AKP'nin korkusu
Korkunun ecele faydası olacak mıdır? Hayır, olmayacaktır. Çünkü milletimizin, eşsiz sağduyusu ile 16 Nisan’da ne yapacağı şimdiden belli olmuştur.
Ziya Yergök*
CHP’nin önceki Genel Başkanı Deniz Baykal, geçen hafta İstanbul Zeytinburnu’da anayasa değişikliği ile referandum sürecini değerlendirdiği ve yoğun ilgi gören konuşmasında, "Bu tek adam anayasasıdır. Bu kadar aşırı tedbirin iki sebebi var: Birincisi yargılanma korkusu, ikincisi de 7 Haziran korkusu. 'Bu milletin işi belli olmaz' demek istiyorlar" sözleriyle önemli bir konuya dikkat çekti. AKP 7 Haziran seçiminde yaklaşık 10 puan kaybetmiş ve ilk kez tek başına iktidar olamamıştı. Sonraki süreci ve gelişmeleri ise birlikte yaşadık, olanları hepimiz biliyoruz.
AKP'NİN 1 PUANLIK OY KAYBI BİLE...
Ancak, Sayın Baykal’ın işaret ettiği bu korkuyu ilk dillendiren ve neden asla kaybetmemeleri ve iktidarı bırakmamaları gerektiğini, o dönem AKP İstanbul İl Başkanı, şimdi ise AKP milletvekili olan Aziz Babuşçu’nun 2013 yılında söylediği şu sözlerde bulabiliriz: "Bu ülkede biz çok şey yaptık ama yaptıklarımızı bu devletin kurumsal hafızasına yazmadığımız sürece bertaraf edilmesi çok kolaydır. 10 yıllık süreç, on yılların taşıdığı bir anlayışı bertaraf edebilme anlamında çok kısa bir süreçtir. Devletin kurumsal hafızasına düşülecek notlar açısından AK Parti daha çok, daha uzun süre iktidarda olmak durumundadır. Diyelim ki, liberal kesimler, dün bizimle beraber şu ya da bu şekilde yürüyenler, yarın bizim karşımızda olan güçlerle bu sefer paydaş olacaklar. Çünkü 'inşa edilecek Türkiye ve ihya edilecek gelecek' onların kabulleneceği bir gelecek ve bir dönem olmayacak. Onun için işimiz çok daha zor. 2014 merkezle çevre arasındaki mücadelenin finalidir. Kapıyı doğru açarsak arkasından gelecek cumhurbaşkanlığı, muhtemel bir anayasa referandumu ve genel seçim başarılı olacaktır. Burada AK Parti’nin şu ya da bu şekilde oy çıtasını aşağıya düşürecek oransal 1 puanlık sonuç bile siyasi anlamda ondan çok daha büyük sonuçlar doğuracaktır."
YARGILANMA KORKUSUNU AŞAN KAYGILAR
Görüleceği üzere AKP çevrelerinin, nihai hedefleri bakımından 1 puanlık bir kayba bile tahammülleri yoktur. İşte 16 Nisan Referandumunda oylanacak 18 maddelik anayasa değişikliğinin mantığını bu anlayış oluşturmaktadır. Hep iktidarda kalmak, iktidarı asla kaybetmemek, iktidarı hiçbir biçimde paylaşmamak ve tüm yetkileri (Yasama-Yürütme-Yargı) partili (AKP’li) tek bir kişinin elinde toplamak. "Yargılanma korkusu" doğru bir saptama olmakla birlikte onu aşan kaygıların da söz konusu olduğu çok açıktır. Çünkü onların zihin haritasına göre "inşa edilecek Türkiye’ye ve ihya edilecek geleceğe" evrensel hukuk ilkelerine ve evrensel demokrasi standartlarına göre hazırlanmış bir anayasa ile ulaşılamaz. Buraya ancak, temel hak ve özgürlükleri güvenceye almayan, kuvvetler ayrılığına dayanmayan, meclisi etkisiz ve yetkisiz hale getiren, "egemenlik, kayıtsız şartsız milletindir" ilkesini bir duvar yazısına indirgeyen "anayasasız" bir anayasa ile ulaşılabilir. AKP’nin hazırladığı, Bahçeli ve arkadaşlarının desteği ile milletin önüne getirdikleri "tek adam anayasası" budur. İşte bu nedenledir ki, sağlam ve doğru bir fikre dayanmayan bu anayasayı savunamadıkları, sahiplenemedikleri için buna karşı çıkanları, konu dışına kayarak karalama ve suçlama yoluna gitmektedirler. Amaçları getirmek istedikleri anayasanın içeriğini tartıştırmadan, milletten kaçırarak ve gürültüye getirerek geçirmektir. OHAL koşulları da kullanılarak yaratılan yasakçı ve baskıcı ortamın altında yatan gerçek budur. Çünkü AKP gerçekten korkuyor.
