almış gibi görünüyor: Bunu kısa sürede ikinci sezonun çekilmesinden anlıyoruz!
PLATFORMLARDAN SOSYAL MEDYAYA TAŞAN DİZİLER
Özellikle platformların atağa geçmesi ve popülerleşmesiyle birlikte diziler üzerine kaleme alınan analizler gözle görülür şekilde arttı. Türkiye’nin geride bıraktığı 22 yıllık politik atmosfer ve beraberinde yaşanan kutuplaşmanın popüler kültüre yansımasıyla bu tartışmalar aynı zamanda siyasal bir zemine de oturdu. 'Bir Başkadır’da yaşanan ‘coşku’ bunun en önemli göstergesi oldu. Akabinde 'Kızıl Goncalar' ve 'Kızılcık Şerbeti', tartışmaları daha da harladı.
Saydığımız örneklerin izlekleri toplumdaki yarılmayı ele alırken 'Zeytin Ağacı', daha ayrıksı bir noktada duruyor. Özellikle seküler ve orta üst sınıf arasında popülerleşen ‘aile dizimi’ üzerinden ortaya çıkan ayrışmayı ele alıyor. Bahsi geçen mesele bilimsel bir tartışma içerdiği için psikologların yorumlarına başvurduk. Onlar da bilimsellikten uzak olması nedeniyle diziyi eleştiriyor. Bunun asıl sebebi de ‘aile dizimi’nin giderek topluma yayılması ve kendini anlama yolculuğunda bir çıkış noktası olarak görülmesi…
Burası Türkiye… Krizi fırsata çevirenlerin ülkesi! Bir mesele popüler olursa istismar da beraberinde gelir. Yine kamuoyuna yansıyan haberlere baktığımızda, kendisine "Ben kimim, neden bunları yaşıyorum, kökenlerim bana neyi miras bıraktı?" sorusunu soranların dolandırıcıların ağına düştüğünü görüyoruz! Çocuğu olmayanlar, genetik hastalığı olanlar, aileleriyle yıllardır görüşmeyenler… Dermanı ‘aile dizimi’nde bulmaya çalışıyor!
TARİKATLARDAN KAÇAMAZSINIZ!
Ancak dizide anlatılanlar bunlarla sınırlı değil. Hayallerinin peşinden giden, derdine derman bulmaya çalışan seküler insanlar, günümüzün pek popüler başlığı tarikatlarla tanışıyor, liderlerinden medet umuyor. Burada dikkat çeken bir fark var: Kimse el, etek öpmüyor!
KÜRT’ÜN KADERİNİ KÜRT DIŞINDA HERKES BELİRLER, AİLE DİZİLİMİ DAHİL!
Türkiye dizi sektöründe tarikatlara daha çok yer verilecek gibi görülüyor. Biz tartışmaları burada bırakarak dizideki Kürt'ün kaderine odaklanalım.
'Zeytin Ağacı’ndaki tüm karakterlerin geçmişi kötü bir 'kadere', başka bir değişle ‘aile dizimine’ dayanıyor. Fakat dizideki Erdem karakterinin hikayesi (aile dizimi) Kürtlere sırtını dönen bir aks olarak önümüzde duruyor.
Erdem, babasız büyümüş, yoksulluk görmüş, dayısı hırsız olan bir karakteri canlandırıyor.
Erdem gün geliyor para kazanıyor, varlıklı bir insan oluveriyor! Dizide izleyiciye aktarılana göre, katil bir askerin kızı Leyla ile evleniyor ve iki çocukları dünyaya geliyor. Ancak bir şeyler ters gidiyor ve alışık olduğumuz drama başlıyor. Leyla'nın anne ve babası kızlarının Erdem'den ‘kurtulmasını’ istiyor. Leyla ise iki çocuktan sonra boşanmanın doğru olmadığını öne sürüyor ve kendisini böyle savunuyor.
ERDEM, KÜRT DİYE DEĞİL! AMAN DİYEYİM!
Yanlış anlaşılmasın tüm bunların nedeni Erdem’in Kürt olmasından dolayı değil... Erdem değil; taşıdığı miras suçlu! Bunu biz değil, aile dizimi söylüyor! Coğrafya kader değil, aile dizimidir sizin anlayacağınız…
O zaman sorumuz şu: Bir Kürt, kendisinin özne olduğu bir hikayede ne izlemek ister? Yakından bakalım…
Dizinin şen şakrak karakteri Leyla'nın mübadelede göçen büyük anneannesi Eleni’nin hikayesi dikkat çekici. Girit’te yaşayan büyükanne Eleni, Türkiye’ye çocuklarının yanına tekne ile gitmeye çalışırken, bir Türk tarafından denizde öldürülüyor. Acılar elbette yarıştırılmaz ama Eleni’nin hikayesini salt gerçeklikle görürken Kürtler neden çarpıtılıyor? Devletin kayıtlarında makbul kimsesizler ve makbul olmayan kimsesizler mi var? Mesele Kürtler olunca gerçekler ‘Türklük Sözleşmesi’ne mi takılıyor?
Biraz daha irdeleyelim… Türkiye sinemasında Kürtlerin izini görmek mümkün. "Eşkıya", "Davaro", "Kibar Feyzo"... Bu filmlerde dolaylı bir şekilde Kürt bölgelerindeki ağalık sistemine, geleneksel yaşam tarzına dair eleştiriler ekrana yansıtılıyor. Kabul, iyi de eserler bahsi geçen filmler ama yine anlatıcı Kürt değil!
Günümüze yaklaştığımızda işler biraz olsun değişiyor.
2016 yapımı Soner Can ve Barış Kaya'nın yönetmenliğini üstlendiği "Rauf" filmi son dönemde Kürt meselesinin en çok kanayan yarasını saf bir sevgi örneğiyle beyaz perdeye taşıdı. Ama bilin bakalım ne oldu? Filmdeki gerçekçi sahneler, olayların korkusuzca anlatım biçimi ‘propaganda’ olarak görüldü ve Kürt’ün gördüğü yine ‘kötü’ bellendi. Çünkü, sadece onlar biçebilir Kürt’ün mirasını!
DOLANDIRICI OLABİLİRSİN AMA RESSAM ASLA…
Elbette tüm bu örnekler daha geniş tartışmalara kapı açar… Biz en iyisi son sözü çıkış noktamız olan 'Zeytin Ağacı' üzerinden söyleyelim: Erdem, dizide dolandırıcı olabiliyorken neden bir ressam olamıyor? Erdem tarihi eser kaçakçısı olabiliyorken neden avukat olamıyor?
Erdem ailesiyle göç yollarında ölümü göze alabiliyorken neden anadilinden mahrum kalmış çocuklarına Kürtçe öğretemiyor?
Erdem, İstanbul Türkçesini aksansız ve tıpkı 'istendiği gibi' konuşabiliyorken neden beşikteki çocuğuna gizlice Kürtçe 'Lorî' söylüyor?
'Zeytin Ağacı'nda Kürt Erdem'e layık gördükleri ‘miras’ gerçeklikten oldukça uzak ve bilinmeli ki bir Kürt'ün ‘aile diziminde’ yalnızca dolandırıcılık, cezaevi ve göç yollarında ölüm olmadığı kesin!