Nobel Barış ödüllü Tunus Türkiye’de barışın tesisi için örnek teşkil edebilir mi?
Tunus’taki süreç güçlü bir sivil toplumun demokrasinin kriz noktalarında devreye girebileceğinin en çarpıcı örneklerinden biri oldu. Nobel de bu çabaya verildi.
Hande Yalnızoğlu [email protected]
Geçtiğimiz salı günü Babylon seyircisini Tunuslu sanatçı Emel Matlouthi’nin kadife sesinin inceliğiyle emekçilere, ezilmişlere, Filistin’e adadığı protest şarkılar teslim aldı.*
Matlouthi’nin Youtube’da çok izlenen iki videosu var. Biri 2010’da uzun kıvırcık saçlarına taktığı kırmızı çiçeği ile Tunus’un meşhur Habib Bourguiba bulvarında otoriter rejime karşı eylem yapan Tunusluların arasında ‘ben hürüm, sözüm hür’ (ana horra, kelmti horra) şarkısını söylediği video.
Bir diğeri ise aynı şarkıyı 2015 Nobel Barış Ödülü’nün ‘2011 devriminden sonra ülkede katılımcı bir demokrasinin kurulmasında oynadığı belirleyici rol için’ Tunus Ulusal Diyalog Dörtlüsü’ne verildiği törende söylediği video. Matlouthi bu sefer Oslo’daki salonu dolduran yüzlerce kişiye bir senfoni orkestrası eşliğinde sesleniyor. Salondaki Tunuslular ellerinde bayraklarıyla bir zamanlar ülkede şarkıları yasaklanan Matlouthi’nin ezgilerinde sembolleşen özgürlüğü kutluyorlar.
TUNUS BİR BAŞARI HİKAYESİ Mİ?
Bir meyve satıcısının haysiyet çığlığıyla bedenini ateşe vererek başlattığı 2011 devrimin beş yıl sonrasında Tunus bir başarı hikayesi mi gerçekten? Tunuslu aktivist Amira Yahyaoui’ye göre değil. 2015’i Tunuslu gençler için korkunç bir yıl olarak tabir eden Yahyaoui, karakollarda işkence yüzünden ölümleri, marihuana kullanımı için hapse atılan yüzlerce genci ve Facebook üzerinden polisi eleştirdiği için tutuklanan insanları anlatıyor Huffington Post’taki makalesinde.
Temelinde sosyal adalet talebi olan devrimden beş yıl sonra genç işsizliği hala %30’un üstünde. Radikal terör sorunu ise gittikçe palazlanıyor; geçtiğimiz sene başkentteki Bardo Müzesi’ne yapılan İŞİD saldırısında 24 kişi öldürülmüş, turist merkezi Sousse’daki bir otel plajında 38 kişi katledilmişti. Tunus Arap ülkeleri içerisinde Suriye’ye en çok yabancı savaşçı göndermiş ülke. Terörle birlikte milli gelirin yüzde 8’ini oluşturan turizm gelirleri de düşüş göstermiş durumda.
PEKİ BAŞARI ÖYKÜSÜ NE?
Peki bunlara rağmen Tunus’taki başarı öyküsü tam olarak nedir?
1956’da Fransa’ya karşı bağımsızlık mücadelesinin liderliğini yapan ve ülkeyi Arap dünyasının en seküler dikta rejimlerinden biri haline getiren Habib Bourguiba’nın tek adam-tek parti sistemiyle yıllarca yönetilmiş bir ülke Tunus. 1987’de Bourguiba’nın yerine Fransa ve Amerika’da askeri eğitim almış ve daha sonra ulusal istihbaratın başında görev yapmış Zine el-Abidine Ben Ali geçti.
Ben Ali kendini kült bir simge halinde var ederek toplumsal ve siyasal alanı tamamen kontrol altına aldı. Müsriflikleri sıkça basına konu olan ailesinin sahip olduğu 220 şirketin ekonomik üretimin sadece yüzde 3’ünü gerçekleştirseler de özel sektör gelirlerinin yüzde 21’ini ellerinde tuttukları ortaya çıktı. Matlouthi bu dönemi şöyle anlatıyor: “Ben ve benim gibi milyonlarca Tunuslu için Tunus’ta bir gelecek yoktu. Sanat ve kültür alanında her şey ölmüştü. Herkes korkuyordu. (Rejim) bir diktatörlükten ülkedeki her şeyi kontrol eden bir mafyaya dönüşmüştü.”
Ben Ali rejimini deviren devrimden sonra Ekim 2011 seçimlerini aynı Mısır ve Fas’ta olduğu gibi Rachid Ghannouchi’nin başında olduğu İslamcı Ennahda partisi kazandı. Ennahda, diğer siyasal İslamcı gruplar gibi İran Devrimi’nin etkisiyle 1970lerin sonunda siyaset sahnesine çıkmış, fakat üyeleri Ben Ali rejimi döneminde ciddi baskı ve zulme maruz kalmıştı. 1991’de tamamen yasaklanan İslamcı hareket, 2011 devrimine kadar pasifti. Ghannouchi 20 sene Londra’da rejim muhalifliğine devam etti.
LAİK-MUHAFAZAKAR ÇATIŞMASI
2011’de geçici parlamentonun başına geçen Ennahda, kısa sürede ülkeyi laik ve muhafazakar kamplar arasında bir çatışma sürecine sürükledi. Onlarca İslamcının devrimden sonra bürokrasiye yerleştirilmesi, yapılacak yeni anayasada dinin rolü üzerine tartışmalar ve hükümet karşıtı iki muhalifin Selefi gruplar tarafından öldürülmesi ülkeyi 2013 yazında krize soktu.