DOĞAL BİR ÖRGÜTLÜLÜKLE 'HAYIR'
Peki, korkunun ecele faydası olacak mıdır? Hayır, olmayacaktır. Çünkü milletimizin, eşsiz sağduyusu ile 16 Nisan’da ne yapacağı şimdiden belli olmuştur. Milletimiz kararlılıkla "Hayır" diyecektir. Gözlemlediğimiz, bir süredir vatandaşlar arasında partileri de aşan bir refleksle "Hayır" deme yönünde bir doğal örgütlülüğün ortaya çıktığıdır. Yurttaşlarımız bu defa, sorgulamakta ve "tek bir adam" için istenen yetkileri fazla bulmaktadır. Kayıtsız şartsız millete ait olan egemenliğin bir anayasa değişikliği ile tek bir şahısa devredilmesine razı olmamaktadır. Vatandaşlarımız, "bugüne kadar ne istediysen verdik, artık bu kadarı da fazla oluyor" demeye başlamıştır. Temelinde, cumhuriyete ve demokrasiye sarsılmaz bağlılık olan bu düşünceden hareketle de Türkiye süratle ‘Hayır’ da birleşmektedir.
'KUL OLMAYA HAYIR'
Bu gelişme aslında şaşırtıcı ve sürpriz değildir. Çünkü sosyolojik olarak tarihin geriye doğru işletilmesi mümkün bulunmamaktadır. Arızalarla, kesintilerle de olsa halkımızın 140 yıllık parlamenter gelenekten, 94 yıllık cumhuriyet kazanımlarından ve 70 yıllık demokrasi birikiminden öyle kolayca vazgeçeceğini zannedenler büyük bir hata yapmıştır. Bu milleti çok iyi tanıdıklarını sananlar aslında hiç tanımadıklarını ve nasıl yanıldıklarını 16 Nisan akşamı göreceklerdir. O akşam sandıktan 2010 Referandumunun tam tersi bir sonucun çıkması ise (yüzde 58 Hayır, yüzde 42 Evet) büyük bir ironi olacaktır. Muktedirlerin bu sonucu şimdiden içselleştirmeye çalışmaları ise yaşayacakları şoku daha kolay atlatmalarına katkı sağlayacaktır. Referandum sonucundan neden bu kadar emin olduğumuza gelince; bugüne kadar yapılan bilimsel araştırmalar ile ciddi kamuoyu araştırmaları da ortaya koymuştur ki, cumhuriyetin demokratik ve laik değerlerini benimsemiş, parlamenter sistemi özümsemiş insanların sayısı bugün hâlâ toplumun ezici bir çoğunluğunu oluşturmaktadır. Çünkü cumhuriyet, bireyleri kul olmaktan çıkarmış, siyasal ve hukuksal düzenin oluşumunda söz sahibi yurttaş konumuna getirmiştir. Bunu da yerleştirdiği laik hukuk düzeni ile gerçekleştirmiştir. Bu nedenledir ki, yurttaşlarımız 16 Nisan günü kullanacakları oylarıyla yurttaşlık ve egemenlik haklarına sonuna kadar sahip çıkacaklar ve yeniden kul olmaya "Hayır" diyeceklerdir.
*Avukat, CHP 22’inci Dönem Milletvekili, Adana Barosu eski Başkanı