AB’siz İngiltere’nin Körfez’de yeni sömürgecilik dansı
Körfez’le ilişkiler Brexit sonrası İngiltere’nin dış politika stratejileriyle ilgili önemli ipuçları veriyor. Ticaretin en ön planda olduğu, bunun savunma ve güvenlik vaatleriyle takas edildiği, tarihi sömürge bağlarının siyasal diskurda tekrar dolaşıma sokulduğu, Amerika’yla ayrışmaların göze alındığı ve insan hakları-demokrasi gündeminin son sıralarda olduğu bir dış politika.
Hande Yalnızoğlu [email protected]
Geçtiğimiz hafta Guardian gazetesi İngiltere’nin önemli düşünce kuruluşlarından Uluslararası Stratejik Çalışmalar Enstitüsü’nün (International Institute for Strategic Studies - IISS) Bahreyn kraliyet ailesinden 5 sene için 25 milyon pound bağış aldığını ortaya çıkardı. Bağış, IISS’in Bahreyn’in başkenti Manama’daki ofisinin ve Manama Diyaloğu adıyla her yıl yapılan Ortadoğu’nun en büyük savunma ve güvenlik konferansının giderleri için verilmişti. Taraflar anlaşmayı kesinlikle gizli tutmak için bir de protokol imzalamışlardı.
Guardian haberi yaptığı gün İngiltere Başbakanı Theresa May Bahreyn’deydi ve Brexit sonrası ticaret ve güvenlik konularını konuşmak üzere Suudi Arabistan, Bahreyn, Umman, Kuveyt, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin liderleriyle yemek yiyordu. Ertesi gün Körfez İşbirliği Konseyi toplantısına katılan ilk kadın olma şerefine nail olacaktı. Birkaç gün sonra, 9-11 Aralık arasında ise bu seneki Manama Diyaloğu toplantısı yapıldı, buraya da İngiltere Dışişleri Bakanı Boris Johnson katılarak konferansın ana konuşmasını yaptı.
PETROL ANLAŞMALARI GARANTİYE ALINDI
Bahreyn, Sünni Al Khalifa ailesinin çoğunluğu Şii olan bir nüfusu monarşiyle yönettiği Körfez ülkesi. İngiltere ile olan yakın ilişkileri 19. yüzyıl sonunda İngiltere’nin Hindistan ticaret yollarını korumak için Basra Körfezine nüfuzuyla başladı, dış ilişkileri tamamen İngiliz kontrolüne girdi. Aynı hikaye Katar, Abu Dhabi, Dubai (sonradan Birleşik Arap Emirlikleri) gibi küçük Körfez ülkelerinin tamamı için geçerli. İngiltere, bu ülkelere İran ve Suudi Arabistan’a karşı koruma sağladı, böylece kârlı petrol anlaşmalarını da garanti altına almış oldu.
1970lerde Körfez ülkeleri İngiltere’nin ekonomik sebeplerle bölgedeki varlığını daha fazla devam ettirememesi sonucu bağımsızlıklarını kazandı. Soğuk Savaş ile birlikte Amerika’nın bölgeye nüfuzu arttı ve Bahreyn 1995’te ABD donanması Beşinci Filo’ya ev sahipliği yapmaya başladı. Amerika’nın bölgedeki müttefiki Suudi Arabistan da en yakın finansal ve askeri destekçisi haline geldi.
YÜZLERCE KİŞİ VATANDAŞLIKTAN ÇIKARILDI
Arap Baharı’yla birlikte 2011 yılında Bahreyn’de de demokrasi talebiyle Sünni ve Şii grupların ortak katılımıyla gösteriler yapılmış, bunlar Suudi rejiminin desteğiyle sert şekilde bastırılmıştı. O günden beri insan hakları savunucuları ve monarşi karşıtı muhalefet ciddi baskı altında. Haziran 2016’da ülkenin muhalefet partisi Al Wefaq terör ve aşırıcılığa destek vermek suçlamasıyla kapatıldı. Yüzlerce kişi devlete sadakatsizlikten vatandaşlıktan çıkarıldı.
İngiltere’deki insan hakları grupları tarafından Theresa May’e, ziyaretinde, Bahreyn’in demokrasi ve insan hakları meselelerini gündeme getirmesi için ciddi baskı yapıldı. Ancak bunun olmuş olma ihtimali çok şüpheli. Sebebini ise Boris Johnson Manama’daki konuşmasında çok net açıkladı: “İngiltere Süveyş’in doğusuna geri dönüyor” – ticari ve askeri açıdan.