Hükümet karşıtı gösteriler giderek hız kazandı. Bu sırada, Temmuz 2013’te Mısır’da Müslüman Kardeşlere karşı ordu karşı devrim yaptı. İslamcılar en önemli kalelerinde yenilmişti ve bu Tunuslu İslamcılar için de ciddi bir uyarıydı. Eski rejimin hayaletleri her an hortlayabilir, devrimi yutabilirdi.
Ve ülke tam da bir kaosa sürüklenirken siyaset dışı bir ittifak devreye girdi. Tunus Barolar Birliği, Tunus Genel İşçi Sendikası, Tunus Sanayi Ticaret ve El Sanatları Konfederasyonu, ve Tunus İnsan Hakları Savunma Ligi’nin liderleri bir araya gelerek siyasi aktörler arasında uzlaşı rolünü üstlendiler.
DÖRT GRUBUN ORTAK NOKTASI
Dört grubun ortak noktası Tunus’un otoriter rejimlerinin hak ihlallerine ve baskılarına karşı çıkmış geniş tabanlı sivil hareketler olmalarıydı. Arap dünyasının en eski hak örgütü olan Tunus İnsan Hakları Savunma Ligi 1977’den beri savunuculuğun yanında ülkede ifade özgürlüğü ve işkenceye dair sayısız rapor yayınladı. Fransa’dan bağımsızlığın kazanılmasında rol oynayan devrimciler tarafından 1946’da kurulan ve ülkenin en güçlü kurumu olarak görülen İşçi Sendikası’nın ise bugün 800,000 üyesi var.
Dörtlü ittifak önce bir Yol Haritasında anlaştı. Yeni anayasa parlamentodan geçirilecek, seçim tarihi belirlenecek ve seçime kadar bir teknokrat hükümet ülkeyi yönetecekti. Bu harita etrafında İslamcıların lideri Ghannouchi ve seküler (ve eski rejim üyelerinin içinde olduğu) Nida Tounes partisinin lideri Caid Essebsi müzakere masasına oturtuldu.
ÜÇ AY SÜREN SIKI MÜZAKERELER
İttifak üyelerinin masaya getirdiği en önemli şey senelerce sivil toplum kurumları yönetmenin getirdiği müzakere yetileriydi. Sendika lideri Abbassi’nin liderleri neredeyse üç ay boyunca 10-12 saat müzakere masasında tuttuğu söyleniyor. Sürecin sonunda Ghannouchi saygı duyulur bir tavizle Ennahda’nın seçimle kazandığı hükümet yetkisini geri verdi, Essebsi ise parlamenter sistemin devamına razı oldu. Anayasa kabul edildi ve seçimler yapıldı. Nidaa Tounes yüzde 39 oyla başa geldi, Ennahda yüzde 31’le ikinci oldu.
Tunus’taki süreç güçlü bir sivil toplumun demokrasinin kriz noktalarında devreye girebileceğinin en çarpıcı örneklerinden biri oldu. Nobel de bu çabaya verildi. Başarıda iki faktör önemliydi: baskı altındaki bir sivil alanda yıllardır örgütlenme ve savunuculuk faaliyeti gösteren kurumların liderlerinin müzakere yetisi ve bu kurumların (nispeten) bağımsızlıklarından doğan meşruiyetin getirdiği toplumsal destek. Bu kurumların da tarihleri boyunca otoriter rejimlerle yakın/uzak ilişkileri olan, birbirlerine karşıt siyaset yapan, kendi içlerinde defalarca bölünen yapılar oldukları unutulmamalı. Fakat bu kriz koşullarında birliğe engel oluşturmamış.
DEMOKRASİ İÇİN BİRLİK ÖRNEĞİ
Çok farklı tarihsel koşullarda da olsa benzer bir demokrasi krizinin bugün Türkiye’de yaşandığı söylenebilir. Gittikçe artan bir baskı altına alınsa da, sivil alanı nasıl ve ne tür ittifaklarla genişleteceğimizi konuşmanın zamanı. Yakınlarda ortaya çıkan Demokrasi için Birlik girişimi böyle bir çabaya örnek gösterilebilir.
Biliyoruz hiçbiri ak kaşık değil, çıkarlar bin bir parça ama Tunus’taki gibi milli bir sorumlulukla emek örgütleri temsilcileri, Türkiye İnsan Hakları Vakfı ve İnsan Hakları Derneği gibi hak örgütleri, TÜSİAD ve MÜSİAD gibi işverenler ve Türkiye Barolar Birliği bir masaya oturup ‘bu gidişata dur nasıl deriz’ diye bir sormayı düşünmezler mi mesela? Cansen Başaran Symes, Arzu Çerkezoğlu, Şebnem Korur Fincancı ve Metin Feyzioğlu dörtlüsü bir çay içse fena mı olur yani?
(İsimler semboliktir, temsili ve tabii ki kapsayıcı değildir...)
* Evrim Hikmet Öğüt’ün Matlouthi ile ilgili yazısı: Şarkılar da mücadele de ortak!
Referanslar
http://pitchfork.com/features/rising/9949-why-the-world-needs-emel-mathlouthis-anthems-against-the-dictatorship-machine/
http://www.huffingtonpost.com/amira-yahyaoui/tunisia-revolution-anniversary_b_8971822.html
http://www.independent.co.uk/voices/comment/rached-ghannouchi-says-he-doesn-t-want-an-islamic-state-in-tunisia-can-he-prove-his-critics-wrong-8225092.html
https://www.theguardian.com/world/2015/dec/08/tunisia-quartet-arab-spring-islamist-nobel-peace-prize