Geçip giderken...

Benim kadar az, yoğun ama hesaplı Cohen dinleyen biri yoktur sanırım. Bir kere hoşlandığım bir kıza senin erkeğinim deme cesaretini bulmuştum kendimde, sırf zamanında Cohen böyle parça yaptı diye.

Google Haberlere Abone ol

Hakan Vreskala

Hiç Cohen dinlemediğimi söyleyerek başlamalıyım sanırım. Sabah öldüğü haberini aldığımda herhangi bir insanın kaybından daha fazla etkilenmedim o anda. Ama etrafımda değer verdiğim herkes, aynı dertlere ortak hissettiğim, her konuda dert yoldaşı olan insanları paramparça görünce ben de çok istedim perişan olmak. Saçma ve insani bir refleks ya da bir müzisyen kompleksi belki ama dışında nasıl kaldım diye bile düşündüm. Hatta belki çok büyük ayinimsi bu duygu beni etkiledi. Bir insanın yaratıcılığına duyulan sevgi beni hep etkilemiştir.

Yapamadım ve kendimi rutin nevrotik kısır döngü gereği Trump, Tayyip, Trump'ın karısı ve Obama'nın sempatik fotolarından oluşan karma bir sosyal medya türlüsüne teslim ettim. Arada sürekli Cohen linkleri dolaşıyordu haliyle. Biraz da hınçla bastım ilk elime geçene. Famous Blue Raincoat. 'Aaa bir dakka, ben de Cohen biliyormuşum' diye ufak bir mutlu oldum. Ufak ufak sözlerine bile eşlik etmeye başladım. Bana son yıllarda kelime kelime sözleri ezberleten şarkı sayısı çok yok , artık 17 yaşımda olmamamla da ilintisi var tabii.

Hafızam beni lise 2'ye kadar götürdü. Sevgilinin evi uzak. Sevgilinin ailesi gayet anlayışlı, bir şekilde akşam 21.00'a kadar Karşıyaka'da takılmaya izin almışız ama ev kuş uçmaz kervan geçmez bir yerde. Adına Mavişehir diyolar (İzmirliler kahkahalarını kendine saklayabilir). Halbuki 4 apartman, niye buraya isim verilmiş ki... Karşıyaka bitiyor Mavişehir denen 4 apartman başlıyor. Sevgiliyi bıraktık, elimde bir Sony Walkman, pilleri bitmek üzere, yanımda 3 şarjör kaset. Köpek seslerini bastırsın diye Tiamat dinliyorum. Köpek sesleri bitmeden piller bitti, kahretsin. Babamın Sanayi Sitesi'ndeki dükkanından arakladığım el radyosunu alıyorum. Niyeyse eve yürünecek. Para mı yok, sevdiğim beni mi sevmiyor, isyanım dünyaya mı bilemiyorum şu an. Ama ayakkabıdaki delikten sol çorabıma sızan ıslaklık bile ufak bir haz veriyor. 90'ların sonundaki her İzmirli rockçu gibi Radyoaktif'i açıyorum. Bir mektuptan bahsediyorlar, biri birine kazık atmış, aldatmalar falan. Çok büyük duygular, ben daha küçüklerin adamıyım o ara. Sert gitar riffleri, maksimal davul partisyonları demo kayıtlı punk grupları. Neyse bas sesli bir adam mektubu şarkı gibi okudu, tane tane... Her şeyi anladım. İngilizce bildiğime çok sevindiğimi hatırlıyorum. Sadece temiz gitar var ; distortion yok, her şeyi duyuyorum. İlk defa adamakıllı bir parçanın sözlerine odaklandığımı hatırlıyorum. Vahşi bir zevk aldım. Her anını yakaladım şarkının. Aldatılmamışım ama öyle hissediyorum. Parçadaki her duygu bütünlüğünün üzerime sindiğini hatırlıyorum.

O geceki iç bunaltımın soundtrack'i. Uzun uzun övdüler adamı. Kulağıma yapıştırdım radyoyu, çok rüzgar var ve ben Bayraklı'dayım. Islaklık sol çorabımı eline geçirdi, paçalar savunmada. Vay be bu nasıl bir şey derken kendi kendime, günün birinde müzik yapacaksam söze de asılmak gerekiyor falan dediğimi hatırlar oldum. Ardından Everybody Knows gelmişti sanırım. Evet ya evet! Herkes biliyor, söyle ya söyle. Adam resmen oyun hileli diyor, isyanımı ne kadar da güzel anlattın. Kendi kendime küçük küçük patlamalar yaşıyorum. Radyoaktif zaten zayıf frekans, bir de acayip yerlerden geçiyorum, köpek mi ararsın otoban gürültüsü mü... Frekans kesiliyor, koşuyorum, duruyorum... Kulaklıklar, kulağıma bastırmaktan kızardı falan. Ulan kimse benim kadar savaşmadı şu adamı şu an dinlemek için. Kapatınca yalnızlık, korku ve ıslak sol ayak gerçeği beni geriyor. Allah'tan Radyoaktif'te yayın saati gerginliği yok, Hades'in Çığlığı sabah kadar. Onlar çaldı ben dinledim. Diğer parçalar hatırımda kalmadı. Meğer bu adam ablamın sürekli dinlediği Hallelujah'ı da söyleyen adammış. Halbuki o dinlerken ne dalga geçerdim, 'Bizim gericiler bitti şimdi Amerikan dincisiyle mi uğraşıyoruz' demiştim. 'Amerikalı değil o salak' demişti. Ben de, 'İngiliz herhalde...' falan demiştim.

Benim kadar az, yoğun ama hesaplı Cohen dinleyen biri yoktur sanırım. Bir kere hoşlandığım bir kıza senin erkeğinim deme cesaretini bulmuştum kendimde, sırf zamanında Cohen böyle parça yaptı diye. Ya da elveda demenin yordamı olduğunu hatırlatmıştım, bir 'gidene ' How to say good bye ile.

"Geçip Gidiyoruz" ve "Misafirler " çoktan gitti. "Herkes Biliyor", oyun hileli dediğin gibi ve sen hazırsın "Daha Karanlık İstiyorsun".

Hazırsın...

Sağ ol abi her şey için.