Küresel satranç ve Türkiye
IŞİD’i yok etme safhasında ve hele sonrasında Türk askeri Suriye’de yalnız bırakılacak, durum bir Türkiye-Suriye savaşı ve Türkler-Kürtler mücadelesine dönüşecektir. Washington- Londra-Ankara-Riyad ekseni Türkiye için bir tuzaktır.
Faruk Loğoğlu
DUVAR - Türkiye şu sıralarda Ortadoğu’da etkili Batılı devletlerin ilgi odağı olmaya devam ediyor. Son haftalarda, Suriye ile ilgili gelişmelerin hızlanmasına paralel olarak İngiltere Başbakanı May, Almanya Başbakanı Merkel, CIA Başkanı Pompei, İngiltere Genel Kurmay Başkanı, Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı ve son olarak ABD Genel Kurmay Başkanı Ankara’ya geldiler. Cumhurbaşkanı Erdoğan da Körfez ülkelerini ziyaret etti.
Nereden bakarsanız bakın olağanüstü ve dikkat çekici bir trafik. Tesadüf olamayacağına göre, bu ziyaretlerin ortak bir nedeni, amaçlarının buluştuğu tanımlanmış hedefleri olması gerek.
Önce görünen, yakın plandaki gündem maddelerine bakalım: IŞİD başta olmak üzere El Kaide uzantılı örgütlerle mücadele, Rakka operasyonunun planlanması, Suriye’deki ateşkesin izlenmesi ve Cenevre müzakereleriyle birlikte planlanan Suriye’de siyasi geçiş süreci, Musul’u IŞİD’den kurtarma operasyonu ve Irak’taki dengeler, Körfez ülkeleri ve İran arasındaki gerginlik, derinleşen sığınmacı sorunu. Bunlar bildiğimiz, Türkiye, ABD ve İngiltere’yi meşgul eden, ortak gündem oluşturan, öncelikli konular.
Ancak, aşina olduğumuz bu içeriğin ötesinde daha derin, henüz doğum aşamasında olan yeni bir oluşumun izleri de var. Nedir bu?
Önce durum tespiti:
1. Başkan Trump’la birlikte Amerika ve dünyayı köklü, muhtemelen kontrolsüz ve olumsuz değişiklikler bekliyor.
2. Brexit sonrası oluşmaya başlayan yeni Avrupa ve AB’de kendine güvenli limanlar arayan bir İngiltere.
3. Avrupa ve Ortadoğu’da daha iddialı bir Rusya.
4. Tutarsız iç ve dış politikalarıyla nereye ait olduğunu tartışmaya açmış bulunan ve savrulan, fakat her hâlükârda bölgesinin kilit ülkesi olma konumunu AKP iktidarına rağmen koruyan bir Türkiye.
Şimdi bu arka planı akılda tutarak yine Türkiye trafiğine dönelim. Trump’ın dışardaki iki en önemli önceliği radikal İslam’ı yok etmek ile İran’ı yola getirmektir. İngiltere’nin önceliği ise Brexit sonrası küresel stratejik ekonomik gücünü muhafaza edebilmek için ABD’yle çok daha yakın işbirliği yolları oluşturmak, sırtını ABD’ye dayamaktır. Bu çerçevede,Trump, hedeflerine ulaşmak için Türkiye’yi kendi yanında konumlandırmak isteyecektir. AB’yi terk eden İngiltere ise AB’yle ilişkileri zorda olan Türkiye’yi siyasi, ekonomik ve güvenlik nedenleriyle yanına çekmeye çalışacaktır. Türkiye’nin Rusya’yla daha fazla yakınlaşmasının önlenmesi ise uzun vadede ABD ve İngiltere için ortak diğer bir mülahazadır. Dolayısıyla, ABD ile İngiltere arasında henüz ismen telaffuz edilmemiş olsa dahi bir Washington-Londra-Ankara ekseni oluşturmak konusunda zımni bir mutabakata varılmış olabileceği tahmin edilebilir. May’in apar topar Ankara’ya gelişini sadece ticari nedenlere dayandırmak eksik olur; çünkü May, önce Trump’la görüşmüş, daha sonra bu 3’lü işbirliğini gündeme almak için Türkiye’ye gelmiştir. Merkel de bunu hissetmiş olacak ki “bizim tarafta kal” demek için soluğu Ankara’da almıştır.
