'Kokteyl anayasa'

Önerilen anayasa değişikliği cumhurbaşkanlığı veya başkanlık herhangi bir sistemi içermemektedir. Esasen bir 'sistem' niteliği bulunmadığı gibi, 82 anayasasının temel sistematiği bile yok edilmektedir. Bu anlamda Türkiye bir 'anayasasızlaşma' süreci içine girmektedir. Değişiklik bu haliyle kabul edildiği taktirde, 82 anayasası bir anayasa olmaktan çıkacak, bir 'talimatname' olacaktır.

Google Haberlere Abone ol

Orhan Gazi Ertekin

Türkiye anayasacılık tarihinin en “ucube” değişiklik girişimi ile karşı karşıya bulunuyoruz. Sadece genel anayasalar tarihi bakımından değil AKP’nin anayasacılık süreci açısından da değişiklik önerisi “akıl” ile savunulamayacak kadar absürd olduğu gibi AKP de dahil olmak üzere Türkiye’nin iktidar ilişkilerindeki ideolojik ve politik tarafların temel çıkarları bakımından da işlevsel ve rasyonel değildir. Böyle bir değişikliği ister AKP’li, ister MHP’li, isterse CHP ve HDP’li olsun “aklı başında” hiçbir kimsenin savunabilmesi mümkün değildir. Şimdilik kısaca şöyle özetleyelim: Bir defa değişiklik önerisi anayasal içerik yönünden absürd, anayasal gündem yönünden şaşkın ve anayasal güç ilişkilerine müdahale bakımından ise irrasyonel bir öneridir. Zamansızdır, anlamsızdır ve işlevsizdir. Dahasını da söyleyelim: Türkiye’nin kurumlarını, birikimlerini, tecrübelerini, halkını, meclisini, yargısını, hukukunu da aşağılamaktadır…

Şöyle açalım;

ANAYASALARIN İÇERİK, GÜNDEM VE HEDEFİ

Her anayasa veya anayasa değişikliği üç temel unsur yönünden değerlendirilebilir. Birincisi anayasal önerinin içeriği, ikincisi iktidardaki güç çatışmalarının seviyesi ve üçüncüsü ise iktidar ilişkilerine belirli bir yön verilmesi hedefi bakımından değerlendirilebilir.

ANAYASAL İÇERİK

Önerilen anayasa değişikliği Cumhurbaşkanlığı veya başkanlık herhangi bir sistemi içermemektedir. Esasen bir “sistem” niteliği bulunmadığı gibi 82 anayasasının temel sistematiği bile yok edilmektedir. Bu anlamda Türkiye bir “anayasasızlaşma” süreci içine girmektedir. Değişiklik bu haliyle kabul edildiği taktirde 82 anayasası bir anayasa olmaktan çıkacak bir “talimatname” olacaktır. Bunu şundan dolayı söylüyoruz: Anayasalar görev, yetki ve sorumluluk tanımlarında daima bir “çokbaşlılık” temeli üzerine kurulmuşlardır ve izin, onama, seçimler vb. gibi yollarla devlet kurumlarında çoklu ve karşılıklı bir faaliyet ve denetim alanını harekete geçirirler. Bu anlamda çokbaşlılık anayasaların şikâyet edilen değil, övülen nitelikleridir. Anayasal sistemdeki “çokbaşlılık” şikâyeti ile yeni bir düzenleme yapmak anayasanın anayasa olmak niteliğini yok etmek anlamına gelir.

Diğer yandan bu anayasa değişikliği önerisi bir “kokteyl anayasa” yolunu açmaktadır. Birbirinden farklı sistemler olan başkancı Amerikan ve yarı başkancı Fransız ve parlamenter sistemlerin yürütme lehine unsurları alınmış ve tam bir kokteyl anayasal sistem haline getirilmek istenmiştir. Bellidir ki bu kokteylin alkol oranı çok abartılmadan savunulabilmesi pek mümkün görünmemektedir. Buradan da değişiklik önerisinin İslamcılar tarafından yapılmadığını çıkartmaya hakkımız vardır sanırım…

ANAYASAL GÜNDEM

Türkiye, iktidar ilişkilerinde belirli bir stabilizasyon sağlanmaması anlamında bir anayasa gündemi içinde de değildir. Politik şiddetin en yaygın dönemini yaşadığımız gibi Ortadoğunun geniş kesimlerini bağlayan bir savaşlar ve içsavaşlar sürecinin de tam ortasında bulunuyoruz. Türkiye, etnik-kültürel ayrımların giderek keskinleşmesi açısından bir “Balkanlaşma”, politik şiddetin yaygın ve kitlesel olarak kullanılması anlamında “Iraklaşma”, iç savaşın yoğunlaşması anlamında “Lübnanlaşma” ve konvansiyonel savaşın yeniden üretiminin ardülkesi olmak bakımından ise “Pakistanlaşma” sürecini bir arada ve bir bütün olarak yaşamaktadır. Bu durum siyasal ve toplumsal merkezin giderek dağılmakta olduğunu gösterdiği gibi iktidar ilişkilerinde de belirgin ve kalıcı bir denge ve uzlaşmanın bulunmadığı anlamına gelir. Anayasacılık tarihi göstermektedir ki böyle bir politik anda bir anayasa yapılamaz, esaslı bir hükümet değişikliği gerçekleştirilemez. Nitekim olağanüstü halin halen yürürlükte olması da bu gerçeğin açık bir ilanıdır…

