Teoride kutsal, pratikte mundar bir hak!

20 Temmuz sonrası art arda yayımlanan Kanun Hükmünde Kararnamelerle birlikte pek çok meslek erbabı gibi, avukatları da oldukça zor günler bekliyor. Tabii ki soruşturmaya ve kovuşturmaya uğrayanları da…

Google Haberlere Abone ol

Levent Orhan*

Olağanüstü Hal kapsamında mesleki faaliyetlerine önemli kısıtlamalar getirilen avukatların, savunma hakkını tam ve etkin kullanabilmeleri, bireyleri olduğu kadar toplumu da yakından ilgilendiriyor. Teoride “kutsal” kabul edilse de, sorunlu yargı geleneğimiz boyunca üzerinde ısrar edilmesi bir çeşit küstahlık, olağan koşullar altında bile bir çeşit vakit kaybı gibi görülen bu hakkın, bugün ne şekilde kullanıldığı, işlevsel kılınıp kılınamadığı sorusuna vereceğimiz cevap, içinden geçtiğimiz süreci ileride nasıl adlandıracağımızla da yakından ilgilidir çünkü.

Darbe girişiminin ülke gündemine oturduğu 15 Temmuz gecesinden, Olağanüstü Hal kararının ilan edildiği 20 Temmuz gecesine kadar geçen süreyi gözaltı işlemleri bakımından “fiili” bir Olağanüstü Hal saymak hiç de abartı sayılmaz. Başarısız darbe girişimin şüphelisi olarak spor salonlarına doldurulan asker, polis, hakim, savcı, kamu görevlisi binlerce kişinin yakınları tanıdıkları bütün avukatları çaresizce soru yağmuruna tutsalar da, ne yazık ki ülke olarak geçirdiğimiz o karanlık gece, pek çok şey gibi, sordukları soruların bütün cevaplarını da yutmuştu.

İHBARLARIN YOL AÇTIĞI SIKINTI

Ekranlara yansıyan işkence görüntüleriyle birlikte düpedüz panik halini alan endişeli bekleyiş, baroların bilgilendirme amaçlı aldıkları önlemlerle bir nebze olsun yatışır gibi olsa da, ulaşılan bilgi, sorguya alınanların nerede tutulduklarıyla sınırlıydı. Özellikle Ankara Barosu’nun, bastırılan darbe girişiminin ardından hızlı ve isabetli bir kararla yaşanan hukuki süreci koordine etmek amacıyla kurduğu Kriz ve Koordinasyon Merkezi aracılığıyla, bütün başvuruları isim ve telefon numarasıyla alıp, CMK üzerinden gelen hukuki yardım talepleriyle karşılaştırarak, başvuru sahiplerini tek tek arayıp bilgilendirmek suretiyle önemli bir sorumluluk üstlendiğini belirtmekte yarar var.

Diğer taraftan “hassas” vatandaşların BİMER aracılığıyla yaptıkları ihbarlar üzerine gözaltına alınan sol-muhalif sendikalara üye memurların yaşadıkları şaşkınlığa hukuki bir açıklama bulmaya çalışan sendika avukatlarının, süreçte en zor görevlerden birini yerine getirmeye çalıştığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Son yüzyılın en sıcak Temmuz ayının üç beş gününü, saunaya dönmüş küçük bir ilçe karakolunun nezarethanesinde, kendisinden yardım bekleyen müvekkiliyle, sürece ilişkin son kararını açıklamak üzere olan sendika yönetimi arasında mekik dokumakla geçiren bir avukatın ruh durumunu birkaç cümleyle özetlemek gerçekten çok zor.

ERGENEKON’DAKİ DAVRANIŞLAR

Sendika avukatlarının, şüphelilerin ev aramalarında OHAL gerekçesiyle evlere sokulmadığı bize ulaşan bilgiler arasında. El konulan bilgisayar ve telefonların verileri kopyalanıp, avukatlara teslim edilmediği gibi, malum yoğunluk nedeniyle içeriklerinin incelenip, suç unsuruna rastlanıp rastlamayacağının anlaşılmasınınsa aylar süreceği söyleniyor. Deliller toplanırken, teslim alındıkları tarih itibariyle dijital kopyaları çıkarılıp CMK m 134/4 hükmü uyarınca şüpheli ya da avukatına teslim edilmediği takdirde, benzerini Ergenekon davalarında gördüğümüz delil ekleme ya da çıkarma yönündeki itirazları, bu süreçte de sıkça duyacağımızı söyleyebiliriz.

