Tanrı’nın eli, görünmez el, görünmez kalp
Beyaz yakalı çetelerin batırdığı bankaların vergilerle kurtarıldığını bilmiyor Sam Gordon. O hâlâ görünmez kalbin kötüleri dışarıda bırakacağından ve görünmez elin piyasayı kötülerden temizleyeceğinden emin...
Tümdar Bender
İktisadi düşünce tarihinde Adam Smith’in “görünmez eli” kadar tartışılan çok az konu vardır. (Şöyle bir baktığımda tek bir veri tabanında “invisible hand” başlığını içeren 2,451 bilimsel makale, 633 güncel makale, 275 kitap, 64 ticari yayın buldum). Piyasanın devlet müdahalesi olmaksızın kendiliğinden dengeye gelebileceğini savunmak için Adam Smith tarafından ortaya atılan kavramı kimileri bir masal fantezisi, kimileri bilimsel bir gerçeklik kimileri de bir metafor olarak düşündü.
Aslında tanrıtanımaz David Hume ile tanışana kadar sadece Tanrı’nın eli vardı Adam Smith için.* Sonra insanı kendi çıkarları peşinde koşmaya iten görünmez bir ele dönüştü Tanrı’nın eli: “O[birey] ürünü en büyük değerde olacak biçimde yönetmekle de yalnız kendi kazancını düşünür; bunda birçok başka hallerde olduğu gibi görünmeyen bir el onu hiç aklından geçmeyen bir amacı gütmeye iter(…) Kendi çıkarı peşinden koşmakla, toplumun çıkarını çoğu zaman gerçekten onu kollamaya niyet ettiği zamandakine göre daha etkin bir şekilde kollamış olur.(1)” Bireysel günah (kendi çıkarı peşinde koşup duran insan günah işliyordu şüphesiz) kamusal bir hayra neden oluyordu yani. Kamusal faydayı artırmak için çalıştığını söyleyenler özde verimsizdi, bencil bir varlık olarak insan bütün bir toplumun çıkarını kendi çıkarına tercih edemezdi. Etmesine gerek de yoktu, herkes kendi faydasını maksimize edecek en rasyonel kararı alırsa toplumun faydası da maksimize olurdu. Bütün bunları bir ahlak filozofu olarak metodolojik bir zemine oturtup adına görünmez el diyebilirdi Adam Smith ama bireysel çıkar ile Tanrı’nın elini bir araya getiremezdi. Tanrı’nın ölmesi, homoeconomicusun doğması gerekiyordu.**
Görünmez elin ve homoeconomicusun bu sancılı doğumu tek sesli değildi: Birey davranışlarının her zaman rasyonel olamayacağı (Schumpeter), her an aksamaya meyilli piyasanın sadece devletin “görünür eli” ile dengeye getirilebileceği (Galbraith), insan davranışının Adam Smith’in kastettiği anlamda rasyonel olamayacağı, bir rasyonalite varsa onun ancak “sınırlı bir rasyonalite” olabileceği (H.Simon) gibi sesler de duyuldu. Bütün bu sesler Keynes’in estirdiği rüzgâr ile birlikte 1973 Petrol Krizine kadar katlanarak büyüdü. Herkes Keynes’in ve ardıllarının görünmez eli büktüğüne çoktan inanmıştı ama bütün liberal değerlerin özü bir kavram olarak görünmez el 1973 krizinin yarattığı ortamı hükmünü sürmek için kullandı ve Keynes tarafından alt edilmesine izin vermedi: Bütün kurumları avucunun içine aldı. Lucas, Friedman, Reagen, Thatcher gibi öncüler eşliğinde neoliberalizmin tohumlarını ekti. Ama görünmez elin bireysel çıkar ile toplumsal fayda arasındaki dengeyi sağladığına inanılmadı bir daha. Ne zaman inanılacak olsa yeni bir ekonomik kriz geldi.
