Rabia+Bozkurt= Sedat Peker mi?

O mitingde, o fotoğraf karesinde verilen mesajın anlamı şudur: Türk bayrağı ve ülkücüler yetmiyor, Cumhurbaşkanını da arkama alıyorum! Bir vatandaş sorumluluğu içinde sormak zorundayım. Siyasi sorumluluğu olan iki parti ve dahi Cumhurbaşkanı, bir şey söylemeniz gerekmiyor mu?

Google Haberlere Abone ol

Talat Dede

Vahim şeyler oluyor memlekette. Hayra alamet değil.

Aslında eskiden de vahşice işlenmiş bir çok cinayet, kadına yönelik korkunç şiddet gösterileri, taciz, tecavüz, heykel parçalama gibi şiddet olaylarına tanıklık ediyorduk. Eskiden de mafya liderlerinin açıklamalarını, tehditlerini, medya üzerinden öğreniyorduk. Sanki Gezi'den bu yana bahsini ettiğim türden olayların hem mahiyeti değişti, hem de sembolik anlamlarında inanılmaz bir değişim oldu. Önceden mafya liderleri kolay kolay basına açıklama yapmaz, siyasetin alanına girmezdi. Her zaman daha geride durup bir anlamda gizliliklerini korurlardı.

Geçmişte kadın cinayetleri de dahil olmak üzere bir çok olayı siyasi ideolojik bir bağlam içinde algılamıyorduk. Bahsini ettiğim türden olaylar toplumda kızgınlık, öfke, beraberinde mağdurun yanında olma ve acıma duyguları yaratıyordu. Olayı gerçekleştiren zanlıya karşı ortak bir öfkeye, mağdura ilişkinde yine neredeyse ortak bir acıma duygusuna sahiptik. Oysa şimdi durum ciddi anlamda değişti. Öncelikle olaylar karşısında toplum olarak ortak tavrımızı kaybettik. Örneğin otobüste gerçekleşen uçan tekme olayını hatırlayalım. Geçmişte de böyle bir olay yaşandığında bunu yapan her kimse, insanlar tarafından ya dövülür otobüsten atılırdı ya da en yakın polis karakoluna teslim edilirdi. Mağdur olan kadına defalarca şikayetçi olup olmadığı sorulup, toplum tarafından ona güvencede olduğu hissi verilmeye çalışılırdı. Asla bir otobüs şoförü şiddet gören kadını ıssız bir yerde, bir eşya gibi bırakamazdı. Zanlı da, göstere göstere tehditlerine devam edemez, yaptığını inancıyla meşrulaştırmaya çalışamazdı. Velev ki bunu denese bile hem siyasilerden hem de kanaat önderlerinden anında tepki görürdü. Olayın tekil bir meczup işi olduğunun altı çizilir, dinin sapık bir şiddete alet edilmesine karşı en sert sözler söylenirdi. Tabii ki bu olay karşısında hiç bir tepki verilmedi diyemeyiz. Ama geçmişten bu güne ne değişti de tekil bir olay; öncelikle seküler kadınları ve daha geniş bir çerçevede toplumun neredeyse yarısını korkutan, kızdıran ve daha da önemlisi ideolojik bir tehdit altında hissetmelerine yol açtı?

AKP iktidarının başından itibaren seküler kesimlerde yaşam şekillerine müdahale edileceğine dair bir korku ve kaygı olmasına rağmen, o dönemlerde iktidar ve sözcüleri sürekli halde toplumun diğer kesimlerine teskin edici açıklamalarda bulunuyorlardı.

KORKULARLA KOL KOLA GİDEN SİYASET

Gezi olaylarından itibaren neredeyse sivil ve tekil şiddet içeren birçok olayla birlikte oluşan korkularla, siyaset arasında artık bir paralelliği bariz bir şekilde gözlemlemek mümkün. Bu süreçle birlikte yaşanan bazı olayları hatırlayalım. Neredeyse hepsinin simgesel ve sembolik anlamları çok yüksek. Gezi olayları sırasında, eli sopalı sivil saldırganların ortaya çıkması, polisin gözleri önünde satırlı tehdide maruz kalan gösterici kadın, İzmir metro istasyonunda kırılan heykel, hamile bir kadına parkta saldırı vb. Bütün bunlar yan yana geldiğinde, ne yazık ki şiddetin ve korkunun olay ve simgeler aracılığı ile yönlendirildiği izlenimini veriyor. Bunun böyle olduğunu söylemek çok ağır bir iddia olabilir. Ama şunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Toplumun bir kesimi tekil denilebilecek olaylar ve sembollerin kullanımı karşısında kendisini tehdit altında görüyor ve yaşam şeklinin değiştirilmeye çalışıldığına dair bir kanaati giderek güçleniyorsa, siyasetin iktidar koltuklarını işgal eden siyasetçilerin sorumluluklarını yerine getirmedikleri anlamına gelir.

Şimdi gelelim konunun başlığına. Siyasi semboller son derece önemlidir. O semboller tarihsel, dinsel, ideolojik, hatta bazen felsefi anlamlarla yüklüdür. Öylesine güçlüdür ki sembolün anlamı ve ağırlığı... Öyle herkesin ulu orta, rastgele taşımasına izin verilmez, verilemez. Çünkü o sembolün nasıl ve kimler tarafından taşındığı, o sembol altında o inanca, o ideolojiye ya da her ne ise ona inanan milyonlarca insanın bugününü ve geleceğini derinden etkiler. Hatta sadece kendi mensuplarının değil, bütün toplumun yapısını ve geleceğini etkiler. Beğenelim beğenmeyelim, ait olalım ya da olmayalım, memleketin iki önemli partisinin siyasi ideolojik simgelerini bir mafya liderinin taşıması inanılır gibi değil.

MAFYA LİDERİ BUNU YAPAR DA…

Teröre karşı evet mitinginde hep birlikte ibretlik bir fotoğrafı gördük. ''Rabia ile Bozkurt'u birleştireceğiz'' diyor, Türkiye'nin en ünlü ve tehditkar mafya lideri Sedat Peker. Peki kimin nezaretinde ve nezdinde?

Bir mafya liderinin böyle bir siyasi gösteriye cüret etmesini anlamak mümkün. Ne de olsa mafya lideri. İki siyasi partinin, iki önemli sembolünü birleştireceğini iddia etmesini de anlayabiliriz. Ama sembollerin asıl sahipleri ve sorumlularının bu kullanıma ses çıkarmamasını anlamamız mümkün değil. Üstelik miting alanına, arkasına Cumhurbaşkanı'nın kocaman bir posterini alarak çıkıyor. Hadi diyelim bir şekilde gözden kaçtı, böyle bir görüntü ortaya çıktı. O mitingde, o fotoğraf karesinde verilen mesajın direkt anlamı şudur; Türk bayrağını, ülkücüleri yetmiyor Cumhurbaşkanını arkama alıyorum! Gerisini Sedat Peker'in videodan verdiği mesajı aktarıp hatırlatmış olalım:

''Oluk oluk kan akıtacağız ve kanlarınızla duş alacağız.''

Bir vatandaş sorumluluğu içinde sormak zorundayım: Siyasi sorumluluğu olan iki parti ve dahi Cumhurbaşkanı, bir şey söylemeniz gerekmiyor mu?

Vahim şeyler oluyor!