Azınlıkların göçe zorlanması
İlk göç hareketleri ve Türkiye’den ilk göç yollarına çıkanlar azınlıklar ve gayrimüslimlerdir. Azınlıkların göç hareketi sadece İstanbul’la da sınırı değildir. Anadolu’nun birçok şehrinde bu olgu yaşanır bu dönemde.
Hasan Kaya
Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yıllarında ulusal bir devlet kurma çabaları, aşırı milliyetçiliği körüklemiş ve yaşanan mali sorunlar aşırılıklara varan uygulamaları gündeme getirmiştir. “1938-1940 yıllarında azınlıkları terörize eden "Vatandaş Türkçe Konuş" kampanyaları” [1] gibi uygulamalarla halkın da gayrimüslimlere tepkilerinin oluşmasına neden olunmuştur. Bu ve buna benzer olaylardan dolayı kısmi göçler de yaşanmıştır. Bu kısmi göçlerden başka toplu göçlerde yaşanmıştır.
“1932'de çıkan bir kanunla, emek-yoğun bazı işlerde sadece Türk olanların çalışması kararı alındı. Bu işler amelelik, kapıcılık, garsonluk, hademelik türünden işlerdi. Kentlere göçü hızlandıracak ve burjuvaziye ucuz işgücü sağlayacak bu karar nedeniyle 35 bin Rum Türkiye'yi terk etti.” [2]
İlk göç hareketleri ve Türkiye’den ilk göç yollarına çıkanlar azınlıklar ve gayrimüslimlerdir. Azınlıkların göç hareketi sadece İstanbul’la da sınırı değildir. Anadolu’nun birçok şehrinde bu olgu yaşanır bu dönemde. Azınlıklara ve gayrimüslimlere yönelik birçok saldırı olur. İkinci Dünya Savaşı yıllarında Şükrü Saraçoğlu hükümeti döneminde Almanya’ya yakın bir politika izlenir. Nazi Almanya’sındaki birçok uygulama hayata geçirilir. Varlık vergisi de bu uygulamalardan biridir. Azınlıklara yönelik bu ağır uygulama daha çok Yahudileri hedef alır. Azınlıklara ve gayrimüslimlere yönelik saldırılar, 1955 yılında doruk noktasına ulaşır. Tarihe 6-7 Eylül olayları olarak geçen bu olay Türkiye’nin yüz karası olarak kalır. “6 ve 7 Eylül günü olanların ardından İstanbul'da 279 gün sürecek sıkıyönetim ilan edilir. 27 Mayıs 1960'ta Başbakan Adnan Menderes ve Demokrat Partililer Yassıada'da yargılandılar. Davada, bu iki gün boyunca olanların bilançosu şu rakamlarla açıklandı: 3 ölü, 30 yaralı; 73 kilise, 8 ayazma, 2 manastır, 1 fabrika, 3.584'ü Rumlar’a ait olmak üzere, 5.538 ev ve dükkân... Yargılama sürecinde, Selanik’te Atatürk’ün evinin bombalanmasının bir tertip olduğu açığa çıkar... Çıkar ama ne fayda. Yüzyıllarca bir arada yaşayan İstanbulluların neredeyse tamamına yakını artık göç etmiştir.” [3]
Yaşanan bu acı olaylardan çok da ders çıkartılmaz. Bu acı olayların üzerinden daha çok geçmeden, Kıbrıs da yaşanan gerginlik bahane edilerek”, 1964'te 12 bin Yunan pasaportlu Rum sınır dışı edildi. Oysa onların Türkiye'de kalması kararı 1930'da Atatürk ve Venizelos tarafından imzalanan bir anlaşmayla garanti altına alınmıştı. Bu insanların da gitmesiyle Türkiye'den ayrılanların sayısı 40 bini buldu. Bu insanların bütün mal varlıklarına, bankalardaki paralarına el kondu. Sadece 20 kilo kişisel eşya ve 22 dolar da para götürmelerine izin verildi.” [4]
Yukarıda da belirtiğimiz gibi olaylar İstanbul ve Rumlarla sınırlı kalmaz ve Anadolu’nun birçok şehrinde ve değişik azınlıklara karşı sürer. “1955'te 6-7 Eylül Olayları sonrasında Katolik Gürcüler batı ülkelerine göç ettikleri için bir "Gürcü cemaati" kalmamıştır. Batı'ya göç etmelerinden önce 10 bini aşkın Gürcü'den 500 kadarının kaldığı sanılmaktadır.” [5] Karadeniz Bölgesindeki çok sayıdaki Rum, Gürcü bugün artık yoktur. Aynı şekilde Doğu ve Güney Doğudaki Ermenilerle, Ege ve Akdeniz’deki Rumlar da artık yoklar. Hepsi bu toprakların yerlisi olan bu halklar ya göç etmiş ya da göçe zorlanmıştır.
