Doğarken öldürüldük
Bizim artık yaşamaya ihtiyacımız var, yeterince öldük. Anne karnında ölmemek için Meyro teyzenin yüreğine ihtiyacımız var.
Ali Güzel
Yeşildirek, Urfa’nın ilginç bölgelerinden biridir. Şehir hayatım bu mahallede başladığı için benim için aynı zamanda özel bir mahalle. Bu şehrin sokaklarında ilk topacımı bu mahallede çevirdim; ilk misketlerimi, gazoz kapaklarımı burada kazandım. “Ane kalk bir zılgıt çal, Harran’a su geliyor” şarkısını ilk kez burada duydum.
Mahalle sakinlerinin büyük bir kısmı Araplardan oluşuyor. Oturduğumuz sokakta Kürt olarak sadece biz ve karşı komşu Meyro teyze var. Hiç çocuğu olmamıştı Meyro teyzenin, kocasını da kaybetmişti. Yalnız ama kendi halinde değildi. Evinin önünde oynayan çocuklara, kendi çocuğu gibi davranırdı. Kavga eden büyükleri kollarından tuttuğu gibi kenara fırlatarak ayıracak kadar cesur; küsenleri evinde verdiği yemeklerle bir araya getirecek kadar da barışseverdi.
Bitişik komşunun oğlu Halil, mahallenin en sevilmeyen çocuğuydu. Üstü-başı hep pislik içinde ve hep yalınayak dolaşırdı. Sokaktaki kedi ve köpeklerin vücudu, “çocuk yaştaki” Halil’in yaptığı işkence izleriyle doluydu. Nerede bir kedi ya da köpek görse, bir şekilde işkence yapardı. Herkesi kendi çocuğu gibi seven Meyro teyzenin Halil’e bir an bile sevgi gösterdiğine şahit olmadık hiç. Sevmek bir kenara dursun, ne zaman görse sokaktan çıkarana kadar kovalardı. Sanki mahallenin Halil’e olan öfkesi Meyro teyzede toplanmış gibi nefret ederdi Halil’den. Öyle sanmışız…
Bir ikindi vakti, kapının önünde çelik-çomak oynuyoruz. Birden sokağın başındaki caddede bir hareketlilik gördük. “Ne oluyor” demeye kalmadan Halil’in annesi yalın ayak, feryatlarla evden çıkarak caddeye doğru koşmaya başladı. Meyro teyze de arkasından… Caddeye yetişen annenin attığı çığlık halen kulaklarımda… Mahallece nefret ettiğimiz Halil’e araba çarpmış, cansız bedeni caddenin ortasında yatıyordu. Beni şaşırtan asıl şey ise Meyro teyzeydi. Halil’in annesinin yanında diz çökmüş, sanki kendi evladı ölmüş gibi ağlıyordu. Ölen birinin arkasından ilk kez o gün ağladım.
Halil’in ölümüyle çocuk olan bizler bir arkadaş, annesi bir evlat, Meyro teyze ise her şeyini kaybetmişti sanki. Hayattayken yaptıklarından dolayı ne kadar nefret etse de Halil’den, o günden sonra eskisi gibi neşeli olamadı hiç.
Çocukluğumun ilklerinden kalan bu anıyı yıllar sonra kaleme alarak, tüm duygulardan payını alan Meyro teyzeyi birazcık da olsa anmak istedim. Niye mi? Toplum olarak bizler de tüm duygulardan payımızı yeterince almadık mı? Bugün yanımızda oturan arkadaşımız ya da bir yakınımızın her an ölebileceği ya da bir şekilde tutuklanabileceği ihtimalinin verdiği korkuyu yeterince yaşamadık mı? Ölenlerin arkasından işsizlikten söz etmeye utanıyorum bile.
Bizim artık yaşamaya ihtiyacımız var, yeterince öldük. Anne karnında ölmemek için Meyro teyzenin yüreğine ihtiyacımız var.