Bu noktada yeni anayasa yapımı bakımından bir başka tarihsel gerçek de şudur: Anayasalar veya esaslı anayasa değişikliği süreçleri gerçekte ileriye doğru değil geriye doğru yapılırlar ve esas olarak bir geçmiş iktidar dönüşümünün ilanı anlamına gelmektedirler. Ortada hala iktidar çatışmasının olduğu bir dönemde yapılan anayasaların hiçbir anlamı ve işlevi olmaz. Böyle dönemlerde anayasa yazmak anayasa yapmak anlamına gelmez. Anayasal tarih bunu göstermektedir. Bu itibarla bu anayasa değişikliği absürddür. Ve son olarak şu da eklenmelidir ki Lübnanlaşma, Pakistanlaşma, balkanlaşma vb. gibi tehlikeleri yaşayan bir ülkede “Cumhurbaşkanlığı” merkezli değil “meclis” merkezli hükümet modellerini tarihsel bir zorunluluk arz etmektedir.

ANAYASAL HEDEF

Ve gelelim anayasal hedef meselesine. AKP, kendi tarihinin dördüncü büyük anayasal değişiklik girişimiyle yola çıkmıştır. İlk üç önerinin fiyasko ile sonuçlandığını bir kenara kaydetmekte fayda vardır.

İlk öneri AKP’nin 2002-2004 arasında o dönemin geleneksel iktidar merkezinde kendisine Avrupa mevzuatı ile yer açma çabası söz konusuyken, 2007’deki cumhurbaşkanlığı önerisi geleneksel iktidarın ana merkezlerinden birisinin direncini kırma ve ele geçirme amacı taşıyordu. Üçüncü anayasal serüven 2010 anayasa referandumudur ki geleneksel güçlerin yargıdaki temerküzünü dağıtma ve ele geçirme hedefini taşıyordu.

İlk anayasal girişim AKP’ye yer açacak liberal bir dönüşümü sağlamadı. Nitekim 367, 411 kararları ile AKP kapatma davaları bu çerçevede peşpeşe geldi ve AKP’nın yeniden başa dönmesi ile sonuçlandı.

2007’deki Cumhurbaşkanlığı seçimi ise bizzat AKP içi veraset savaşlarını başlattı ve Erdoğan’ın rakiplerinin de yükselişini sağladı. Erdoğan bir kez daha başa döndü.

2010 referandumundaki anayasal dönüşüm ise Cemaatin yargı darbesi ile sonuçlandı. AKP yeniden başa döndü.

Ve şimdi dördüncü büyük anayasal fiyaskoya doğru yol alınıyor. Buradaki sorun ise şudur: Türkiye’nin 2010 öncesi geleneksel iktidar merkezi cumhurbaşkanlığı, Milli Güvenlik Kurulu ve Anayasa Mahkemesi'nin ideolojik-politik denetimi üzerinden kendisini var ediyordu. AKP’nin yükselişi ile bu kurumlar ideolojik-politik tutarlılıklarını yitirdiler. Fakat, Erdoğan açısından işlevsel ve güvenilir hale de gelmediler. Erdoğan şimdi bütün kurumsal alanları tek bir merkezde toplayarak örgütlemeye çalışıyor. Meclisi, yargıyı vs. vs. Ama bu AKP’yi dördüncü büyük fiyaskodan kurtaramayacaktır. Anayasal değişiklik önerisinin bu şekilde tercih edilmesinin üç temel sonucun ilanı olduğunu artık söylemekte bir sakınca yoktur.

Anayasal değişiklik önerisi:

1- İslamcı hareketin ana kadrosunu oluşturan milli görüş ve diğer islamcı kadrolara karşı olağanüstü bir güvensizlik içeriyor…

2- İslamcılığın bütün kurumsal birikim ve kurucu dinamikleri yok edilip siyaset bir kabile asabiyesine çağrılıyor...

3- Ve üçüncü olarak ise Türkiye’de muhafazakar ve İslamcı kesimlerin bütün siyasal birikim ve istikbali bir pamuk ipliğine bağlanıyor…

Anayasa değişikliği önerisinin kısa değerlendirmesi bu kadar. Umarız anayasa değişikliğinin neden absürd, saçma, anlamsız, işlevsiz ve güvensiz olduğunu biraz da olsa anlatabilmişizdir sanırım…

Allah hepimize “HAYIR”lı eylesin…