Anadilinde anasız kalan dil: Kürtçe
Pedagoji öğretme kavramın eşdeğeri olarak kullanılırken, nasıl olur da herhangi bir topluluğun anadilinde öğretime uygun bulunamaz!
Hasan Doğan*
Bilimsel araştırmalar ile kayda geçen gerçekleri yakalamak yerine; kendi ideolojisi, güdüsü vb. doğrultusunda indirgemecilik yapmak veya metalepsis denen hataya düşmek, başını kuma gömme eğiliminden öteye gitmemektir. Bu eğilime sahip olanlar gelişen dünyanın koşullarını, paradigma değişimlerini yakalayamadan mono diyebileceğimiz bir üslup ve tutumla yaklaşırlar. Anadili eğitimi ve anadilde eğitim meselesi de bunlardan birisidir. Türkiye’de dünyanın gidişatını takip etmek bir yana dursun; totaliter yapıların tek tekniği olan şiddet, baskı dünyasında takılı kalan bir kısım kafalar, bilinçdışı çeşitlilik korkusunun ve bir miktar çözümleyemedikleri bilinçdışı komplekslerine makyaj yaparak kadr-i mutlak tutum sergileyerek lütufta bulunurlar.
Bilimsel gelişmelere ve bilimsel araştırma sonuçlarına gereken önem verilmeden çağın ilerisine gitmek olanaksızdır.
O halde meselenin esasına bir göz atalım.
***
Mesele "anadilinde eğitim pedagojik değildir!" diyenlerin, tehdit olarak görenlerin anlattığı gibi midir?
ÖNCE BİLİMİN GÖZÜNDEN BİR BAKALIM
‘Anadili’, başlangıçta anneden ve yakın aile çevresinden, daha sonra da ilişkili bulunulan çevrelerden öğrenilen, insanın bilinçaltına inen ve bireylerin toplumla en güçlü bağlarını oluşturan dildir, şeklinde tanımlamaktadır.(1) Anadilin, ilk sosyalleşme süreçlerinde etkili ve tek araç olduğu görüleceği gibi, bu dilin bireylerin gelişim evrelerinden kritik öneme sahip çocukluk döneminde çocuğun yaşadığı dünyayı, çevresini ve nesneleri anlamlandırmada kullandığı yegâne araç olduğu gerçeği küçümsenemeyecek niteliktedir. Çocukların anadilleriyle eğitim yapmalarının yasaklanması, çocuğun eğitim çağına erişinceye kadar doğal çevresinden öğrendikleriyle oluşturduğu iç dilin yıkıma uğratılması anlamına gelir.(2) Anadilinde eğitim almanın, bireylerin temel haklarından biri olduğu kaçınılmaz bir gerçektir ve eğitim bilimciler tarafından önemi vurgulanarak; bireye anlamadığı herhangi bir dilde eğitim verme, yüzme öğretilmeyen bireyin su altında tutulmasına benzetilmiştir. (3)
Knowles’un 'çocuklara öğretme bilim ve sanatı' olarak tanımladığı pedagoji, bilgi ve becerilerin doğrudan öğrenciye aktarılması üzerine kuruludur. Bu bağlamda, pedagoji ‘öğretme’ kavramının eşdeğeri olarak kullanılmaya başlanmıştır (4). Bireyin anadilinde öğrenme faaliyetleri nasıl olur da öğretme kavramının eşdeğeri olan pedagojiye uygun olmaz?
Şu anekdotu, bu anlamda, her açıdan sarsıcı bulurum: “Başarılı bir doktora öğrencisi bir gün ünlü bilim adamı Agassiz'e (5) geliyor. Agassiz öğrencinin önüne küçük bir balık koyup onu tanımlamasını istiyor. Öğrenci "Bu bir güneşbalığı" diyor. "Onu biliyorum," diyor Agassiz. "Bana onu yazarak tarif et." Öğrenci, birkaç dakika sonra elindeki kâğıda Ichtus Heliodiplodokus, Heliichtherinkus familyası filan yazmış geliyor, her şeyi sular seller gibi biliyor yani. Agassiz ne istediğini tekrarlıyor. "Balığı tarif et." Öğrenci dört sayfalık bir deneme yazıyor. Agassiz öğrenciye balığa bakmadığını, bakması gerektiğini söylüyor. Üç hafta sonra balık neredeyse kokmuş ayrışmışken öğrenci balık hakkında nihayet bir şeyler öğrenebiliyor. "Hiç kimse," diyor Ezra Pound "bu anekdotu anlamadan çok perspektifli bir bakış geliştiremez."
***
Pedagoji öğretme kavramın eşdeğeri olarak kullanılırken, nasıl olur da herhangi bir topluluğun anadilinde öğretime uygun bulunamaz!
