Astana ve Kürdler
Sürekli, muhatap devletlerin “ iç meselesi” olarak uluslar arası zeminden uzak tutulmaya itinayla uğraşılan Kürd Meselesi'nin böylesi bir platformda gündeme getirilmesi Kürdler için hayati bir öneme sahip.
Hatice Özhan
Suriye savaşına siyasi çözüm getirmek amacıyla garantör ülkeler Suriye, İran ve Türkiye öncülüğünde Kazakistan'ın başkenti Astana'da çözüm görüşmelerinin gerçekleştirilmesi planlanıyor. 23 Ocak'ta yapılması planlanan Astana görüşmelerine, İran'ın sesli itirazlarına rağmen ABD'nin de davet edilmesi bekleniyor. Rusya Dış İlişkiler Bakanı Sergey Lavrov'un “Rusya, Türkiye ve İran imzalanan ateşkes anlaşmasının garantörleri olarak Astana’da düzenlenecek görüşmelere BM ve ABD’nin yeni yönetiminin temsilcilerini davet etmeyi doğru buluyoruz” sözlerinden Trump'un yerinin rezerve edildiği anlaşılıyor. Nihayetinde Suriye savaşını askeri ve siyasi bakımdan yönlendirme kudretini elinde bulunduran ABD'nin yerinin Astana'da olmayacağını düşünmek bir uzak ihtimaldir. Bu çok aktörlü Astana masasında, Suriye'nin siyasi geleceğine dair tartışmaların çok hararetli bir atmosferde yürütüleceği öngörülebilir. Lakin o da, Astana Cenevre'nin akıbetine uğramazsa eğer ki?
DEJA VE MU?
Suriye krizine çözümü hedefleyen bir girişim olarak gerçekleştirilmesi planlanan ancak akamete uğrayan Cenevre görüşmeleri henüz zihinlerde tazeliğini koruyor. Daha öncekileri 2012, 2014 yıllarında gerçekleştirilmesi planlanan Cenevre görüşmeleri uzlaşmazlıklar yüzünden durdurulmuş, başarısızlıklarla sonuçlanmıştı. 2016'daki Cenevre III görüşmelerinin akıbeti de farksız olmadı. BM nezdinde gerçekleşen Suriye hükümeti ve Suriyeli muhalif gruplar arasındaki dolaylı müzakerelerin, resmi olarak 1 Şubat 2016 tarihinde başlanması düşünülürken, bu da uzlaşmazlıklar nedeniyle 25 şubat 2016 tarihine kadar geçici olarak durdurulma kararına bağlanmıştı. Askıya alınan Cenevre III’ün, 2017 itibariyle askıdan Astana olarak indirildiğine şahit olduğumuz bugünlerde, ilgili aktörlerin aralarındaki ihtilafların ve çekincelerin farklı nüshalarıyla yaşanıyor olduğunu görüyoruz. Bu durum da ister istemez "Yeni bir Cenevre mi?" sorusunu akıllara getiriyor. Bu soruyu anlam dünyasına göre özetvari yanıtlayan Rusya Başkanlık Sarayı Kremlin’in resmi sözcüsü Dmitry Peskov, Astana’nın Cenevre'nin alternatifi değil, bu görüşmelerin devamı olduğunu belirtmişti. "Cenevre'den bozma Astana'nın" aynı akamete uğramaması Suriye'nin içerisine girdiği girdaptan bir an önce kurtulması için tüm gerçek/çi barış yanlılarının nihai talebidir elbette ki! Ancak Cenevre sürecinde baş gösteren homurdanmaları Astana sürecinde de duyuyor olmak tansiyonun ineceğine dair umutlara gölge düşürüyor. Özellikle de Kürdler'le aynı masayı paylaşmak istemeyen Ankara'dan yükselen itiraz sesleri "Yeni bir Cenevre mi?" sorusundan "Yeni bir Cenevre olacak!" yargısını doğurttu doğrusu.
ASTANA'DA KÜRD MESELESİ'Nİ DİLE GETİRMEK
Ulusal ve uluslar arası politikasını Kürd fobisince yönlendiren Türkiye tarafından ENKS'nin Astana'daki görüşmelere davet edilmesi önemli bir gelişme olarak karşılanmayacak gibi de değil. 9 Ocak’ta Ankara’da yapılan istişare toplantısından sonra Türkiye Hükümeti yetkilileri tarafından ENKS’nin Astana’daki görüşmelere davet edilmesi hem Türkiye'nin hazım sorununa iyi gelebilir hem de Kürdler açısından da bir fırsat niteliğinde. Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu Başkan Yardımcısı ve Suriye Kürd Ulusal Konseyi (ENKS) üyesi Abdulhakim Beşar ismi geçen isimlerden biri. Beşar’ın yanı sıra görüşmelere muhalefet heyeti içinde ENKS Başkanı İbrahim Bıro ve danışman sıfatıyla Avukat Derviş Mirkan da katılacak. Türkiye'nin "Aşil topuğu" demek olan Kürdler açısından Astana'da bulunmak, uluslar arası bir platformu kendileri için bir ifade kanalına dönüştürmeleri bakımından önemli. Abdulhakim Beşar’ın Astana’ya Kürdler bağlamında biçtiği anlam bu bakımdan çok önemli. “Görüşmelerde siyasi sorunlar da konuşulursa Kürd Meselesi’ni gündeme getireceğiz” diyen Beşar'ın sözleri Kürd Meselesi ile ilgili objektif bir hakikati hatırlatmak için bir vesile. Kürd Meselesi'nin sadece sorunun yaşanıldığı ülke sınırları ve aktörleri ile sınırlı tutularak aşınılmaya çalışılması, meselenin uluslar arasılaştırılmaması, Batı Kamuoyunun gündeminde "terör" etiketiyle anlaşılıyor ve algılanıyor olması, sorunun ciddi uluslar arası platformlarda dile getirilmemesiyle de çok ilgilidir.
Sürekli, muhatap devletlerin “ iç meselesi” olarak uluslar arası zeminden uzak tutulmaya itinayla uğraşılan Kürd Meselesi'nin böylesi bir platformda gündeme getirilmesi Kürdler için hayati bir öneme sahip. Bundan 100 sene önce uluslar arası bir müdahaleyle bölünmeye uğrayan Kürdistan Meselesi'nin, Kürd Meselesi adı altında bugünkü travmatik boyutu alması, soruna ta baştan bir uluslar arası sorun olma özelliği yükler. 1920’lerde Milletler Cemiyeti döneminde Büyük Britanya ve Fransa ile Türkiye Cumhuriyeti ve İran Şahlığı eliyle oluşturulan, Sykes-Picot anlaşmasıyla Kürdistan’ın bölünmesiyle sonuçlanan düzen tıkırında işleyerek bugüne kadar geldi. Kürd Meselesi sadece, Kürdler'in teritoryal olarak muhatap oldukları devletlerin bir “iç meselesi” çehresine mahkum edildi. Halbuki Kürd Meselesi ne sadece Türkiye’nin ne sadece İran’ın ne de sadece Irak'ın meselesidir. Türkiye’deki Kürd siyasal hareketinin de diline pelesenk ettiği, siyasetine giydirdiği bu çehre yüzünden Kürd Meselesi uluslar arası zeminden daha da çok uzak tutuldu. Astana'da Kürd Meselesi'nin gündeme getirilmesi demek Kürd aktörlerce ihmal edilen bu alanın bir nebze de olsa durdurulması demektir. Umarım Astana ve benzeri ileriki süreçler Kürdlerce değerlendirilebilinir!