Sen yine ortamlarda 'evet verdim' dersin kardeşim
‘Evet’in kuralı bu: Aksi yönde konuşan cezalandırılır. Öyleyse sen yine ortamlarda “evet verdim” dersin kardeşim…
Bercan Aktaş
Referandumda evet kampanyası başladı. İlk hamle Şeytan’dan geldi. Rıdvan Dilmen futbolcuyken de çabuktu, hızlıydı. Lakabını da bu özelliğinden aldı. Bu süratini haftalık lig maçlarını yorumlarken de sürdürdü. Devre arasından ve son düdükten hemen sonra başlıyor yorumlarına. İlk taşı yine o attı, ilk taşı en günahsız olan atarmış. Bu defa ilk taşı Şeytan attı.
“Vatanımız, ülkemiz çok zorlu bir süreçten geçiyor. Adeta bir istiklal savaşı. Güçlü bir Türkiye istiyoruz. Güçlü bir Türkiye için, evet; ben de varım. Sevgili Arda (Turan), sen de var mısın?” diyor Rıdvan. Gülüyor, belli ki istiklal savaşı benzetmesi yaparken keyfi gayet yerinde Rıdvan’ın.
Arda yanıtlıyor: “Rıdvan hocam, çağrını aldım. Güçlü bir Türkiye için ben de varım. Burak Yılmaz, sen de var mısın kardeşim?”
“Evet,” demeyi unutuyor Arda. Şeytan akıllı. “Evet” diye mutlaka geçiriyor #BenDeVarım derken. Burak Yılmaz da çağrıyı alıyor ve o da var olduğunu ifade ediyor. Çağrısı Murat Boz’a. Boz bu çağrıya da dönüyor.
“Burak selam, çağrını aldım. Güçlü bir Türkiye için ben de varım. Abdülkadir, sen de var mısın?”
Boz’un çağırdığı Abdülkadir kim? “@akadirkaragoz”. O, diğerleri kadar meşhur değil. “Murat Boz, çağrını aldım. Çok janti adamsın. Evet, güçlü bir Türkiye için ben de varım. Ersin Düzen sen de var mısın?” diyor.
Abdülkadir Karagöz de unutmuyor “evet” demeyi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kardeşinin damadı ne de olsa. Murat Boz damattan “jantiliği" kapıyor. Geçen yıl piyasaya sürdüğü şarkısına atıfla: “Ah be gülüm sana benden nasıl janti bir yar olur? Sen beni ittin bilemezsin kendimden geçtim”.
Bu zincirleme Ersin Düzen’den Acun Ilıcalı’ya çağrıyla devam ediyor. Acun’dan şimdilik ses seda yok.
Bir parantez açalım. Acun Ilıcalı ile Ahmet Hakan arasında 15 Temmuz’dan sonra bir FETÖ tartışması cereyan etmişti. Polemik sırasında Hakan, Ilıcalı’ya "Bu ne orantısız çamur böyle? Hayrola? Suçluların telaşı falan mı söz konusu Acun Efendi?” diye yanıt vermişti. Tartışmanın sebebi şuydu: Ilıcalı’nın yarışmasının şampiyonu olan Atalay Demirci, Gülen’e bağlılığını sıkça dillendiren basketbolcu Enes Kanter ile yazışmaları ortaya çıkınca tutuklanmıştı. Daha sonra da halen FETÖ üyeliğinden tutuklu yargılanan akademisyen Sedat Laçiner ile gazeteciler Ömer Şahin ve Emre Uslu’nun yarışmanın finalinde Demirci’ye destek çağrıları yaptığı tweetler ortaya çıktı. Nitekim yarışmanın galibi Demirci, 24 Ekim 2014’te Ilıcalı’nın kanalı TV8’de “Kel Alaka” adında bir komedi programı hazırlamaya başlamıştı. Yani hükümet sözcüleri tarafından milat olarak kabul edilen 17-25 Aralık girişiminden yaklaşık bir yıl sonra. Parantezi kapatalım.
“Varım” diyen Ak Parti kadroları ve sosyal medya kullanıcısı yurttaşlar da bu kampanyaya katılıyorlar. Birbirlerine “konum” atıyorlar. “Türk’ün Türk’e propagandasını” yapacak halleri yok ya… Belli ki zihinlere “Rıdvan, Arda ve Murat Boz da evet diyor” diye yerleştirme dertleri var.
Peki, meşhur abilerimiz neye evet diyorlar?
İki avukatın yazdığı, 330’dan fazla 367’den az sayıda milletvekilinin de onayladığı bir anayasa değişikliği önerisine “evet” diyeceklerini beyan ediyorlar.
15 Temmuz’dan sonra Erdoğan’ın “TBMM ikinci defa Gazi Meclis oldu” dediği kurumun işlevsizleştirilmesine, üstelik “istiklal savaşı” atfıyla başlayan bir zincirin halkaları olarak evet diyeceklerini beyan ediyorlar.
Bakanların Meclis’e, yani halkın siyasi tercihlerinin aynası olan bir kuruma değil, halkın yarısından en az bir fazlasının oyunu alarak Cumhurbaşkanı seçilecek kişiye karşı sorumlu davranmalarına evet diyeceklerini beyan ediyorlar.
