Trump ve Türkiye: Tehlikeli ilişkiler!
Sözlerinde sınır tanımayan Trump ölçüsüz bir çıkışla ilişkilere beklenmedik bir anda ağır zararlar verebilir. Bu ciddi bir ihtimaldir. Dolayısıyla, önümüzdeki dönemde Türkiye ABD’yle ilişkilere Ankara sükûnetle ve gerçekçi yaklaşmalıdır.
Faruk Loğoğlu
ABD Başkanı Trump “önce Amerika” sloganıyla selefi de dâhil herkese sataşarak göreve hızlı başladı. İlk icraatı yaklaşık 50 milyon kişinin yararlandığı “Obamacare” sağlık sigortası uygulamasına son vermek oldu. Ardından medyayı aşağıladı. Aynı nefeste Kanada ve Meksika’yla serbest ticaret anlaşmasını yeniden müzakereye açacağını, Trans-Pasifik Ticaret Ortaklığından çekildiğini açıkladı. Seçimlerde Hillary Clinton’dan daha az oy almasının nedenini yasadışı göçmenlere bağlayarak, Meksika sınırına duvar örme emrini vererek ve 7 ülke göçmenlerine giriş yasağı getirerek göçmen karşıtlığını sürdürdü.
Popülist, köşeli söylemlerle, ifade özgürlüğüne çarpık bakan, cinsiyet eşitliğine inanmayan Trump, Amerikan tarihinde, kendi ülkesinde ve dünyada kadınların başını çektiği yaygın protestolarla birlikte göreve başlayan ilk Başkan oldu.
Peki, Trump başkanlığındaki ABD ile Türkiye arasındaki ilişkilerde neler bekleyebiliriz? Bu köşedeki son yazımda Trump’dan beklentilerinde AKP ”hüsrana uğrar” demiştim. Neden mi?
Trump Amerika’nın kepenklerini indiriyor - dünyanın işi zor!
1. Terörle mücadele konusundan başlayalım.
a) Çünkü Trump’ın “radikal İslam” anlayışı ile AKP’nin terörün İslam diniyle ilişkisine dair anlayışının örtüşemeyeceğini kısa zamanda göreceğiz. Örneğin, Müslüman Kardeşler’in Trump tarafından terörist ilan edilmesi AKP’nin ideolojik tercihlerini göz önünde bulundurduğumuzda Türkiye’yi ABD’yle Ortadoğu’da, hassaten Mısır’da, karşı karşıya getirebilecektir. Trump’ın yine kendine göre varsa bile, “radikal İslam” ile “radikal olmayan İslam” arasındaki çizgiyi pek dikkate almayacağı ve yönelimleri rahatlıkla “İslam”la mücadeleye dönüşebileceği için Müslüman dünyanın sesi ve hamisi olmaya soyunan AKP zor tercihler yapmak durumunda kalacaktır.
b) Çünkü PKK konusunda Trump’ın Türkiye’yle daha fazla işbirliğinde bulunacağına dair somut bir işaret yoktur. PKK ABD’nin terörist listesindedir. Ancak geçmiş yönetimler bu konuda Türkiye’yle işbirliğinde hep yetersiz kalmışlardır. Trump’ın da aynı çizgiyi sürdürmesi halinde sorun, Türkiye’nin PKK’yla mücadelesindeki mevcut koşullar ışığında, daha da ciddiyet kazanacaktır.
c) Çünkü Trump “YPG teröristtir” dememiştir. Suriye’deki Kürtlere şahsen sempati duyduğunu da saklamamıştır. IŞİD’le mücadelede müttefik olarak gördüğü PYD/YPG’ye silah yardımı yapmayı ve desteklemeyi vaat etmiştir. Üstelik Obama’nın PYD/YPG yanlısı olmakla bilinen Özel Temsilcisi Bret McGurk’e görevine devam etmesi teklifini yapmıştır. Bütün bunlar Trump’ın PYD/YPG konusunda önceki yönetimin politikasını en azından muhafaza edeceğini göstermektedir. Dolayısıyla, PYD/YPG’yi PKK’nın uzantısı olarak gören, terörist diyen, onlara verilen silahların sonunda PKK’ya gittiğini değerlendiren AKP bu konuda nasıl bir yol izleyecektir? Örneğin, “El Bab’dan sonra Menbiç’e gideceğiz” söyleminde ısrarlı olacak mıdır?
2. Suriye’de Esad’ın geleceği Trump için ikincil bir sorundur. Esad’ın konumu giderek sağlamlaşmaktadır. AKP de Esad saplantısından kopmaya başlamış olmakla beraber, Suriye’nin bugünü ve yarını üzerinde pürüzlerin çıkmaya devam etmesi Türkiye-ABD ilişkilerini etkilemeye devam edecektir. Astana Bildirisinde IŞİD ve El Nusra terörist örgütler olarak ateşkes kapsamı dışında tutulmuştur. Fakat YPG yoktur. Dolayısıyla, Fırat Kalkanı çerçevesinde YPG’ye karşı yapılacak operasyonların ABD'yle ciddi sürtüşmelere yol açması işten bile değildir. Aynı şekilde, AKP’nin bugüne kadar desteklediği muhalif örgütlerin Suriye’deki ateşkesi bozmaya kalkışmaları da Türkiye-ABD ilişkilerinde sorun yaratabilir.