İfade sırası gelen şüphelilere sınırlı sayıdaki sendika avukatları dışında bütünüyle CMK merkezleri üzerinden zorunlu müdafilik kapsamında görevlendirilen avukatların hukuki yardımda bulunduğunu görüyoruz. Savcıların soruşturmaya özel vekil kabul etmekten çekinmesi nedeniyle, CMK üzerinden görevlendirilen avukatların oldukça ağır bir iş yükü altına girdiklerini belirtmek gerek. Korku iklimi, olağanüstü koşullar nedeniyle maruz kalınan nezaket dışı tavırlar, yorgun ve uykusuz geçen günler, geceler boyu süren sorgu işlemleri nedeniyle bu avukatların da önemli bir kısmının bitkin düştüğü, artık yeni görevlendirmeler kabul etmeye yanaşmadığını görüyoruz. Aynı nedenle bazı büroların, işleri hızlandırabilmek için son birkaç gündür sorguya özel vekil de kabul etmeye başladıkları gelen duyumlar arasında.

CMK SİSTEMİNDEKİ SIKINTILAR

Soruşturma ve kovuşturma safhalarında avukatlar için de önemli kısıtlamalar getiren KHK’lara geçmeden önce Zorunlu Müdafilik ya da bilinen adıyla “CMK Avukatlığı” konusuna açıklık getirmekte yarar var. Kendisine bir avukat seçemeyecek durumdaki vatandaşlara ücretsiz hukuki yardım ulaştıran bir kurumdur kısaca. Etkin bir biçimde uygulanması, Olağanüstü Hal ilanıyla birlikte her ne kadar usule aykırı şekilde askıya alınmış olsa da, Türkiye’nin de taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin “Adil Yargılanma Hakkı” başlıklı m 6/1-c hükmünün olmazsa olmaz koşuludur.

Bizdeki uygulamanın yasal dayanağı CMK m 150 hükmüdür. Buna göre şüpheli veya sanıktan kendisine bir müdafi (ceza yargılamasında sanığı savunan avukat) seçmesi istenir, müdafi seçebilecek durumda olmadığını beyan ederse, istemi halinde bir müdafi görevlendirilir. Müdafii bulunmayan şüpheli ve sanık; çocuk, kendisini savunamayacak derecede malul veya sağır ve dilsiz ise, istemi aranmaksızın bir müdafi görevlendirilir. Aynı şekilde alt sınırı beş yıldan fazla hapis cezasını gerektiren suçlardan dolayı yapılan soruşturma ve kovuşturmalarda da ilginin istemi aranmaksızın bir müdafi gönderilir kendisine.

EKONOMİK VE POLİTİK BASKILAR

CMK m 150 üzerinden görevlendirme kabul eden avukatlara her yıl güncellenen bir tarife üzerinden bir ücreti ödenir. Bir fikir vermesi açısından 2016 yılında ödenen ücretlerden örnek vermek gerekirse, hali hazırda “FETÖ/PDY” suçlamasıyla gözaltında tutulan binlerce kişi için verilen hukuki yardıma karşılık soruşturma evresinde avukatlara dosya başı 177,73 TL net ücret ödenecektir. Bu rakam Ağır Ceza Mahkemesinde görülen davalarda temyiz aşaması da dahil en yüksek net 544,81 TL’ye çıkabilmektedir.

Özellikle örgüt suçlarında yargılamanın yıllar sürdüğü göz önüne alınacak olursa, takdir edilen ücret karşısında, avukatların önemli bir kısmının olağan koşullar altında bile niçin CMK görevlendirmesini angarya olarak görüp, reddettikleri anlaşılacaktır. Bu nedenle CMK görevlendirmeleri çoğunlukla mesleğin henüz başında, deneyimi ve ekonomik gücü sınırlı avukatlarca yerine getirilmektedir. Bu avukatlar akıl almaz ekonomik, politik ve idari baskılar altında hukuk devleti ilkesinin bu en temel işlevini yerine getirmeye çalışırlar. Ve nedense hep yönetici sınıfın bir parçasıymış gibi davranmaya çalışan siyaset heveslilerince temsil edilirler.

Konuya devam edeceğiz. Özellikle OHAL meselesine ve Kanun Hükmünde Kararnamelerin sistemde yol açtığı ve açabileceği sorunlara değineceğiz.

YARIN: Bu KHK’lar KHK değil


*Avukat, Ankara Barosu