Anadolu ve Yukarı Mezopotamya'nın en eski inançlarından biri olan Ezidilik üzerine çok şey bilmiyoruz. Ancak 1980’li yıllarda başlayan ve hızla gelişen bölgedeki dini akımlar yüzyıllardır baskı görmüş Ezidileri vatanlarından etmeyi başardı. “Ulaşılabilen az sayıdaki kaynaktan, bu cemaatin, zaman zaman uğradıkları baskılar nedeniyle yaşadıkları topraklardan, dünyanın değişik yörelerine göç etmiş olduklarını öğreniyoruz. Müslümanlar tarafından ehl-i kitap kabul edilmeyen Ezidiler, Müslüman Kürtler de dâhil olmak üzere pek çok kesim tarafından baskı görmüşler. Türkiye’de 1985 yılındaki nüfus sayımına göre 22 000 kadar olan Ezidi nüfustan bahsedilirken, bugün 450 kişiden bahsedilmektedir. Dünyada ise toplam 150 000 kadar Ezidi olduğu sanılmaktadır. Türkiye’de yaşayanlar Siirt, Batman, Mardin, Nusaybin, Urfa, Hakkâri, Viranşehir ve Midyat’ta yerleşiktirler.” [6]
Öteden beri bir din olarak kabul görmeyen ve diğer dinlerden misyonerlerin ısrarla kazanmaya çalıştıkları Ezidiler de göç yollarında karşılaştığımız topluluklardan biri. “Diyarbakır’ın Batman ilçesindeki 24 Ezidi köyü adeta bir hayalet kasaba görünümünde. Gençlerin çoğu ya Almanya’ya ya da Hollanda’ya gitmiş. Kalan Ezidi köylüleri ise geçimlerini oğullarının gönderdikleri parayla sağlıyor. 24 köyde yaklaşık 80 Ezidi yaşıyor." [7]
Yine bu bölgenin en eski haklarından olduğu bilinen Süryaniler de, artık çok az sayıda, bu bölgede yaşamaktadırlar. Özellikle 1980’den sonra göç yollarında gördüğümüz bir topluluk da Süryanilerdir. Öncelikle İstanbul’a göçen Süryaniler şimdilerde Avrupa’nın değişik ülkelerinde, yoğunlukla da İsveç’te yaşamaktadırlar. Tanıdığımız bir Süryani dostumuzun memleketi olan Midyat’ı terk ediş nedeni olarak; artan dini gericiliğin gündelik yaşamda oluşturduğu zorluklar olduğunu anlatması bizi hem utandırmış hem de bu durumdan sonsuz bir üzüntü duymuştuk.
Binlerce yıllık tarihi içinde bütün bu halkların ve inançların bir arada kardeşçe yaşamasının olanaksızlaşması, birbirine bu tahammülsüzlük Anadolu’nun bin bir renkten oluşan mozaiğinin bozulması, renklerini yitirmesi ve sonuçta siyah beyaz kalması anlamına gelmekte.
Kaynakça
[1] Radikal Gazetesi 5 Aralık 1999
[2] Radikal Gazetesi 5 Aralık 1999
[3] Zip İstanbul Dergisi, Sayı 112, 01 Mayıs – 16 Mayıs
[4] Radikal Gazetesi 5 Aralık 1999
[5] Devrimci Demokrasi, Yıl: 1 Sayı:15 16–30 Eylül 2001 15 Günlük Siyasi Gazete
[6] Sema Onurlu, Mozaik
[7] Ece Bilgin, Milliyet Yaşam 13 Ekim 2000