Anadolu'dan Yunanistan'a futbolla taşınan hafıza: 521 kulüp

1890-1922 Arası İzmir'de Faaliyet Gösteren Rum Spor Kulüpleri’ kitabının yazarı Andreas Baltas ile İzmir’deki futbol kültüründen hem de Yunanistan’daki mülteci spor kulüplerinden bahsettik.

Google Haberlere Abone ol

ATİNA – Bugün Yunanistan liglerinde mücadele eden takımlardan bazılarının Anadolu ve İstanbul kökenli olduğunu biliyoruz. AEK ve PAOK gibi önde gelen spor kulüpleri, İstanbul’dan Yunanistan’a geçen Rumların kurduğu takımlar. Ancak savaş ve mübadele nedeniyle Yunanistan’a göç eden Rumların kurduğu spor kulübü sayısının 521 olduğunu biliyor muydunuz? Ya da İzmir’de kurulan Panionios ve Apollo Symirnis takımlarının arasındaki rekabetin göçle birlikte Atina’da devam ettiğini? Peki bugün Atromitos ismiyle karşımıza çıkan kulübü zamanında Edremit’ten göçenlerin kurduğunu?

Caption‘1890-1922 Arası İzmir'de Faaliyet Gösteren Rum Spor Kulüpleri’ , Andreas Baltas, Yakın Kitabevi

Biz de günümüzden de izler taşıyan farklı bir spor tarihi yolculuğuna çıkmak üzere ‘1890-1922 Arası İzmir'de Faaliyet Gösteren Rum Spor Kulüpleri’ kitabının yazarı Andreas Baltas ile konuştuk. Aslen Karaburun kökenli olan araştırmacı Baltas ile hem İzmir’deki futbol kültüründen hem de Yunanistan’daki mülteci spor kulüplerinden bahsettik. Baltas, bize rekabetin sınıfsal arka planına dair de ipuçları verdi.

Söyleşimizi Göztepe-Altay derbisinde yaşananlardan sonra yapıyor olmak kötü bir tesadüf oldu. Umalım ki söyleşimiz İzmir gibi önemli bir kentin köklü spor kültürünü hatırlamaya hizmet etsin.

REKABETİN KÖKLERİ: ALSANCAK HATIRASI

Öncelikle sizin de alanınız gereği İzmir’den başlamak istiyorum. Ege kıyısındaki bu kent hem Osmanlı döneminde hem de daha sonra her zaman bir futbol kenti olmuş. Hatta İzmir’de kurulup daha sonra Panionios ve Apollo gibi Yunanistan’a göç eden takımlar da kentin futbol kültürünü orada sürdürmüşler. Geriye dönüp baktığımızda bu futbol geleneği sizce İzmir’de neden güçlü?

İzmir oldukça kozmopolit bir şehirdi. Nüfusu farklı uluslardan ve dinlerden oluşuyordu. Batı dünyasında mevcut olan akımların İzmir’e gelişinde kentte yaşayan Levantenlerin varlığı belirleyicidir. Futbol ise kentteki tüm yerli nüfus kümelerinin erken bir tarihten itibaren dahil olduğu ve bu nedenle güçlü bir rekabetin de geliştiği bir spordu. Rakiplere karşı kazanılan üstünlük ise İzmirli Rumlar, Türkler, Ermeniler, Yahudiler ve Levantenler için bir gurur meselesiydi.

Tabii ki bu rekabetçilik sporun doğasından geliyordu ve spor sahalarındaki oyuncular ile taraftarlara da sirayet ediyordu. Bununla birlikte Panionios ve Apollo örneğinde gördüğümüz gibi, aynı etnik gruba ait takımın da bir rekabet halinde olduğunu erken tarihlerden itibaren görüyoruz. Bu iki spor kulübü 1922’de merkezlerini Yunanistan’a taşıdıkları zaman aynı geleneği devam ettirdiler. Üstelik aynı zamanda İzmir’in hafızasının da taşıyıcı olarak davrandılar.

Osmanlı döneminde sizin belirttiğiniz üzere futbol takımlarının çoğunlukla bir dini ve/veya etnik kimliği temsil ettiğini görüyoruz. Ancak sonuçta bu takımlar bir şekilde aynı şehri paylaşıyordu. İzmir takımlarından Panionios ve Altay arasında bugün hâlâ devam eden ilginç bir kardeşlik var örneğin. Farklı etnik/dini arka planlara sahip takımlar arasındaki ilişkilere dair neler söyleyebiliriz?

Panionios ve Altay takımlarını birleştiren şeyin Alsancak’taki stat olduğunu düşünüyorum. Panionios, 1922’ye kadar maçlarını bu stadyumda oynuyordu. Aynı stat daha sonra Altay’ın oldu. Yine 1922’ye kadar Paniyon Oyunları, Alsancak’taki statta oynanıyordu ve şehrin kalbi de orada atıyordu. Sonraki on yıllar boyunca Altay’a ev sahipliği yaptı. Yani aradaki ilişkiye dair bir şey söylemek gerekirse bu stat her iki topluluk için de hatıra noktasıdır diyebiliriz.

‘ESKİ MEMLEKETİN KAVRAMSAL UZANTILARI’

Osmanlı’da bulunan çoğu Rum spor kulübü mübadeleden önce veya sonra Yunanistan’a göç etti. Gittikleri yerlerde ise ‘mülteci takımı’ özelliği kazandılar. Elbette dünyada benzer özelliğe sahip pek çok takım var ancak öncelikle mülteci takımı’ kavramını nasıl tanımlamak gerekiyor? Mültecilerin takımlarıyla kurdukları bağ, mülteci olmayanlara kıyasla daha mı güçlü? 