Tek parti döneminde olduğu gibi partili cumhurbaşkanlığını teklif eden bir anayasa referandumunda milli şef sistemine evet diyeceklerini beyan ediyorlar.
Objektif olarak böyle demiş oluyorlar; ama niyetleri neye evet denildiğini tartışmamak ve tartıştırmamak.
Bu fasıla tekrar dönmek kaydıyla bir parantez daha…
Kamuoyunda bilinen meşhur isimlerin herkes gibi siyasi tercihlerini açıklamaları son derece meşru bir haktır. Zaman zaman sanatçıların, akademisyenlerin, gazetecilerin imzaladığı bildiriler yayımlanır.
Siyasete dair, memleketin geleceğine dair sözü olanların bunu açık bir şekilde ifade etmelerinden daha doğal bir şey olamaz.
Mesela 12 Eylül 1980 darbesinden on gün sonra çok sayıda sanatçının Kenan Evren’e desteğinin Milliyet gazetesinin magazin eki Hey dergisinde yayımlandığı vakidir.
Onların arasında futbolcular yoktu. “Ne sağcıyım ne solcu; futbolcuyum, futbolcu” dönemiydi.
12 Eylül anayasası referandumda yüzde 91 oyla kabul edildi, fakat ardından yapılan ilk seçimlerde Evren’in işaret ettiği Milliyetçi Demokrasi Partisi seçim yarışını sonuncu tamamlarken ANAP iktidar oldu. ANAP iktidarıyla birlikte gelen yıllarda o gün Cumhurbaşkanı Kenan Evren’e selam duran ünlüler muhtemelen nedamet getirdiler. Özeleştiri yapanları da oldu. Mesela 12 Eylül’ü “Allah razı olsun” diye karşılayan Orhan Gencebay yıllar yıllar sonra darbeyle birlikte bambaşka bir hâl alan Kürt sorununun barışçıl yollarla çözülmesi için sahaya inerek toplumla istişare eden ve kamu diplomasisi yürüten Akil İnsanlar Heyeti’nin emektarları arasında yer aldı. Aklı başında hiç kimse Gencebay’ı geçmişiyle yargılamadı.
Belki de o koşullarda Evren’e destek vermeselerdi şanlarından şöhretlerinden, kariyerlerinden, paralarından veya özgürlüklerinden olacaklardı. Nitekim Evren öyle bir korku salmaya yetiyordu, tüm yetkileri elinde toplamış bir cumhurbaşkanıydı. Belki de kaybedecekleri bu varlıkları Evren’e meşruiyet kazandırırken hissettiklerini etkiledi. Belki de içlerinden bir kısmı gerçekten askeri darbelerin iyi sonuçlar getireceğine inanıyordu. Belki bir kısmı 27 Mayıs’ta, 12 Mart’ta çocuktu ve darbenin iyi sonuçları olduğunu düşünmüşlerdi. Kim bilir, belki içlerinde Talat Aydemir kalkışması başarılı olsaydı onu dahi destekleyecek birileri vardı. Belki de ilkesizdiler, kazananın yanında durmak her daim karakterleriydi.
Ama ne olursa olsun darbenin bilançosu üzerine tek kelime etmemişlerdi.
Neyi desteklediklerini bildirmemişlerdi.
Evren ağzıyla konuşmakla yetinmişlerdi.
Müstakbel referandum tartışmaları faslına geri dönecek olursak…
Yıllarca Ak Parti tabanının Türkiye’nin demokratik dönüşümüne öncülük edeceğini savunan Etyen Mahçupyan’a geçen hafta yapılan ahlaksızlığı gördünüz mü?
Mahçupyan, anayasa değişikliği paketini eleştirdi. Olumsuz yanlarını köşesinde sıraladı. Paketi tartıştı, şov yapmadı.
Sen misin neyin oylanacağını tartışan? Kimse kalemini kuşanıp “Etyen hocam, anayasa değişikliğine dönük eleştirilerini okudum. Eleştirilerin haksızdır” demedi, diyemedi. Mahçupyan, danışmanlığını yaptığı Davutoğlu’nun görevden alındığı hafta yazılan imzasız bir metinden dolayı kendilerine “Pelikan” adı verilen bir grubun saldırılarına maruz kaldı. En yakın arkadaşı Hrant Dink’in katliamında parmağı olduğu iması manşetlerden yayınlandı. Ak Parti’nin referandum çalışmalarını yürüten medya fikirlerini beğenmediği için birisini en yakın arkadaşının katliamına ortak olmakla suçladı.
Bunun adına ne denir, tarifine dil varmaz.
Mahçupyan’a atılan çirkin iftiraları görünce #BenDeVarım kampanyasına katılımın gerekçeleri de belirginleşiyor.
Mahçupyan halka sorulacak anayasa paketini tartıştı. Eleştirinin gücünü kullandı. Videodan seslenenler ise bu halkla ilişkiler fikri kimden çıktıysa onun zincirinin bir halkası olmayı başarmakla yetindi. Çünkü Mahçupyan’ın kaderi cezalandırılmaksa, onlar mükafatlandırılacaktı.
‘Evet’in kuralı bu: Aksi yönde konuşan cezalandırılır.
Öyleyse sen yine ortamlarda “evet verdim” dersin kardeşim…