Zombilerin imkânsızlığının 10 bilimsel kanıtı

Sinema ve dizi dünyasının popüler korku temalarından biri olan zombi gerçeğiyle yüzleşmeye hazır mısınız? Gerçekten bir gün sokaklara çıkıp beynimizi kemirmek isteyecek zombiler söz konusu olabilir mi? Zombi efsanesinin bilimsel olarak imkânsızlığı bu yazımızda.

Abone ol

Erdal Kaplanseren / twitter/kaplanseren

DUVAR - Zombiler fiziksel bir paradoks. Ölüdürler ama canlıymış gibi ortalıkta dolaşırlar. Soğuk ve cansızdırlar ama insan beyninden biraz tatmak için kafa kırmaktan hiç geri kalmazlar. Çürümektedirler ama aynı zamanda şehri yalpalayarak dolaşıp sağda solda şansız insanların üzerine atlarlar. Neyse ki tüm bunlardan kaygı duymamıza gerek yok, çünkü zombilerin varlığı fiziksel olarak imkânsız.

1- HAVA KOŞULLARI AFFETMEZ

Acımasız hava koşulları zombilerin önünde kesinlikle büyük bir engel olurdu. Yüksek sıcaklık ve nem etin çürümesini hızlandırmakla kalmaz, enzimlerini geçirdikleri her şeyi tüketen pek çok böcek ve bakteri için mükemmel bir ortam sağlar. Kemik çatlatan karakış, zombilerin kemiklerini olduklarından daha hassas ve kırılgan yapar. Ufak bir darbe, düşme veya kendi ağırlıkları bile iskelet sistemlerinin tamamen çökmesine neden olabilir. Morötesi güneş ışınlarının, fırtına gücündeki rüzgarların ve şiddetli yağmurların yaratacağı olumsuzlukları saymıyoruz bile!

2. KİNETİK FELAKET

Hepimiz bir nevi mekanik hayvanlarız; gezinebilmemiz, kaslar arasındaki bağlantılar, kirişler, iskelet öğeleri ve diğer etkenler tarafından mümkün olur. Bu sistemin bir parçası aksadığında hareket bile edemeyiz. Tüm bunlara rağmen, sarkan kemikleri ve etleriyle zombilerin ortalarda rahatça dolaşması şaşırtıcıdır. İnsanın merkezi sinir sistemi, beyinden kasın hücrelerine elektrik sinyalleri ateşleyerek tüm kas hareketlerimizi kontrol eder. Pek çok zombi, herhangi bir beyni çalışmaktan alı koyan büyük kafa travmaları geçirmiş olsa da elini kolunu sallayarak imkansız bir şekilde yürüyebiliyor.

3- BAĞIŞIKLIK SİSTEMİ SORUNSALI

Virüsler, mantar hastalıkları, bakteriler ve diğer mikroskobik işgalciler, insanoğluna zamanın başlangıcından beri büyük bedeller ödeterek ömrümüzü kısalttılar ve çoğu zaman hayatımızı cehenneme çevirdiler. Beyaz kan hücrelerinden oluşan ordusuyla bağışıklık sistemimiz enfeksiyonları yok eder ve bizi hayatta tutar. En azından belli bir süreye kadar… Bağışıklık sistemi zayıflayan insanlar pek çok problemle boğuşmak zorunda kalır. Zombilerin durumu da az çok öyledir; bağışıklık sistemleri yoktur. Yaraları açıkta dolaşan zombiler, sayısız bakteri, mantar hastalığı ve virüs için adeta bir cennettir. Bu hastalıklar kendilerini evlerinde hissederler ve zombileri içten yiyerek yok ederler.

4- METABOLİZMA DA BÜYÜK SORUN

Biz insanlar besin tüketerek kimyasal enerjiyi, nefes almak veya çiftleşmek gibi hayatta kalmamızı sağlayan aktivitelere dönüştürürüz. Bu süreçlerin sağlıklı bir biçimde yürütülmesinden metabolizmamız sorumludur. Teoride zombiler de bu şekilde etle beslenerek işlev görürler. Fakat bir problem var. Zombiler aslında yaşamıyorlar! Ölüler toplumunun bireyleri olarak herhangi metabolizma kabiliyetine sahip olamazlar! İnsanların tükettiği besinler, bir pizza dilimini veya pideyi çiğnemeye başlandığımız anda sindirilmeye başlar. Sonra görevi mide devralır ve besinleri, yaşamak için gerek duyduğumuz kalorilere dönüştürür. Diğer taraftan zombilerin bir metabolizması yoktur. Bu yüzden de enerji üretemezler ve hayatta kalsalar bile hareket edecek gücü bulamazlar.

5- PEKİ YA HAYVANLAR?

Sırtlanlar, kurtlar, ayılar, çakallar ve yaban köpeği sürüleri… kıyamet koptuktan sonra bu yırtıcı hayvanlar inanın zombiler kadar korkutucu olabilirler. Üstelik bu hayvanlar zombilerden çok daha hızlı, vahşi ve aç kaldıkça daha cesur hareket ederler. Peki bu hayvanlar senaryomuzdaki yürüyen et torbalarının kokusuna ve manzarasına nasıl tepki verebilirler? Aynı kendini zombi kıyametinin ortasına bulan insanlar gibi hayatta kalmak için her yolu denerler. Ayrıca bu kaostan faydalanan hayvanlar yukarıda saydığımız tehlikeli yaratıklarla da sınırlı kalmaz. Sıçan, rakun ve keseli sıçan gibi daha ufak hayvanlar da açık büfe zombilerden bir ısırık almak için birbirleriyle yarışacaklardır.

