Osman Bey ve Trump!
Osmanlı demek daha az vergi ile daha az angarya ve görece daha adil bir yönetim demekti. Ne zaman bunlardan vazgeçildi, mezhepçi politikalar ve birden fazla cephede savaş başladı, onlar da tarih sahnesinden çekildi gitti. AK Parti'nin ilk zamanlarına uzanalım. Ne farkları vardı Osman Bey'den?
Tom Zerekk
Osmanlı ortaya çıkışı, örgütlenişi ve gelişimi ile tüm dünyayı şaşkınlığa ve korkuya boğmuştur. O zaman çok önem atfedilen, belli bir asalete dayanmamaları hele, daha da kafa karıştırmıştır. Ama sonuçta Batı, bildiğimiz Batı, tüm dünyayı anlamaya ve sömürmeye karar verip, bunun entelektüel alt yapısını oluşturma gayretine düşüp de, Doğu’ya yüzünü döndüğünde ilk onu, yani Osmanlı’yı görmüş, kötüsü daha ağırlıklı olmakla birlikte, ne varsa onun üzerinden hesap görmeye başlamıştır.
Biz de kimine göre şans, kimine göre şanssızlık olarak kabul edilen bir gerçeğin bugünkü tahayyülü olarak, onlarla soydaşız. Bu tabiatıyla bizde üstünlük taslama ile aşağılık kompleksi arasında gidip gediğimiz bir hodri meydan yaratmıştır. Daha birkaç yıl öncesine kadar bir gol attığımız an “Avrupa Avrupa duy sesimizi” dedirten de işte bu arada kalmışlıktır. Bir yanda dünyayı kılıcı ile titretmiş, tarihin şahit olduğu en büyük “medeniyet” in kurucusu ataların evlatları bizler öbür yandan yıllarca hükmümüz altında yaşamış keferenin 30 centine muhtaç bir hayat açmazı. Neyse bilmediğimiz şeyler değil.
Osmanlı’nın bu kendine has -ki gerçekten ön yargısız Osmanlı’yı inceleyen herkes Osmanlı’daki özgünlükleri çok rahat görebilir- gerçekliği ve başarısı, Osmanlı bittikten sonra anlamaya çalışanların kafasını epeyce meşgul etmiştir. Sonra, hâlâ günümüzde Osmanlı uzmanlarının en çok tartıştığı temel argüman olan “gaza”, “gazi” tezi öne sürülmüştür.
Basitçe Osmanlı’yı çağdaşı diğer Anadolu beyliklerinden ayırıp, öne çıkmasına ve imparatorluk haline gelmesine neden olan esas temel farklılığın, Osmanlı’nın “gaza” ideolojisini, büyüme ve gelişimde temel bir ideoloji olarak belirlemesi, bu matematikle ve pratikle diğerlerinden farklı olduğu ortaya atılmıştır. -Alın size bir ironi daha: Bugün AK Parti başta olmak üzere Türkiye’deki Türk- İslam damarının en büyük besin kaynağı olan bu ideoloji, bir Alman olan Paul Wittek tarafından dile getirilmiştir. Haybeden Rektör olan ya da kafasında fesle Hindistan maymunu gibi ciyaklayan saygıdeğer çok bilmiş abilerin peşinden gittiği de bu ideolojidir işte.-
Fakat aklı başında birçok araştırmacı, tarihçi ki bunların arasında tarihçilerin duayeni Halil İnalcık vardır, bu işin bu kadar basit olmayacağını bilmişlerdir. “Gaza” faktörlerden biri olabilirdi çünkü diğer beyliklerde hele hele ünlü Aydınoğullarında, Menteşeoğullarında bu daha geleneksel ve agresif biçimde uygulanıyordu. Neyse çok dağılmayalım. Bana göre ise illede bir şeyle açıklayacaksak bu gelişimi, ki hayatta ne kadar bir şeyle büyük bir gelişim açıklanır o ayrı bir tartışma ama- olayı şurada aramak lazım:
Âşıkpaşazâde başta Halil İnalcık olmak üzere Osmanlı tarihi ile uğraşanların, Osmanlı’nın kuruluş ve gelişim yılları ile demek daha doğru olur, en önemsediği tarihçidir. Şöyle ki. Her ne kadar Osmanlı kendi tarihini yaratma gereğini kurulduktan 150-200 yıl sonra saray eliyle oluşturmaya karar vermiş, ve Âşıkpaşazâde de aynı dönemler yazmışsa da, Âşıkpaşazâde’nin isim verdiği ve Orhan döneminde yaşamış bir Fakıh’ın oğlu bir kaynağı vardır- Yahşi Fakih’in Menâkıbnâmesi-. Halil İnalcık yaptığı karşılaştırılmalı araştırmalarında buradaki anlatılanların ciddiye alınması gerektiğini kanıtlamıştır. Âşıkpaşazâde tarihinde ilginç bir anekdot vardır.
