Atatürk bu konuda başarısız oldu
Acil, çağcıl yani devrimci bir takım düzenlemelere ihtiyaç var. Eğer Atatürkçülük ile prim yapmaya çalışanlardan değilseniz, artık anmaktan eyleme geçme vaktidir.
Orbay Soydan
Tarih 11 Temmuz 1800
Osmanlı ilim insanlarından Kethüdazade Arif Efendi tanıdıklarından birinin oğlunu münasip bir yere yerleştirmesi için ahbabı devrin şeyhülislamı Sâmânizade Ömer Hulusi Efendi’ye bir tavsiye mektubu yazar.
Ancak Şeyhülislam Ömer Hulusi Efendi’den beklemediği bir yanıt gelir: "İmtihana girsin, kazanırsa bakarız."
O dönem III. Selim 19. yüzyılda ortaya çıkan yeniliklere zemin teşkil edecek düzenlemeler yapmaktadır. Tartışılan konulardan biri müderrislik ve mülazımlığa geçiş sınavlarıdır.
Birkaç gün sonra Kethüdazade Arif Efendi, Şeyhülislam olan arkadaşını görünce hiddetle sorar: "Sen imtihanla mı bu mensuba geldin?"
Beni de der, Şeyhülislamı Hulusi Efendi: "Onun için bir türlü adam yerine koymuyorlar ya!.."
Hikayeyi bilmeyenler için özetleyeyim:
İstanbul kadılığı payesi Hüseyin Efendi’nin oğlu olan Sâmânizade Ömer Hulusi Efendi Şeyhülislamlık görevine geldikten kısa bir süre sonra, memuriyet verilirken iltimas (adam kayırma) kabul etmediğinden önce inzivaya çekilir sonra ilmiye sınıfının hoşnutsuzluğu nedeniyle azil edilir.
Bugün de ilmiye aileleri gibiyiz…
Gazete manşetlerini gözünüzün önüne getirin: Üniversite mezunu işsiz sayısı rekor kırdı… 20 bin 680 memur açıktan atandı… Yandaşa 2.1 milyar dolarlık fazladan kıyak… Birde devlet eliyle kurulan holdingleri, aile şirketlerini ve o şirketlerde torpille bir yerlere gelen yöneticileri düşünün. Kaç kişi bugün Türkiye’de ekonomik güçlüklerle karşılaşmadan baba mesleği dışında işlerde uğraşabileceğini iddia edebilir? Okullarda bile öğretmenler çocuğun adını öğrendikten sonra önce anne babasının mesleğini soruyor. Bunların Osmanlı dönemindeki babasının mesleğini devam ettiren çocuğa tanınan imtiyazlardan ne farkı var? Osmanlı’da böyle birçok köklü aile oluşmuş ve aileler arası akrabalık nedeniyle bir ilmiye ağı örülmüştü. Bu ailelerden biride Kethüdazadelerdi!
Cesaretle belirmek gerekiyor; Mustafa Kemal, Türkiye’nin bağımsız ve güçlü bir toplum olarak yaşayabilmesi için Batı uyarlığına geçişini zorunlu görse de, toplumu gelenekselden çağdaş olana yönlendirmede başarısız olmuştur. Böyle düşünüyorum çünkü; Anıtkabir, yatır, türbe ve heykeller gibi kültler arasında sıkışıp kaldık. İlahi olmasa da hala bizi kurtaracak birini bekliyoruz. En hakiki mürşit ilimden çok uzaktayız. Kurtuluşu yanlış yerlerde yahut kişilerde arıyoruz.
Size bir hikaye daha anlatayım…
Rivayete göre Abdülhamit bir gün, aynı zamanda hususi doktoru olan Etfal hastanesi başhekimi İbrahim Paşa’yı Yıldız Sarayı’nda bir odaya götürür.
İbrahim paşanın o vakte kadar görmediği bu odanın duvarının bir tarafında Mithat Paşa’nın öbür tarafında Namık Kemal’in resimleri asılıdır.
Abdülhamit, paşaya bu resimleri göstererek: "Tanıdın mı?" der.
Vaziyetin ciddiyetini anlayan İbrahim Paşa belaya bulaşmamak için: “Hayır!” demeye mecbur kalır. Abdülhamit “iyi bak!” deyince “bunu tanıdım: Namık Kemal” ötekini tanımadığını söyler.
Abdülhamit: “O da Mithat Paşadır” dedikten sonra şunu ilave eder: “Hürriyet’e çalışanlar içinde bu ikisi samimi idi. Ziya Paşa ve diğerleri menfaatperest adamlardı.”
Gerçekten de tarih menfaatperest insanların sözde kahramanlıklarıyla doludur. Atatürk gibi gerçek kahramanların sayısı ise çok azdır.
Tarih 20 Mayıs 1878
Bir grup asi korku içinde yaşamaktansa Abdülhamit’i devirmek ve iktidarı ele geçirmek için plan yapar.
