Suriye ordusu BM’nin ateşkes kararına rağmen Doğu Guta’da operasyonlarını sürdürüyor. Suriye Cumhurbaşkanı Beşşar Esad son açıklamasında ateşkesi “Suriye’de terör gruplarını destekleyen devletlerin gündeme getirdiğini ve bu örgütlerin yenilmesini önlemeyi amaçladıklarını” söylemekle ateşkes kararının kendilerini bağlamadığını da ilan etmiş oldu. Esad “sonuna kadar gideceklerini de” vurgulayarak bundan sonra Guta ve diğer yerlerde geri adımın düşünülmediğini ifade etti.
Bunun anlamı çok açık: Doğu Guta biter bitmez Suriye ordusu Afrin ve/veya İdlib’e yönelecek.
Şu anda savaşın sürdüğü cepheleri düşünecek olursak öncelikli başka yer kalmıyor. Aslında savaşın bu aşaması için Dera dışında çatışma alanı da kalmıyor.
Esad’ın Afrin ile ilgili açıklamaları da dikkat çekici. Esad Türkiye’nin Afrin harekatını “düşmanca bir hamle” olarak gördüğünü belirterek Erdoğan’ı suçlamayı sürdürüyor. Bu suçlamalar gelecekte Suriye ordusunun doğrudan Afrin’e girmesi ve TSK ya da desteklediği ÖSO ile doğrudan karşı karşıya gelmesi ile sonuçlanabilir.
Rusya’nın sessiz kaldığı operasyona Esad’ın bu kadar sert tepki göstermesini nasıl yorumlamak lazım? Rusya’nın Erdoğan’a ABD ve Kürtlere karşı marj tanıdığı açık. Ancak aynı Rusya diğer yandan topraklarında bulunduğu müttefikinin göstereceği tepkiler sonrası yaşanacak gelişmeleri de “nötr” karşılama eğiliminde. Yani bir tarafta yer alıyor ama diğer tarafa (Türkiye’ye) ABD nedeniyle sessiz kalıyor.
Bu durumda gelecekte Afrin’de Rusya olmayabilir ve Türkiye – Suriye çatışması yaşanabilir. Bunun böyle olup olmayacağını görmemiz için iki şart var: Türkiye’nin ne kadar ilerleyeceği ve YPG’nin ne kadar direnebileceği, Suriye yönetiminin Guta operasyonunu ne kadar sürede bitirebileceği ve Afrin – Guta eşzamanlılığı. Eğer Türkiye’ye de yakın olduğu söylenen İslam Ordusu ve diğer örgütler Guta’da dayanmayı başarırsa Suriye ordusunun Afrin’e yönelmesi gecikebilir, bu durumda TSK ve ÖSO Afrin’(d)e daha önce yol alabilir.
Suriye’nin nasıl tavır takınacağından bağımsız olarak Afrin Türkiye açısından nereye gidiyor peki?
Cumhurbaşkanı Erdoğan geçtiğimiz günlerde “zor aşamanın” geçildiğini söylemişti. Gerçekten öyle mi?
Bölgeyi göz özüne alırsak tam tersi bir durum ortaya çıkıyor gibi. Birincisi bugüne kadar sadece Türkiye sınırında bulunan bölgeler alınabildi. İkincisi bu bölgelerde önemli bir direniş gösterilmedi. Ama en önemlisi YPG’nin Afrin merkeze yaklaştıkça tahkimatının artmış olması ihtimali. Sonuçta “altın hisse” köyler değil merkezin kendisi ve TSK için Afrin alınmadan “zafer” kazanılmış olmayacak, YPG ise “Afrin’i vermediği sürece yenilmiş” sayılmayacak. Bu nedenle şu ana kadar ne TSK fazla ilerleyebildi ne de YPG geriledi.
Diğer yandan işin siyasi ve insani boyutu Türkiye açısından çok ciddi sonuçlar doğurabilir. Afrin’de sivil sayısı çok fazla ve Türkiye’nin “sivillere özen gösteriyoruz” açıklamaları ilk bombardımanda geçerliliğini tamamen yitirebilir.