6- ÖNCE GÖZLER VE KULAKLAR

Görmek, duymak, hissetmek, tatmak ve koklamak; kısaca tüm duyularımız hayatta kalmak için kritik önem taşır. Duyularımız olmasaydı bu gezegende amaçsızca dolaşır, zehirli bitkiler yer, kafamızı kapı kirişlerine vurur ve ayak parmaklarımızı kahve sehpasına çarpar dururduk. Zombiler sürekli çürüdüğünden, lezzetli beyinlerimizi avlamak için gerekli hayati eylemleri nasıl yerine getirdiklerini anlamak güç. Yumuşak dokularından dolayı, bir ölünün ilk kaybedeceği organlar arasında gözler ön sırada yer alır. Bu da zombilerin körebe oynamasına neden olurdu. Ayrıca kulak zarları kıvrılır, yırtılır ve parçalanarak düşerken işitsel sistemin geri kalanı da iflas eder. Hem kör, hem de sağır bir zombi için insan avına çıkmak oldukça zor olsa gerek.

7- KONDÜSYON DEZAVANTAJ

Doğa, mikropları yaymak için zeki ve dehşet verici aygıtlar geliştirmiştir. Örneğin kızamık, öksürük ve hapşırıkla yayılır. Bu hastalık o kadar bulaşıcıdır ki, hasta birisine yaklaşanlara bulaşma oranı yüzde 90’dır. Zombiler ise taşıdıkları hastalığı bulaştırmak için kurbanlarını ısırmak zorundadır. Bu bulaşma yöntemiyle ilgili pek çok sorun sayabiliriz ama bunlardan en önemlisi son derece verimsiz bir yöntem olmasıdır. Öncelikle, kurbanlarından ısırık almaları için zombilerin önce bu kişiyi tutması gerekir. Kol ya da bacağını kaybetmiş bir zombi için zor bir görev. İkincisi de, kurbanı ısırmak için harcanan zaman ve enerjidir ki bunların ikisi de zombilerin aleyhindedir. Üçüncüsü de, ısırmak için avınızın dibine kadar yaklaşmanız gerekir. Senaryomuzda insanların kendini korumak için elinden geleni yapacağını düşünecek olursak, geriye zombilere şans dilemekten başka bir şey kalmıyor.

8- ZAMAN HER YARANIN İLACIDIR

Antibiyotik krem ve haplardan önce, en ufak çizik ve kesikler bile katır gibi sağlıklı insanları yatağa düşürmeye yetiyordu. Fakat durulama ve el yıkama dahil düzgün bir hijyen disiplini sayesinde bu tür yaralanmaları en ufak hasarla atlatabiliyoruz. İnsan dokusu kendini yeniden üretip iyileştirebilirken, zombiler böyle bir lüksten mahrum bulunurlar. Yaraları ne kadar derin olursa olsun kalıcıdır. Ufak bir kağıt kesiğinin, kapanmayı bırakın günden güne derinleşip genişlediğini düşünün. Et giderek yarıldıkça kemiğe varır ve sonunda tutunamaz ve yere düşer.

9- ZOMBİLERİN TUVALET İHTİYACI

Ortalama bir insan midesi yaklaşık bir kilo kadar sıvı ve katı madde barındırabilen kaslı bir torbadır. Bu yüzden çok yemek tüketenin midesi genişler, az tüketenin ise daralır. Zombiler ise engin iştahlarıyla tanınan canavarlardır. Bu tür bir diyet için pek çok problem bulunuyor. Bunların başında tüketilen yiyeceklerin nereye gittiği geliyor. Zombiler, işlevsel bedenleriyle tanınmadıkları için, ağızları ve anüsleri arasındaki yolda muhtemelen bazı eksiklikler vardır. Bu yüzden yedikleri besinlerden ne kadar faydalanabilecekleri tartışılır. Tabi tipik bir zombinin vücudunda çok az parçanın düzgün olarak çalışmasından dolayı, yedikleri "çıkmaz bir sokağa" girebilir. Zombiler daha fazla yedikçe sindirilemeyen yemekler zamanla mayalanır, gaz baloncukları oluşturur ve nihayetinde de midesinin duvarlarını yıkarak patlar.

10- DİŞ SAĞLIĞINDAN SINIFTA KALIRLAR

Dişlerimiz üzerindeki mine, vücudumuzda bulunan en dayanıklı maddedir. Bu sert kabuk, dişlerimizi çiğnediğimiz yiyeceklerdeki zararlı maddelerden korur ve etkili bir bakımla hayat boyu idare eder. Dişleri bulunan zombiler genel olarak bunları günde iki kez fırçalamazlar. Zamanla diş etleri çürür, mine çatlayarak kaybolur ve sonunda teker teker düşerler. Böylece tek silahlarını da kaybederler. Tabi vücutlarının diğer parçalarına göre dişler daha dayanıklıdırlar. Bu dişler kırılmış olsa bile sizi yakalayan zombi gene de tehlikeli olabilir. Sonuçta zararsız bir zombi ne kadar eğlenceli olabilir ki?

Follow @kaplanseren