Asiler önce Nakşined Kalfa tarafından padişahının halefinin iç çamaşırlarını çeşitli yollardan saray dışına çıkarır ve nefesi kuvvetli hocalar tarafından bu çamaşırları okutur, üfletir, tütsületir. Hintli Baldırı Kara hoca, Çırağan Sarayı tarafına ulaşacak biçimde nefesler… Bunlarla da yetinmeyen darbe komitesinin yöneticileri Silivrikapı’daki Elekli Baba türbesini ziyaret edip elek çevirirler. Elek istedikleri biçimde dönünce darbenin başarıyla gerçekleşeceğine artık hiç kuşkuları kalmaz ve harekete geçerler.
Fakat Padişah darbe komitesinden daha rasyonel düşündüğü ve gerekli önemleri aldığı için komite yöneticileri zaptiyeler tarafından hemen yakalanır. Ayrıca padişahın akli dengesi yerinde olmayan halefi asileri karşısında görünce panikler ve asilerle gitmeyi reddeder. Bunun üzerine olay yerine gelen Beşiktaş Polis Karakolu komutanı Yedisekiz Hasan Paşa tarafından, asilerin liderleri kafasına aldığı bir darbeyle olay yerinde öldürülür.
Kimdi bu asiler? V. Murad’ı tahta geçirmek için Çırağan Sarayı’nı basan Abdülhamid’in karşıtları Ali Suavi ve beraberindekiler tabii.
Ali Suavi, Sultan Abdülaziz döneminde Yeni Osmanlıcılar ile birlikte Paris ve Londra’da bulunmuş. Hükümet aleyhine yazılar yazmış, gazete çıkarmıştı. Yurda ancak Abdülhamit’in tahta çıkmasından sonra dönmüştü. Bir süre Galatasaray Lisesi’nde müdürlük yapmış, ancak işsiz kaldıktan sonra birkaç yüz kişiyi örgütleyip Çırağan Sarayı’nı basarak, Abdülhamid’i tahtan indirmeye çalışmıştı.
Şerif Mardin Osmanlı Düşüncesinin Doğuşu kitabında, Yeni Osmanlıcıların bu hareketlerini “Yeni Osmanlılar hiç bir zaman, özgür bir birey tanımı yapmadılar, bireyi isyana ya da başkaldırıya teşvik etmediler, buna karşılık her fırsatta ideallerini devletin acil menfaatleri için fedaya hazır olduklarını açıkladılar.” şeklinde yorumluyor. Ayrıca zamanı geldiğinde hemen hemen hepsi yüksek memurluklara atandılar. Bu tür ödüllendirmeleri seve seve kabul ettiler ve padişaha biat ettiler.
Günümüzde her fırsatta AKP Hükümeti'ne destek verdiklerini ve hayatlarının en mutlu dönemlerini geçirdiklerini belirten Aydınlıkçıların bugünkü durumu bu asilere benzemektedir.
Onlar desteklerini suna dursun Atatürk’ün temelini attığı Yeni Türkiye’nin temelleri çıtırdamaya başladı. Çünkü devletlerin kişi dokunulmazlığını sağlamak, konut dokunulmazlığını sağlamak, haberleşme ve seyahat hürriyetini sağlamak, toplumun huzur ve güvenliğini sağlamak, kişilerin din ve vicdan hürriyetini sağlamak, seçme ve seçilme haklarını vatandaşa tanımak ve adaleti toplum içinde tesis etmek gibi çok temel görevleri vardır. Bu görevler bizimde anayasamızda devletin görevleri yani varlık nedeni olarak belirtilmiştir. Devletin görevlerine karşılık vatandaşlarında vergi vermek, askerlik yapmak gibi ödevleri vardır. Ama bugün devlet görevlerini yapmaktan çok uzaktadır.
Kanıt ararsanız; şort giyen kıza dayak atan kişinin serbest bırakılmasına, gazetelerin ve internet sitelerinin kapatılmasına, milletvekili tutuklamalarına, zorla yaşadıkları evlerden edilen Tarlabaşı ve Sulukule’deki insanların yaşadıklarına ve adamına göre karar veren hukuk sistemimize bakabilirsiniz.
Tüm bunları hâlâ görmezlikten geliyor ya da destekliyorsanız toplum olarak bir sorunumuz var demektir. Çünkü Roland Barthes her ideolojinin kültürel bir ifade olduğunu ve her kültürel ifadenin bir ideolojiyi yansıttığını belirtiyor. Osmanlı devlet adamlarından Sait Halim Paşa ise bu durumu: “Abdülhamid dünyaya gelmemiş olsaydı, yine kendi çağdaşları bir Abdülhamid’in meydana gelmesine sebebiyet vereceklerdi” şeklinde açıklıyor.
Hal böyleyken, Atatürk toplumu geleneksel olandan çağdaş olana yönlendirme amacına ulaşamamış demektir. Atatürk’ü anarken bunun yarım kalan bir görev olduğunu bilmeliyiz.
Bunu nasıl tamamlayacağımıza gelince; Bunun için önce toplumsal mutabakat şart. Sonra, Atatürk’ün siyasal, toplumsal, hukuk, eğitim ve ekonomi alanında yaptıklarına bakmak gerekiyor.
Bugün de sorun yaşadığımız yerler aynı, acil çağcıl yani devrimci bir takım düzenlemelere ihtiyaç var. Eğer Atatürkçülük ile prim yapmaya çalışanlardan değilseniz, bunu kabul edersiniz. Artık anmaktan eyleme geçme vaktidir.