Pratik başkanlık tarifi
Her ülke kafasına göre bir başkanlık sistemi yaratabiliyor. Sizler de evinizde kendi başkanlık sisteminizi kolayca yapabilirsiniz. Ülke canım sonuçta ne olacak, bir şekilde yönetilir…
Tuba Torun*
Bazı güçler başkanlık meselesini tekrar konuşmamızı istiyor, zira sanırım korktuğumuz an geldi, o halde biz de konuşalım. Bu konuda, istenileni yapmamak, hiçbir şekilde yazmamak/konuşmamak elbette bir seçenek; fakat yine de, her daim bilgiden yana olmuş ve bilginin eninde sonunda galip geleceğine inanmış biri olarak, bildiğim kadarını paylaşmayı tercih eder ve başkalarına da öneririm.
AKP, iktidarı boyunca başkanlık sistemi yanlısı olduğunu saklamadı ve bir şekilde zaman zaman dile getirerek konuyu zihinlerde canlı tuttu. Özellikle 2015 yılı ve bilhassa seçim sonrası başkanlık ve yeni anayasa tartışmalarıyla geçti. 15 Temmuz ile konunun bir süre üzeri örtüldü ve nihayet OHAL’in ikinci yarısıyla birlikte, muhalif kesim acıdan ve umutsuzluktan yılmışken ve ister adanmış ister muhalif olsun herkesin beyni artık uyuşmuşken çanlar başkanlık için tekrar çaldı.
MEKSİKA TİPİ: DİKTATÖRLÜĞÜN ‘BİR TIK ALTI’
Bu başkanlık ülkenin beyin kıvrımlarına doz doz zerk edildi. Hoş, bu yöntem her meselede uygulandı, uygulanmakta. Uyanıklığını daha ziyade ‘kolay olan’ için kullanmayı tercih eden ve henüz olgunlaşmamış bir demokrasi bilincine haiz bir ülke için, yöntemin son derece başarılı olduğunu kabul etmek gerek. Yoksa her konuda halkın anlayacağı dilden konuşan bir cumhurbaşkanının, birkaç vakit evvel ‘Meksika tipi başkanlık’tan dem vurması bana kalırsa pek de rastlantısal bir söylem değil. Kısacası cumhurbaşkanı, bu başkanlık tipinin açıklanmasını/tartışılmasını istiyor, ortamı ufak ufak ısıtıyor. Zira, bu Meksika tipi başkanlık diktatörlüğün ‘bir tık altı’ diyebileceğimiz, oldukça sert bir sistem ve cumhurbaşkanı iktidara oy veren kesime güveniyor, muhalefetin şiddetle karşı çıkacağı bu öneriyi bu kesimin daha da sahipleneceğinden emin.
ŞİMDİYİ MUMLA ARARIZ
Daha evvel birkaç yerde dile getirdiğim ve artık herkesin diline pelesenk olmuş bir gerçek var ki o da; Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın fiili olarak zaten başkanlık sistemini hayata geçirmiş olduğu, şimdiki handikapın yalnızca bu fiili durumu anayasal bir zemine oturtmak olduğu gerçeği. Fakat şunu baştan söyleyebilirim; eğer ki bu yasal zemin Meksika tipi bir başkanlık rejimi olacaksa, demokrasi namına şimdiki günlerimizi dahi mumla arayacağımız kuşkusuz. Gelecek sistemin Meksika tipi başkanlık olacağı, hatta daha evvel de zikredildiği üzere ortaya karışık pratik Türk tipi bir başkanlık rejimi yaratılacağı; çünkü maazallah Meksika tipi başkanlıkta bir miktar demokratik yanlar olduğundan, bize de geçebileceği, bu sebeple böyle enteresan, oryantal, hafif mistik, biraz geriden gelen bir tat olacağı aşikar. Zira, hepimizin bildiği üzere; ABD tipi başkanlık gelecek olsa Cumhurbaşkanı Erdoğan şimdiki mevcut durumu korumayı tercih eder. Yani, Cumhurbaşkanı Erdoğan –farkındaysanız artık iktidar partisi bile demiyorum- zaten daha geniş yetkiler elde etmek için başkanlık sisteminin gelmesini istiyor ve elbette kendisine en geniş yetkileri veren sistemi gündeme getiriyor.
‘MUTLAK İKTİDAR MUTLAK YOZLAŞTIRIR’
Hemen bu noktada, hani olur ya bu yazıyı iktidarı destekleyen biri de okursa eğer, Lord Acton’ın ünlü sözünü hatırlatmak isterim: “İktidar yozlaştırır, mutlak iktidar mutlak yozlaştırır”
Meksika tipi başkanlık, hatta AKP’nin önerisi Türk tipi başkanlık demek de mutlak iktidar demek. Bunu ABD’de uygulanan başkanlık sistemiyle kıyaslayarak anlatmak istiyorum. Neden bu ikisi? Çünkü dünyada toplam 59 ülkede başkanlık sitemi var. Bunların yalnızca üç ya da dördü tam demokratik. Ve hatta, nevi şahsına münhasır bir tam demokratik başkanlık rejimi olan ve bunu da son derece iyi uygulayan tek ülke ABD. Meksika ise, başkanlık sistemi namına verilebilecek en kötü örneklerden biri.