Osman Bey ilk büyük gazasını gerçekleştirip ilk hisarı fethettiğinde- Belirtmekte fayda var ilk fetih iddia edildiği yahut sonradan dizayn edildiği şekilde Hristiyanlara karşı değil yine Müslüman olan Germiyan Beyliğinin elindeki bir hisara karşı gerçekleştirilmiştir.- kardeşi ile bir diyalog geçer aralarında. Sorar Osman Bey kardeşine, buraları idare etmek için, ne yapmak lazım, kardeşi tam bir göçebe kültürü örneği ile cevap verir: yakıp yıkalım kırıp geçelim, yani korku ile idare edip yağma ile geçinelim der kısaca, ama bir devlet adamı ve vizyon sahibi Osman Bey ona karşı çıkıp tersini önerir, onlara sahip çıkıp, mutlu ve huzurlu olmalarını sağlamayı, vergi alarak devleti kurmak gerektiğini ifade eder. Ve aynen de öyle olmuştur. Milliyetçilerin abartmaları bir yana gerçekten bir çok kale, kale kumandanlarının aksine halk tarafından kapılarına Osmanlı’ya gönüllü açmışlardır. Osmanlı demek daha az vergi ile daha az angarya ve görece daha adil bir yönetim demekti. Ve başlarda da bu böyleydi. İşte Osmanlı’nın başarısının sırrı burada. Zaten ne zaman bunlardan vazgeçildi, mezhepçi politikalar ve birden fazla cephede savaş, zamanın ruhuna ayak uyduramama başladı, onlar da tarih sahnesinden çekildi gitti.
Şimdi eğri oturup doğru konuşalım. AK Partinin ilk zamanlarına uzanalım. Ne farkları vardı Osman Beyden. Türkiye AK Partinin ilk iktidar yılları kadar liberal ve özgürlükçü bir hükümeti ne zaman görmüştü. Görmemişti. Neydi hayatımız. Kötünün iyisini seçmeye mecbur bir git gel. Artık aynı tipleri, aynı cümleleri ve hatta aynı yalanları görmekten bıkıp usanmış bir halk yığını. İnsanların en korktukları ama bir o kadarda en çok istedikleri şeydir değişim. Korkarlar ama içgüdüsel olarak bunu arzularlar. AK Parti tam da bu ihtiyaca cevap vermişti. Diğerlerinden farklıydı. Diğerlerinin bozuk plak gibi takıldığı şeylerin dışında vaatlerle geliyordu. Ülkenin en kangren olmuş konuları ile ilgili dönemin koşullarında suç sayılabilecek çıkışlar yapabiliyordu. Ama başta basın olmak üzere ülkenin seçkin kadroları, ülkeyi idare eden bürokrat çeteleri, ordu, onları aşağılıyor, yerden yere vuruyordu. Sessizce olanları izleyen ve kaale alınmayan yığınlar sandıkta bastı tokadı.