Russell Roberts Bir İktisadiyat Romanı: Görünmez Kalp’i (2) bitirip 2001’de yayınladığında da işte bu türden bir kriz vardı dünyada. Görünmez elin duygusuz, katı ve mekanik varlığı toplumsal faydayı maksimize edecek koşulları 1929’dan bu yana yaratamıyordu. Ayrıca popüler kültür tarafından homoeconomicus gibi bir canavarla özdeşleştirilmişti, sert ve sevimsiz bir görüntüsü vardı. İyi kurgulanmış tutarlı bir roman bu görüntüyü tersine çevirebilirdi. Rusell Robert de öyle yaptı. Liberal bir iktisat hocası olarak kurguladığı Sam Gordan’a şunları söyletti: “İngilizce öğretmenlerinin çoğu böyledir. İş dünyasıyla ilgili bakış açını ya bir Dickens romanı veya Hollywood ya da bir televizyon şovundan ediniyorsun. Dolayısıyla iş dendiği zaman havaya zehir kusan fabrika bacaları aklına geliyor. Netameli bir iş adamı, şöyle etrafı çantalar dolusu parayla çevrili, yeni ve heyecanlı yöntemlerle müşterilerini sömürme komploları içinde ellerini ovuşturan bir tip. Popüler kültürde iş dünyası daima canavarca tasvir edilir, zira böylesi daha çok satar. İnsanlar kendilerini kurban hissetmeyi severler (...) Oysa canavar tipler genelde iş hayatında başarılı olmazlar. İyi hizmet ve düşük fiyat öneren daha nazik bir rakibin şansı daha yüksektir. Piyasanın derinliklerinde görünmez bir kalp vardır; müşteriye hizmet eden ve bunu zevkle yapan bir kalp. (3)” Bireyi kendi çıkarı peşinden koşturan görünmez el gitmiş yerine müşteriye hizmet eden ve bunu da zevkle yapan bir kalp gelmişti.
Dibe vuracağını bildikleri varlıkları müşterilerine satarak milyonlarca dolar kazanan Goldman Sachs’lı bankacıların ya da geri dönmeyeceği bilinen kredileri bütün ABD’ye saçarak kocaman bir dünya krizi yaratan Lehman Brothers’lı canavarların popüler kültür tarafından yaratılan hayali karakterler olduğunu söylüyor Sam Gordon. Böyle tipler varsa bile iş hayatında başarılı olamadıklarını söylüyor Sam Gordon. Ama dünyanın en büyük finansal krizini yaratan Wall Street’li gangsterlerin ödül primi alarak emekli olduklarını bilmiyor Sam Gordon. Beyaz yakalı çetelerin batırdığı bankaların vergilerle kurtarıldığını bilmiyor Sam Gordon. O hâlâ görünmez kalbin kötüleri dışarıda bırakacağından ve görünmez elin piyasayı kötülerden temizleyeceğinden emin...
* Hocam Özgün Burak Kaymakçı görünmez el düşüncesi ile Tanrı’nın eli arasındaki bağı David Hume’u da bağlama katarak sezdirmeseydi bu yazının konusu kendiliğinden belirmeyecekti.
** Tanrı’nın ölümü yargısıyla homoeconomicus arasındaki bağıntıyı da Özgün Burak Kaymakçı sayesinde kurduğumu belirtmem gerekir. Ayrıca hocanın homoeconomicus tanımı ufuk açıcı: sadece bugünü ve şimdiki zamanı gözetmesi bakımından ahistoric bir birey, etik yargılardan bağımsız hareket etmesi bakımından amoral bir birey, politika ile ilişkisi bakımından da apolitik bir birey.
1 Adam Smith, Milletlerin Zenginliği, S. 485, çev: Haldun Derin (İş Bankası Kültür Yayınları, 2014)
2 Russell Roberts, Bir İktisadiyat Romanı: Görünmez Kalp, S.124, çev: Mustafa Acar (Liman Kitapları, 2013)
3 A.g.e (s.124)