TARTIŞMAK BİLE HATA
Bir kere şunu mutlaka belirtmek isterim; yukarıda da belirttiğim gibi esasında bizim bu başkanlık meselesini konuşmamız dahi doğru değil. ‘Hangi başkanlık sistemi daha iyi?’ tartışması kesinlikle uzak durulması gereken bir tutum. Demokrasi kırıntılarının yerden toplandığı bir ülke olarak, böylesine kaotik bir dönemde takınmamız gereken tek tutum, kati surette bu tarz bir tartışmaya girmeksizin, yeni rejim ve anayasa önerisini reddetmektir. Benim bu iki sistemi kıyaslayarak yapmak istediğim ise; başkanlık rejimini ve iktidarın kendisini asli kurucu iktidar yerine koyarak –ki bu da apayrı bir yazı konusu- yeni bir anayasa yapma girişimini reddetmenin yanı sıra, önerilen Meksika tipinden kellice Türk tipi başkanlık sisteminin ne derece korkunç bir sistem olduğunu ortaya koymaktır.
SINIRSIZ GÜÇ GÜÇ DEĞİLDİR
Öncelikle; eğer siz ülkenize başkanlık sistemini getirmek; fakat bu esnada ülkede tam demokrasi olsun, insan-çevre-hayvan vs. her türlü haklar da zeval görmesin istiyorsanız, son derece sağlam bir denge-denetleme mekanizması kurmak ve kurduğunuz bu mekanizmayı da yüzde 100 işletmek zorundasınız. Zira, şunu unutmayalım, bizler toplum olarak, halk olarak devlet denilen sonradan oluşturulmuş yapıya, bir anlaşma yaparak çok ciddi yetkiler verdik. Lakin bu yetkileri bizi ezsin, yok etsin, hırpalasın, aç bıraksın işsiz bıraksın, öldürsün, egosunu tatmin etsin diye değil, bilakis bizim daha iyi şartlarda yaşamamızı sağlasın, toplum içerisinde karmaşa çıktığında bunu düzeltsin huzuru sağlasın ve daha bir sürü güzel şey olsun diye verdik. Kısacası, aslında ‘devleti biz yarattık’. Tüm dünyada olduğu gibi. Fakat; devlete verdiğimiz bu yetkiler, çok sağlam bir mekanizmayla denetlenmezse, devlet elindeki bu büyük güçle bizi pare pare eder. Lord Acton’ın sözünü hatırlayın.
ÜÇ ERKİN TEK ELDE TOPLANMASI
Bu denge-denetim mekanizmasının iyi işlemesi, yasama-yürütme-yargı denilen üç ayağın birbirinden tamamen bağımsız olması ve birbirini kontrol etmesi ile mümkündür. Eğer ki, herhangi ikisi, tek elde toplanırsa orda ayaklardan biri kırılmış demektir ve o masa devrilir. Yani orada artık demokrasiden bahsedemeyiz ve diktatörlüğü konuşmaya başlayabiliriz. Üçünün tek elde toplanması zaten tabiri caizse ‘tanrı olmak’ anlamına geliyor ki, konumuz dahi olamaz.
Şimdi bu basit mantıkla yola çıkarak karşılaştırmamızı yapalım:
- ABD başkanlık sisteminde, Temsilciler Meclisi’nin iki, başkanın dört, Senato’nun altı yıllık görev süresi vardır. Meksika başkanlık sisteminde ise, yine iki meclis vardır (ama Türk sistemi için esinlenilen ise tek meclis) ve hem meclisin, hem başkanın görev süresi altı yıldır.
Şimdi bu basit mantıkla yola çıkarak karşılaştırmamızı yapalım: ABD başkanlık sisteminde iki meclis bulunur. Bu iki meclis aynı konu hakkında farklı farklı kararlar alabilir. Örneğin, ABD’de bir yasa teklifinin nasıl yasalaştığına ilişkin süreci okusanız, o kadar uzun bir süreç ki, sıkılıp okumayı bırakırsınız, o derece kontrollü ilerleyen bir sistem. Ayrıca meclis seçimleri ile başkan seçimi ayrı zamanlarda yapılır, böylece başkan meclisteki ağırlıklı partiden olmayabilir. Bu da ekstra bir denetim mekanizması demektir. Ayrıca, meclis seçimleri iki yıl gibi kısa bir sürede yinelenir ki, halkın meclisten memnun kalmaması halinde kısa sürede değişim yapılabilsin. Meksika’da da çift meclisli sistem var; fakat AKP bu kısmı beğenmemiş olsa gerek, önerisinde tek meclis var. Zaten geçenlerde cumhurbaşkanı da açık beyan verdi, tek meclis istediklerine dair. Neyse, bununla birlikte; meclis seçimi başkan seçimiyle aynı anda gerçekleşsin diyorlar. Bu da, başkanın meclisteki ağırlıklı partinin destekleyeceği kişi olacağı anlamına geliyor. Yani bir nevi, yasama ile yürütme aynı elde toplanıyor. Ne demiştik yukarıda; üç kuvvetten ikisi tek elde toplanırsa orada artık demokrasiden bahsedemeyiz, başka bir şeyden bahsederiz. Hele ki, bir de veto yetkisi varsa, ki var, tadından yenmez. Süre olarak da altı yıl. Yani bir seçtiniz mi, altı yıl artık ölseniz de, bitseniz de birliktesiniz.