Bu zincirin diğer ucunda ise İran ve Suriye’ye bağlı nedenlerle Suudi Arabistan’ın yer alacağı anlaşılmaktadır. İran karşıtlığı en belirgin yüzü olan Trump yönetimi ile Riyad arasındaki temaslarda Suudi Arabistan'ın daha ilk nefeste İran'ı şikâyet ettiği kuşkusudur. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Suudi Arabistan ve Körfez ziyaretiyle birlikte Ankara’dan Tahran’a yönelik sert suçlamalar ise İran'ı hedef alan bu çok yönlü –ve çok tehlikeli ve gereksiz- sürecin Türkiye boyutudur. “Komşu ülkeleri bölme”, “mezhepçilik” gibi suçlamalar ağırdır. Bunun alenen yapılması ise ciddi bir sorundur. İşte bütün bu gelişmeler zincirini doğmakta olan siyasi-stratejik Washingon- Londra-Ankara-Riyad ekseninin habercileri olarak görmemiz mümkündür.
Sorulabilir ki “Bu illa kötü, Türkiye’nin çıkarlarına aykırı” bir durum mudur? Yanıtım: evet, bu gelişme Türkiye’nin çıkarlarına zarar verecektir! Neden mi? Çünkü İran karşıtlığı Suriye’deki çıkmaz ve çatışmaları uzatacak, Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleri ile İran arasındaki gerginlikler tırmandıkça Türkiye taraf tutma ve hatta müdahale etme baskısı altında kalacaktır. Katar’daki Türk üssü göreve çağrılacaktır. Çünkü Türkiye Suriye’deki askeri operasyonlarına devam eder, hele Rakka operasyonuna kara kuvvetleriyle katılacak olursa, sonrasında hem Suriye rejimi, hem PYD/YPG’yle karşı karşıya ve baş başa kalacaktır. Türkiye Suriye’deki çatışmalara doğrudan taraf olacak ve birden fazla aktörle, çok çeşitli cephelerde savaşır duruma düşecek, içeride PKK’yla mücadelenin maliyeti yükselecektir. Çünkü ABD, IŞİD’i etkisizleştirme hedefine ulaşmak için ve ulaştıktan sonra gerek Irak, gerek Suriye’de hatta İran'daki Kürt oluşumlarına destek vereceği, hatta Suriye'nin kuzeyinin tamamını güvenli bölge ilan etmeyi isteyebileceği için Türkiye-ABD ilişkileri gerilecek, komşularımızın toprak bütünlüğü ve ülkemizin güvenliği daha ciddi tehditler altına girecektir.
Özetleyecek olursak, ABD’nin planı IŞİD’i temizlemek için Irak ve Suriye’deki Kürt gruplarıyla ittifakını geliştirirken,Türk askerini de cepheye sürmektir. IŞİD’i yok etme safhasında ve hele sonrasında Türk askeri Suriye’de yalnız bırakılacak, durum bir Türkiye-Suriye savaşı ve Türkler-Kürtler mücadelesine dönüşecektir. Washington- Londra-Ankara-Riyad ekseni Türkiye için bir tuzaktır. Dolayısıyla, Türkiye, NATO, AB, ABD, İngiltere'yle ilişkilerini bir bütünlük içinde sürdürmeli, Rusya ve İran’la ilişkilerini ise düzgün tutmalı, diğer bir deyişle çok yönlü bağımsız bir dış politika yürütmelidir. Aksine hareket felakete davet çıkarmaktır.