Gelişim dönemlerinin en kritik evresi olan çocukluk dönemlerinde çocuklar çevresini anadiliyle anlamlandırmaktadır. Kürt çocukları okula başlamalarıyla beraber Türkçe ile tanışmaktadır. “Kürt çocukları Türkçe bilmemeleri nedeniyle ne tam olarak ne söylenenleri anlayabilirler ne de kendilerini ifade edebilirler. Dolayısıyla anadile öğretim kurumlarında pedagojik izin verilmediğinde öğretim süreçlerinin başarısız kaldığını bir yığın araştırma göstermiştir.” (6). Anadilinde eğitim alamayan çocukların, eğitim süreçlerinde deneyimledikleri durumları ortaya koyan birçok çalışma göstermektedir ki, çocuğu anadilinden tamamen yoksun bırakmak yeni öğrenileceklere de ket vurmaktadır. “İyi öğrenilmiş bir anadil, yeni öğrenilecekler için bir hareket noktası ya da başvuru kaynağı olarak kabul edilirse bu dillerin öğrenilmesine birinci derecede yardımcı olabilir ve sağlam bir temel oluşturabilir. (7). Hedef dilde (langue cible) gereksinimlerini dile getirmede, doğru sözcük ya da uygun anlatım biçimini bulmakta güçlük çeken öğrenciler hemen anadili imdada çağırmaktadırlar. Çünkü düşünceleri, anadilde rahat ve etkili bir biçimde ifade etmek çok daha kolaydır. Anadilinde geliştirilen okuma-yazma becerileri sadece o dile özgü bilginin geliştirilmesiyle sınırlı kalmaz, daha derin bilişsel ve dilsel becerilere de katkıda bulunur (8).
Öğretme kavramının eşdeğeri olarak kullanılan bu tanımı pedagoglarımız soruya dönüştürerek sormalı misal.
Belli bir siyasi mantıkla gündemle ele alınamayacak kadar önemli olan anadilinde eğitimin çeşitli yönlerden ele alınması gerekir. Misal, anadilinde eğitim alamama durumunun psikolojik alandaki yansımaları ne yöndedir? Bilimsel çalışmalar ışığından bakalım.
Alsace ve Bretonya bölgesindeki dil kaybının yarattığı patolojik travmaları ilk inceleyen Profesör Jean-Jacques (9) stres, aşırı kaygı, şiddet, umutsuzluk, alkolizm, uyuşturucu kullanımı ve hatta bazı intihar vakalarının bile dolaylı olarak dil yitimine bağlı olduğunu kanıtlamıştır.
Bretonya’da yaşanan dil kaybının yarattığı marazi durumlar konusunda uzman olan Dr. Philippe Carrer (10) dolaylı olarak bu bölgedeki aşırı intihar vakasını dil ve kültür erozyonuna bağlamaktadır.
***
Meselenin bir de dil, kültür ve birey ilişkisi boyutu vardır.
Mono kategoriler şeklinde dili bireyin ya da toplumun aynası olarak konumlandıran görüşler günümüzde tarih dışına itilerek; dil, birey ve kültür ilişkisinin zamana ya da bağlama bağlı olmaksızın insanın somut pratiklerinin ürünü olduğu kültürel çalışmalar sonucunda ortaya konuldu. Kültürel çalışmaların öncü ismi Hall’e (10) göre: Anlam bir ayna gibi değil, bir dil gibidir, bir pratiktir. Dil, kültür ve insan kavramlarının aralarında karşılıklı bir etkileşim ve neden sonuç ilişkisi vardır. Dolasıyla anadilinden yoksun kalan bireylerin birtakım eksiklikler ve sorunlar yaşaması kaçınılmazdır. Herhangi bir topluluğun anadilini tehdit olarak görmek anokranizmdir. Totaliter yöntemlerle demokratik dünyamızı açıklamaya başvurmak; metalepsis denen hataya düşmek yani arabayı atın önüne bağlamaktır. Dünya Wittgenstein’ın altını çizdiği gibi hiçbir sürtünmenin olmadığı dümdüz ve buzla kaplı bir zeminde değil; Gadamer'in ısrarcı olarak vurguladığı toplumsal ve tarihseli içine alan gelenek ve görenekle iç içe olandır. Renklerle farklılıklarla içe geçmiş dünyamızda iki dillik tehdit unsuru olarak algılanmamalıdır.
Kaynaklar:
(1) Aksan, Doğan (1990). Her Yönüyle Dil, Ana Çizgileriyle Dilbilim 1, Ankara: TDK Basımevi.
(2) Erdem, F. H. (2011). Kürt Meselesinin Çözümünde Anadilin. Liberal Düşünce, , 141 - 152.
(3) Kaya, N. (2009). Unutmak mı Asimilasyon mu? Türkiye’nin Eğitim Sisteminde Azınlıklar.
Ankara: Uluslararası Azınlık Hakları Grubu Raporu
(4-6) İnal, K., (2010), ‘Kültür, Kimlik ve Dil: Pedagojide Ötekinin Dilsel Hakları’, Uluslararası Katılımlı Anadili Sempozyumu (2) içinde s. 9-19, Ankara: Eğitim Sen Yayınları.
(5) Özçelik, n. (2013). YABANCI DİL FRANSIZCA SINIFINDA ANADİL KULLANIMI. s: 545.
(7) Eğitim Reformu Girişimi. (2009). Çiftdillilik ve Eğitim. İstanbul: Sabancı Üniversitesi.
(8-9) (akt)M,Demirkan&A,Akgün.(2017).Kültür(süz)leşme ve Dil Erozyonu Sorunsalı: Fransa’daki Türklerin Entegrasyon ve Dilsel Kimlik Profilleri. Marmara Üniversitesi, Yabancı Diller Eğitimi Bölümü, Fransız Dili Eğitimi Anabilim Dalı. s:62,73.
(10) Hall, Stuart (2005). “Anlamlandırma, Temsil, İdeoloji: Althusser ve Post-Yapısalcı Tartışmalar.” Kitle İletişim Kuramları içinde. Der. ve Çev. Erol Mutlu. Ankara: Ütopya Yayınevi. sf. 359-394.