TİCARETE KARŞILIK SAVUNMA VAADİ
War on Want adlı İngiliz kuruluşun ‘Basra Körfezi’nde Yeni İngiliz Sömürgeciliği’ raporuna göre İngiltere bir süredir Körfez’deki askeri ve ticari etkisini arttırmayı hedefliyor. AB’den çıkış özellikle ticari açıdan arayışları hızlandırdı. İngiltere artacak – petrol dahil – ticarete tarihte olduğu gibi Körfez’i savunma vaadiyle karşılık veriyor.
Sürecin ilk aşaması 2014’de Bahreyn’de İngiliz savaş gemilerinin bulunacağı yeni bir askeri üs kurulması için yapılan anlaşmaydı. İngiltere Körfez’in istikrarını korumak için 15 milyon poundluk maliyeti Bahreyn tarafından karşılanacak üs için imzayı attı.
Bu ay ise Theresa May Manama’da “zor zamanlarda en eski ve güvenilir arkadaşlarınıza dönersiniz” diyerek İran’ın bölge için yarattığı tehlikenin bilincinde olduğunu ve güvenliklerini korumak için önümüzdeki 10 senede 3 milyar poundluk savunma harcaması yapacaklarını açıkladı.
DIŞA KARŞI SİLAH, İÇ MUHALEFETE KARŞI EĞİTİM
İş ticaret ve askeri üslerle bitmiyor. War on Want raporunda İngiltere’nin Körfez’deki otoriter rejimlerin devamlılığını sağlamak üzere son yıllarda bölgeye ithal ettiği savaş uçağı, silah, her tür savunma sanayi teknolojisi, göz yaşartıcı gaz bombaları gibi malzemelerin yanında iç muhalefeti bastırmak için rejimlerin ordu ve polislerine de İngiliz akademilerinde eğitim verdiği anlatılıyor.
İngiltere’nin Körfez’e dönüşünün koordinasyonunu ise istihbarat ile savunma dairelerinden katılımla 2015’de kurulmuş ‘Körfez Strateji Birimi’ koordine ediyor. Özellikle İskoç Ulusal Partisi’nin ısrarlı soruları üzerine hükümet konuya dair 19 Ekim 2016’da resmi açıklama yapmış. Burada birimin ‘hükümetin Körfez ülkeleriyle ilişkilerini stratejik vizyon çerçevesinde koordine ettiği’, bir askeri ve üç sivil personelden oluştuğu ve 2016-17 arasında 423 bin pound bütçesi olduğu açıklanıyor. Bu birimin geçen hafta tam kadro Manama’da bulunduğu tahmin edilebilir.
YILDIZLAR GEÇİDİ
Aldığı bağışlara rağmen tarafsızlık iddiasındaki IISS’in toplantısının diğer katılımcıları da İngiltere (ve Batı)-Körfez stratejik işbirliği çerçevesinde itinayla seçilmiş bir yıldızlar geçidi adeta. Açılış seansını Suudi Prensi Turki al Faisal, İran karşıtı eski Irak Başbakan Yardımcısı Ayad Allawi ve eski CIA Başkanı David Petraeus yapıyor. Mevcut Amerikan Savunma Bakanı Ashton Carter, Suudi Arabistan’ın Yemen’de desteklediği Başkan Yardımcısı Ali Mohsen Al Ahmar ve Beşar Esad karşıtı Suriye Ulusal Koalisyonu eski Başkanı Hadi Al Bahra gibi üst düzey yetkililer panellerin konuşmacıları. Bahreyn haber kaynaklarından görüldüğü kadarıyla MİT Müsteşarı Hakan Fidan da konferans sırasında Manama’daymış ve Bahreyn Kralı ile bir görüşme yapmış.