Yunanistan’da iki dünya savaşı arasındaki dönemde Küçük Asya[1]’dan gelen mülteciler tarafından 500’ü aşkın spor kulübü kuruldu. İzmir, İstanbul ve Osmanlı İmparatorluğu’nun diğer şehir merkezlerinden gelen insanlar, Yunanistan’da da mevcut spor kültürlerini devam ettirdiler. Bu kuruluşlar, Küçük Asya’nın hafızasını isimlerinde, kullandıkları sembollerde, renklerinde ve marşlarında korudular. Aynı zamanda stadyumlarını eski memleketlerinin kavramsal uzantıları olarak kullandılar. Maçların oynandığı yapılar bir nevi ‘Hafıza Yerleri’ olarak işlev gördü.

Mülteciler Küçük Asya’dan Yunanistan’a geldiklerinde kendilerine has farklı bir kimliği de yarattılar. Bu özel mülteci kimliği sporla da kendisini gösterdi. Mültecilerin kendi aralarındaki rekabet ve yerli Yunanlarla olan rekabet spor stadyumlarına da taşındı. Dolayısıyla bir mülteci spor takımını desteklemenin varoluşsal bir boyutu olduğunu söyleyebiliriz.

Peki aradan geçen onca zamana rağmen Yunanistan’a gelen AEK, Panionios, Apollo, Atromitos gibi takımların hâlâ mülteci kimliğine sahip olduğunu söyleyebilir miyiz?

Aslında bakarsanız sadece Apollo ve Panionios’un Yunanistan dışında kurulduktan sonra buraya geldiğini söyleyebiliriz. Resmi olarak AEK ya da PAOK gibi yüzlerce diğer takım mülteciler tarafından, Yunanistan’da kuruldu. Bu kulüp taraftarlarının hafızaları hâlâ Küçük Asya ve İstanbul ekseninde dönüyor. Ancak hafıza, şimdiki zamanın inşaasıdır ve bu nedenle sürekli siyaset, toplumsal hareketler, vb etkilerle yeniden şekillenir, yeni unsurlarla zenginleşir.

SINIFSAL REKABET SAHAYA ÇIKINCA

Tam da bu şekillenmeden bahsederken belki bu takımların hikayesini daha iyi anlamak için insanların yaşadıklarına kulak vermeliyiz. Küçük Asya Felaketi[2]’nden sonra Yunanistan’a giden Rum mültecilerin burada pek de kolay günler geçirmediğini biliyoruz. Mülteci Rumların yerli nüfus tarafından düşmanca karşılanması durumu, futbolda da bir yansıma yarattı mı?

İlk yıllarda yerel nüfus, mültecilere karşı önyargılı ve düşmanca bir tutum sergiledi. Onların ‘Yunanlıklarını’ sorgulayarak mültecileri ‘Türk’ olarak nitelediler. Daha önce de söylediğim gibi mültecilerle yerel halk arasındaki rekabet spor salonlarına da yansıdı. mülteciler o dönem kraliyetin siyasi partisine karşı tavır aldı ve çoğu yüzünü Yunanistan Komünist Partisi’ne doğru çevirdi. Bu yüzden iki nüfus grubunun arasındaki spor rekabeti bazen sosyal, politik ve hatta bazen sınıfsal sonuçlar doğurdu. 

Bahsettiğiniz rekabet tam olarak hangi şekillerde kendini gösterdi? Takımların mültecilikten öte temsil ettiği sosyal gruplar var mıydı?

Örnek vermek gerekirse AEK ile PAOK arasındaki çatışmalı ilişkiyi; Yunanistan’ın Kuzeyi ile Güneyi arasındaki kuşkunun bir sonucu olarak nitelendiriyorum. AEK, hükümetin bulunduğu Atina’yı temsil ederken PAOK merkezi güçlerden uzaktaki Kuzey Yunanistan’ı Selanik’ten temsil eder. Böylece ‘yapay’ bir çelişki yaratılmış oldu. Son kertede her iki takım da İstanbul’un Yunan seçkinleri tarafından kuruldu ve yönetim kadroları Venizelos’un siyasi partisine bağlıydı.

Hem Yunanistan’da hem Türkiye’de futbolun toplumda diğer coğrafyalara göre daha farklı bir yankısı olduğunu sıkça gözlemliyoruz. Belki bütün Balkan coğrafyasını da dahil edebiliriz bu yoruma. Son olarak, coğrafyamızda sıkça karşımıza çıkan ve kimi zaman futbol oyununun bile önüne geçen bu güçlü tutku hakkında neler söyleyebilirsiniz?

Sporun Balkanlar’da yaşayanlar tarafından farklı algılanması, belki de onların karakterleri ve kültürleri ile ilgili olabilir. Görünüşe göre bizim ülkelerimizde sporseverler sporu günlük hayatla karıştırmakta ve bu nedenle de futbol maçının sonucunu ‘gerçeğin bir uzantısı’ olarak görmekteler. Hal böyleyle olunca takımın aldığı bir yenilgi de daha çok ‘can yakıyor’.

NOTLAR: 

[1] Anadolu Yarımadası

[2] Mikrasiatiki Katastrofi