Diğer yandan şu ana dek “düşük perdeden” tepki gösteren Batı, iş Afrin’e uzandığında daha güçlü tepkiler koyabilir. Bu durumda Cumhurbaşkanı Erdoğan “kimseyi dinlemeyiz” demeye devam edebilir mi?
ABD ile Rusya arasında son dönemde daha da somutlaşan Suriye rekabetinde ABD Rusya’nın müttefiki Esad’a karşı Guta’daki silahlı grupları savunuyor ancak diğer yandan Türkiye’nin de Rusya müttefiki olduğunu gözardı etmiyor. Bu nedenle hem Kürt başlığında sorun yaşadığı Türkiye hem de rekabet yaşadığı Rusya’nın müttefiki Türkiye’yi Afrin’de zorlamak için çaba gösterebilir.
Yani Afrin’de asıl zor aşama daha başlamadı. Bu arada Türkiye’nin Ahraruşşam ve Nurettin Zenki bileşimi El Nusra’ya karşı İdlib’te savaşını sürdürüyor ama oradan nasıl bir netice çıkar? Sonuçta Türkiye’nin güneyden (Cinderes) açtığı cephelerden birisi bu bölgeye komşu ve Türkiye son günlerde El Nusra ile karşı karşıya gelmeye başladı. El Nusra en az IŞİD kadar tehlikeli bir örgüt ve Türkiye ile ilgili tanımını her an “kafir”e çevirebilir.
Bu veriler ışığında Afrin operasyonunun en kritik aşamasına önümüzdeki günlerde girebiliriz ve “hiçbir şey görmemişiz” dediğimiz günler başlayabilir.
Öte yandan Afrin’e milisleri kendilerinin gönderdiğini resmen doğrulayan Suriye Cumhurbaşkanı Beşşar Esad yönetimi bütün maliyetine rağmen Türkiye’nin Afrin’e girmesi halinde sessizliğini uzun süre devam ettirmeyecektir.
Bu da eninde sonunda iki ülke ordularının karşı karşıya gelmesi demek. Esad Türkiye’nin “asıl amacının tampon/uçuşa yasak bölge” oluşturmak olduğunu söylemekle gelecekte yönetime karşı kullanılabilecek bir askeri üsse de izin vermeyeceklerini ifade etmiş oluyor. Esad diğer yandan Batı’nın Suriye’de “nifak” oluşturmaya çalıştığını söyleyerek Kürtler ile masaya oturma ihtimalinin hâlâ geçerli olduğunu belirtiyor.
Türkiye açısından asıl soru ise halen cevaplanmış değil: Stratejik önemi olmayan Afrin’in tamamı alınsa bile Fırat’ın doğusu ne olacak? Türkiye’nin tanımlamasına göre “tehlike oluşturan” YPG’nin asıl yapılanması Fırat’tan Irak sınırına kadar çünkü. Afrin ile yetinilip “tehlike geçti” denilerek geri mi çekilinecek, yoksa “kendi göbeğimizi kesmeye” devam denilip Irak’a kadar uzanan sınırda başka cepheler açılacak mı?
Tüm bunlardan bağımsız olarak sadece Afrin’de verilecek kayıpların bundan sonra artmasının kuvvetle muhtemel olduğunu söyleyebiliriz.
Son günlerde operasyonda verilen kayıpların “zafer” söylemleri kullanılan “önemsiz” yerlerden geldiğini unutmamak gerekiyor. Bu savaşın şimdi daha zor bir aşamaya geçeceğini göz önüne alacak olursak TSK ve desteklediği ÖSO’yu çok daha zor günlerin beklediğini tahmin etmek güç değil.
Niçin, ne pahasına sorularını çoktan geçtik, çünkü Türkiye’de hiçbir yönetici buna mantıklı cevap veremiyor. Daha da artarak süren kayıplar iç kamuoyunda daha ne kadar soğukkanlılıkla karşılanabilir?
Siyasi ve insani boyutu bir yana, sadece askeri açıdan değerlendirildiğinde bile savaşın kritik bir aşamaya geldiğini söyleyebiliriz. Bundan sonrasını “ısrar” ve “karşılık” belirleyecek.