3. Trump İsrail’e tam destek vereceğini, iki devlet formülüne itibar etmeyeceğini, İsrail’in başkentinin Kudüs olması gerektiğini ve ABD Büyükelçiliğini Kudüs’e taşıyacağını ilan etmiştir. Filistin davasını hep en önde savunmuş ve başkenti Doğu Kudüs olan bir Filistin Devleti’ni destekleyen Türkiye Trump’ın bu çıkışları karşısında ne yapacaktır?
4. AKP iktidarının ABD’den temel beklentilerinden biri de 15 Temmuz darbe teşebbüsünde kilit rol oynayan Fethullah Gülen’in Türkiye’ye iadesi ve FETÖ’yle mücadelede etkin işbirliğidir. Bu haklı bir beklentidir. Ancak Amerika’da yargıya müdahale mümkün değildir. Trump’ın da böyle bir yetkisi yoktur. Olsa olsa -ikili anlaşmayla çok ayrıntılı koşullara bağlanan- geçici tutuklama ya da yargı sürecinin biraz çabuklaştırılması olabilir. Dolayısıyla, adalet sistemine intikaliyle birlikte birkaç yıl sürebilecek olan bir yargı sürecinden söz ediyoruz. İadeyi çabucak sağlayamazsa AKP bu konuyu nasıl yönetecektir?
5. Ermeni iddiaları konusunda Trump’ın peşin bir Türkiye aleyhtarlığı veya bağlayıcı bir açıklaması bulunmamaktadır. Ancak Ermeniler yine de umutludur. Obama kendi kampanyası sırasında “soykırım” demiş, ancak başkanlığı boyunca bu görüşüne resmiyet kazandırmamış, soykırım tabirini kullanmamıştı. Trump tersini yapabilecek yapıdadır.
Çünkü ilgisiz bir kriz nedeniyle, İslam dinine zaten menfi yaklaşan Trump’ın Türkiye’ye öfkelenerek “soykırım” deyivermesi maalesef dışlanabilecek bir ihtimal değildir.
6. İran’la nükleer konuda varılan anlaşmaya Trump karşı çıkmaktadır. Bu duruş politikaya dönüşür ve ABD-İran ilişkileri yeniden gerginleşirse, Ortadoğu’daki zaten duyalı olan dengeler tekrar sarsılacak, İran’ın vereceği olası tepkiler nedeniyle, bölgede son yıllarda derinleşen mezhepler eksenindeki kutuplaşma daha da keskinleşebilecektir. ABD’yle gerginlik İran’ın ağırlıklı rol oynadığı Suriye sorununu da olumsuz etkileyecektir. Böyle bir durumda Türkiye’nin hem ABD’yle, hem İran’la ikili ve bölgesel planda ilişkilerinde yeni sorunlar ortaya çıkabilecektir.
Özetlediğim bu altı başlık Trump döneminde Türkiye-ABD ilişkilerini olumsuz etkileyebileceğini değerlendirdiğim noktalardan hemen akla gelenlerdir. Bunların ötesinde Kıbrıs, Irak, bölgesel planda Kürt meselesi, İsrail’le ilişkiler gibi daha birçok konuda iki ülke arasında görüş ayrılıkları ortaya çıkabilir. Buna mukabil AKP için göreceli iki rahatlama noktasından biri dünyaya bir “pazar” gözüyle bakan Trump döneminde Türk-Amerikan ekonomik ve ticari ilişkilerinin önemli büyüklüklerde olmaması, diğeri demokrasi, hukuk, özgürlükler konularında Ankara üzerindeki baskının azalacak olmasıdır. Neticede Türkiye-ABD ilişkileri, Obama döneminde olduğu gibi, kopmadan, fakat daha sert iniş ve çıkışlarla devam edeceğe benzemektedir. İlişkilerin tarihi ve tarafların ortak çıkarları bize bunu öğretmektedir.
Fakat bütün bu öngörüleri bir çırpıda berhava edecek bambaşka bir potansiyel vardır. O da yine Trump’ın kişiliği ve ona bağlı üslup meselesidir. Trump’da Obama’nın efendiliği, Putin’in soğukkanlılığından eser yoktur. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AKP yetkilileri Obama döneminde Amerika’ya hoşnutsuzluklarını “eyyy”li ve sert sözlerle ifade ederlerdi. Ancak Obama ve çevresi en azından üslup planında durumu alttan alırlardı. Şimdi Ankara bu üslubu sürdürdüğü takdirde Trump’ın tepkisi Obama’nınkinden çok farklı olabilir. Sözlerinde sınır tanımayan Trump ölçüsüz bir çıkışla ilişkilere beklenmedik bir anda ağır zararlar verebilir. Bu ciddi bir ihtimaldir. Dolayısıyla, önümüzdeki dönemde Türkiye ABD’yle ilişkilere Ankara sükûnetle ve gerçekçi yaklaşmalıdır. İlişkilerinin yönetimi Trump’lı Washington’a bırakılmamalı, dizginler mümkün mertebe Ankara’nın elinde tutulmalıdır. Bu da demek oluyor ki AKP iktidarının işi zordan da zordur!