- ABD başkanlık sisteminde; yumuşak partiler, parti içi demokrasi, ön seçim, zayıf disiplin sistemi, dar bölge seçim sistemi var. Meksika tipinden kellice Türk tipimsi öneri ise şöyle; katı partiler, lider sultası, merkezden aday belirleme, katı disiplin sistemi, geniş bölge seçim sistemi.
Açıklama: Yumuşak parti demek, seçim zamanı ortaya çıkan, seçim sonrasında ortadan kaybolan, dolayısıyla parti taraftarlığını sürekli gündemde tutmayan, hatta seçim sonrası partilerin binalarının bile ortadan kalktığı, dolayısıyla parti için disiplin sisteminin de zayıf olduğu bir yapı demek. Tabii, bu bize fazlaca yabancı bir durum, ilk etapta başkanlık sistemine karşı olanlar için dahi kulağa garip gelen bir tanım. Fakat üzerine biraz düşününce esasında ciddi artıları olduğunu anlıyorsunuz. Ön seçim; keza, parti içi demokrasiyi artıran bir sistem biliyorsunuz. Dar bölge seçim sistemi ise, merkeziyetçi sistemden uzaklaşmış, dar bir alanda yönetimi hedefleyen, dolayısıyla kesinlikle daha demokratik bir sistem. Elbette iktidarın önerisi tam aksi.
- ABD başkanlık sisteminde; fesih ve erken seçim mekanizması yok. Öneride ise var.
Açıklama: ABD’de fesih ve erken seçim mekanizması yok, böylece yürütme yasamayı beğenmediğinde feshedip seçime gidemez. Ama zaten Meksika tipimsi Türk karmasında da, meclis çoğunluğu başkanın partisinden olunca, fesih mekanizması varmış, yokmuş çok da farketmiyor bana kalırsa. Bu yemek oldu sana bir bulamaç.
- ABD başkanlık sisteminde; başkanlık kararnamesi yok, Meksika tipinde var.
Açıklama: Başkanın kararname çıkarabilmesi demek bir nevi yasama yetkisine sahip olması demek. Hatta bir nevi değil, direk öyle. Her daim OHAL, her daim KHK gibi düşünün.
- ABD başkanlık sisteminde; başkanın üst düzey bürokrat ve yargıç atamaları Senato onayına tabi. Meksika tipinde, başkan üst düzey bürokrat ve yargıç atamalarını tek başına yapıyor. Gerçi Meksika’da başkan bir tek başyargıç seçiminde Senato’nun onayını alıyor ama bizde Senato olmayacağı için, tek meclis olacağı için, bu kısmı unutalım. Her şeyi, herkesi başkan seçecek. Düşünsenize Başkanın yardımcısı bile olmayacak çünkü Meksika tipi bunu gerektirir.
Açıklama: Burada açıklanacak bir şey yok, gayet açık diye düşünüyorum.
- ABD başkanlık sisteminde; federal sistem ve güçlü yerel yönetimler var. Diğerinde ise; güçlü bir üniter yapı.
Açıklama: Federal sistem, ülkenin bir kısım federe bölgelere ayrılması ve her bir bölgenin kendi sistemini kurmasıdır. Tüm bu bölgeler de neticede bir merkeze bağlıdır. Federal sistem her daim daha demokratik olandır. Burada yerel yönetimler ve halkın iradesi etkin ve güçlüdür çünkü. Tek bir merkezden tepeden inme direktiflerle yönetilmezsiniz. Her bir bölgenin merkezdekinden farklı zamanlarda yapılan bir seçim sistemi, hatta farklı birer anayasası vardır. Fakat üniter yapıda; tüm ülke tek bir noktadan yönetilir. Burada yalnızca şu örneği vermek istiyorum; Hitler, iktidara geldiğinde ilk işi, ülkeyi üniter yapıya çevirmek oldu.
Bu noktada, Türkiye’deki durum biraz karışık. Zira, iktidar üniter yapıyı kabullendirmek için, Kürt meselesini öne sürecek ve kullanacaktır diye düşünüyorum. Bu da artık yurttaşlarımızın takdirine kalmış.
Biraz uzun oldu fakat affola. Ancak bu kadar özet hale getirebildim. Ciltlerce kitapla ancak açıklanabilecek, temel hukuki ve siyasi konulardan biri neticede. Fakat, çok da gerekli değil demek ki, ki her ülke kafasına göre bir başkanlık sistemi yaratabiliyor. Sizler de evinizde kendi başkanlık sisteminizi kolayca yapabilirsiniz. Ülke canım sonuçta ne olacak, bir şekilde yönetilir, yeter ki egonuz sağ olsun…
* İstanbul Barosu Avukatı, insan hakları aktivisti