AK Parti en başta ne yaptı aynı Osman Bey gibi baktı olaylara. Sonra güçlendi. Güçlendi. Ve baktı ki yıllarca gözünde büyüttüğü T.C aslında iskambil kağıdından bir kale.- bu arada belirtmeden geçemeyeceğim Osmanlı haklı olarak karşısında bin yaşından büyük, efsanelere, masallara, şarkılara ve akıllara hegemonyasını kurmuş Roma ile karşı karşıyaydı. Onun kâğıttan bir kale olduğunu anlaması uzun sürmedi ve bu onun başarısı oldu. Zaten Anadolu’nun fethi Balkanlardan sonradır.-
Sonra ne oldu, değişim diye gelenler kendi statükolarının derdine düştüler. O zaman suç sayılanlar bugün daha beter suç unsuru haline geldi. İnşaat ya Resul Allah’la idare edebildikleri kadar edecekler ama sonuç kaçınılmaz olarak, daha önce aldatıldıkları için değişim uğruna AK Partiye oy vermişler soracak nerede değişim diye? Belki de aynı baştan hikâye dönmeye devam edecek.
Peki ne alakası var Trump’la diyebilirsiniz. Allah aşkına bizde yıllarca Demirel’i gördük orada Bush’u, biz Ecevit’i gördük orada Clinton’u. Bizim Adalet partisi onların Cumhuriyetçileri, bizim CHP onların Demokratları oldu. Demokratlar geldi iktidara ne değişti. Obama siyahlar için ne yaptı? Oysa insanlar Obama ile ilgili radikal bir karar vermişlerdi, siyahi ve sosyal adalet diyen bir başkan getirerek. Asker göndermeyeceğim, olanları çekeceğim diyen bir başkan. Ne oldu. Önce çekti sonra işini İŞİD gibi kanlı örgütlerle görmeye yeltendi, onu da eline yüzüne bulaştırdı. Siyahların ağırlıkta olduğu eyaletlerde Trump’ın daha fazla oy almasının kıyameti farikası burada. O siyahlar Trump’la kendilerini aldatmış Obama’ya cevap verdiler. Trump her Cumhuriyetçinin aklındakini diline getirdi o kadar. Yeni bir şey söylemedi ama yeni bir şey yaptı. Dürüst oldu en azından. Asıl yalancı Obama'ydı ve o itici gülümsemesi ile herkese sevgi dağıtan Clinton. Basının açık açık Clinton tarafında tavır alması da geri tepti aynı bizdeki 2002 seçimlerinde olduğu gibi. Halklar artık kendilerine “mal” muamelesi yapılmasından hoşnut olmuyorlar ve kendilerinden beklenen, kendilerine dayatılan tercih baskılarına da aşırılıkla cevap veriyorlar. Bakın Bretix’e. O kadar baskı olmasaydı normalde sokaktaki 10 İngiliz’den 4’ünün umursamadığı bir oylama birden nereye geldi.
Ne mi anlatmaya çalışıyorum.
Obama’nın gelişi ile AK Partinin gelişinin arka plan alt yapısı aynı dinamiklere dayanıyordu ve hayal kırıklığına uğrayan halk sadece Trump’u seçerek beklenmeyen bir cevap vermekle kalmadı dahası 1944’den beri ABD’nin en güçlü Başkanını seçti. Senato ve Meclis ’de Cumhuriyetçilerde. Bu bir.
Trump’un gelmesi değişim vaadi ile gelmiş ve renginden dolayı hâlâ ABD’nin en büyük radikal adımı sayılabilecek Obama, kendinden beklenenleri gerçekleştirmeyince halk ona en ağır şekilde cevap vererek, dalga geçercesine, ırkçı, kaba, vergi kaçakçısı, kadın ve yabancı düşmanı, kültürsüz, görgüsüz birini tercih ederek- öyle ki Trump sadece demokratlara karşı değil kendi partisinin ağır toplarına karşı bile mücadele etmek zorunda kaldı- yine değişim dedi. Bu iki.
Şimdi siz bizle kıyaslayın. Hangi noktayız. Birincisi mi ikincisi mi?
* Osman Bey’in lakaplarından biri de Kara Osman’dı. Biline…