NÜKLEER ANLAŞMAYA KARŞILIK YEMEN
Toplantının temsil ettiği Körfez’deki Sünni bloku için son dönemlerin en kötü haberi Batılı müttefiklerinin İran nükleer anlaşmasıydı. Böylece İran’ın bölgede etkisini arttırmasından dehşete düşen Suudi Arabistan’ı küstürmemek için Yemen kurban verildi. 2015 başından beri ülkede İran destekli Houthilere karşı Suudi Arabistan Batı desteğiyle Sünni grupları destekliyor. Gazeteci Ghaith Abul Ahad, Guardian’da savaşı betimlediği 9 Aralık tarihli yazısında Suudilerin yanında İngiliz askeri danışmanlar olduğunu yazdı. Dünya kamuoyunun gündemine hiç giremeyen bu savaşta 10,000 kişi hayatını kaybetti ve 3 milyon insan yerinden edildi. Hastaneler, düğünler, pazarlar Suudi uçaklarıyla bombalandı.
Yemen’deki hava bombardımanı başladığından beri İngiltere’nin Suudi Arabistan’a 3 milyar poundluk uçak, insansız hava aracı, tank, füze ve bomba sattığı biliniyor. İngiliz Independent gazetesinde May’ın Körfez ziyaretiyle ilgili bir yazı kaleme alan Matthew Norman “Müşterinizin kim olacağı konusunda seçici olursanız dünyanın en büyük ikinci silah satıcısı olamazsınız” diyerek durumu özetlemiş.
OBAMA 115 MİLYAR DOLARLA TARİHE GEÇTİ
Başkan Obama ise Suudilere 115 milyar dolarlık savunma ekipmanı ve eğitimi sağlayarak tarihe geçti. Buna rağmen bu hafta insan hakları grupları ve Kongre’den gelen baskılar sonucunda umut verici ama çok gecikmiş ve yetersiz bir kararla Amerika Suudilere ‘bazı’ silah satışlarını durdurma kararı aldı.
Buna rağmen Theresa May Amerika’nın kararına cevaben “Yemen’deki müdahale Birleşmiş Milletler tarafından yürütülmektedir. Suudi Arabistan’la ilişkilerimiz var – Körfez’in güvenliği bizim için önemli. Suudilerle istihbarat ve terör konusundaki işbirliğimizin İngiltere’de yüzlerce hayatı kurtardığını hatırlatmak isterim” dedi ve silah satışlarını durdurmayacaklarını ima etmiş oldu.
TRUMP NÜKLEER ANLAŞMAYI İPTAL ETSE BİLE
Kısacası tarihi müttefikler İngiltere ve Amerika’nın Ortadoğu’daki bazı stratejik meselelerde yolları ayrılıyor gibi görünüyor. İngiltere Amerika’ya rağmen şimdilik Suudi Arabistan’a arkasını dönmüyor. Benzer bir ayrışma yakın dönemde İran için de görülebilir. Yeni Başkan Trump’ın İran nükleer anlaşmasını iptal edebileceğine dair verdiği sinyallere rağmen Theresa May Körfez liderlerine İngiltere’nin anlaşmadan vazgeçmeyeceğini söyledi. Ne de olsa İran da AB’den çıkacak İngiltere için ciddi bir ticaret kapısı.
Körfez’le ilişkiler Brexit sonrası İngiltere’nin dış politika stratejileriyle ilgili önemli ipuçları veriyor. Ticaretin en ön planda olduğu, bunun savunma ve güvenlik vaatleriyle takas edildiği, tarihi sömürge bağlarının siyasal diskurda tekrar dolaşıma sokulduğu, en önemli müttefik Amerika’yla ayrışmaların göze alındığı ve insan hakları ve demokrasi gündeminin son sıralarda olduğu bir dış politika.
Boris Johnson’ın Manama konuşmasıyla bitirelim. “Sizin güvenliğiniz bizim güvenliğimizdir” diyor Körfez liderlerine Johnson, “her yere tekrar Britanya bayrağını çekemeyiz tabii – zaten bunu kimse istemiyor – ama Bahreyn’deki deniz üssümüzü tekrar açıyoruz, Körfez Savunma Birliği’ni Dubai’ye yerleştirdik, Birleşik Arap Emirlikleri’ndeki hava üssümüz birliklerimize ev sahipliği yapıyor ve Umman’da İngiliz ordusu bir bölgesel askeri eğitim merkezi kuruyor.”
Sonra 1968’de İngiltere’nin Körfez’den çekilme kararını aldığı soğuk geceyi hatırlatıyor Johnson. “Süveyş’in doğusundan çekilme kararı bir hataydı” diyor sonra, “ve şimdi bu kararı geri almak istiyoruz”.
Kaynaklar
http://www.reuters.com/article/us-usa-saudiarabia-yemen-exclusive-idUSKBN1421UK