Dünyanın en güçlü silahı: Eğitim
Sistem, kendine uygun insanı yaratmak için eğitimi örgütler. Sistemin eğittiği insan, sistem içi düşünür. Bu anlamda sistem dışı düşünen ve farklı bir dünya kurmak isteyenler, kendi eğitim örgütlenmelerini başardıkları ölçüde sistemin alternatifini yaratabilirler ki buna "iç eğitim" demek doğru olur.
Cemal Çağlı
Hayatın hiçbir alanı gösterilemez ki eğitimden bağımsız olsun.
Toplumların nasıl yönetildiği, eğitimin nasıl yapıldığıyla ilişkilidir. Yani bir toplumun eğitim politikalarına bakarak, o toplumun nasıl bir devlet yapısına sahip olduğunu anlayabiliriz. Tersi de doğrudur.
Bunun böyle olması da doğaldır; çünkü son tahlilde üst yapı, alt yapı tarafından belirlenir. Eğitim üst yapıdır ve onu belirleyen üretim araçlarının kimler tarafından ve nasıl kullanıldığıdır.
Kapitalist sistemlerde üretim araçlarının sahibi aynı sınıf olmasına rağmen, eğitim yöntemlerinin ülkelere göre farklılık göstermesi, o ülkelerdeki kapitalist sistemlerin geçirdiği evrelerin farklılığından kaynaklanmaktadır.
Eğitim, dünyanın en güçlü silahı olduğu için egemenler öncelikle eğitimi yönetirler. Çünkü insanları değiştirmek, şekillendirmek, yöneterek sisteme uygun insanları yaratmak ancak ve ancak eğitim eliyle mümkündür.
Sistem, kendine uygun insanı yaratmak için eğitimi örgütler. Sistemin eğittiği insan, sistem içi düşünür. Bu anlamda sistem dışı düşünen ve farklı bir dünya kurmak isteyenler, kendi eğitim örgütlenmelerini başardıkları ölçüde sistemin alternatifini yaratabilirler ki buna "iç eğitim" demek doğru olur.
İnsanı merkezine alan eğitim sistemi ile, bilgiyi merkezine alan eğitim sistemleri birbirinin zıddıdır. Biri insanın varoluşuna uygun bir amaç güderken, diğeri insanı sömüren ve birey olma hakkını gasp eden bir sınıfı koruma amacı güder.
Nasıl bir eğitim sistemi insanlığın gelişimine katkıda bulunur, koyar sorusunu öncelikle sormak gerekir. Bir insan hakkı olan "eğitim hakkı"nın nasıl bir devlet yapılanmasıyla hayata geçebileceği sorusunu da beraberinde sormak şarttır. Bunun da yolu devletin sosyal ve demokratik nitelikler kazanmasıyla mümkündür.
"Bir çocuktan katil yaratan" bir sistemi sorgulamak için öncelikle sorgulayıcı bir eğitime gereksinim vardır.
İnsanın düşüncesini ne belirler, sorusuna doğru yanıt verebilmek için yorumlayan ve sorgulayan bir zihinsel alt yapı oluşturmaya çok ama çok ihtiyaç vardır.
İnsan algıladığı kadar yorumlar, yorumladığı kadar algılar. Her algı ve yorum kendine kaynak oluşturan bir zeminle toplum hayatına girer.
Demek oluyor ki her sistem, kendine uygun insanı yaratmak için öncelikle sınıfsal çıkarlarına uygun bir algıyı ve o algıya uygun bir zemini yaratarak işe başlar. Çünkü insan nasıl algılarsa öyle yorumlar, nasıl yorumlarsa öyle yaşar. Günümüzde buna algı yönetimi ya da toplum mühendisliği deniyor.
Toplumsal yaşam biçimi, yerleşik davranışların binlerce kez tekrarıyla oluşur. Bu davranışlar ya yaşanılarak öğrenilir ya da yaşamı denetim altında tutan sistem tarafından öğretilir.
Kabul ettiğimiz davranışlar, kabul ettiğimiz düşünceler tarafından belirlenir. Kabul ettiğimiz düşünceler ise eğitim yoluyla zihnimize kazılır.
İnsanın varoluş felsefesi mutlu olmak üzerine kuruludur ama mutlu olmak için dünyaya gelen kişi çoğu kez mutsuz oluyorsa bir sorun var demektir. Öte yandan, yaşamak için dünyaya gelenler zamansız ve sırasız ölüyorlarsa yine bir sorun var demektir. İnsanın temel fizyolojik gereksinimleri, içinde bulunduğu toplum tarafından karşılanmıyorsa sistemi sorgulamak gerekir.
Bin bir zorlukla okula gönderdiğimiz çocuklarımız, yaşama yönelik güçlü amaçları yoksa ve yaşama bir anlam katamıyorlarsa; yaş aldıkça algıları yaşlarıyla ters orantılı olarak azalıyorsa eğitimin amacı, yöntemi ve yönetimiyle ilgili ciddi sorunlar var demektir.
Var olan sorunları çözmek yerine yeni sorunlar, ihtiyaç gidermek yerine yeni ihtiyaçlar yaratılıyorsa ve üretmek yerine tüketim teşvik ediliyorsa, bütün bunları gerçekleştiren sistemi sorgulamak gerekiyor.
Hiçbir din, ırk, mezhep, cinsiyet, düşünce ayrımı bilmeden dünyaya gelen insanlar, günün birinde kendini ırk, din, mezhep, cinsiyet ayrımı ve düşünce kavgası/çatışması içinde buluyorsa; yaşamayı kendine hak görürken ölümü başkasına dayatıyorsa; barış içinde yaşamak dururken savaşlar tarafından kuşatılıyorsa; özgürlüğü savunurken tutsak oluyorsa; bireysel hak ve özgürlükleri anayasal güvence altına alınmıyorsa; katılımcı bir demokrasi yerine baskıcı, otoriter bir devlet yapısıyla karşı karşıyaysa bütün bunların sebeplerini bilmek gerekir.
"Kahrolsun gerici eğitim" diyenler nasıl bir eğitim getireceklerini; üniversite sınavlarına karşı çıkanlar, sınavsız bir üniversiteye öğrenci yerleştirmenin nasıl olacağını, YÖK kapatılmalıdır diyenler, özerk bir üniversitenin teorisiyle yetinmeyip pratiğinin nasıl olacağını bir program dahilinde topluma kavrattıklarında ancak bir taban yaratabilirler.
4 +4 + 4 eğitim modeline karşı çıkanların, sekiz yıllık kesintisiz eğitimin yol açtığı olumsuzlukları bilerek, asıl sorunun eğitimin demokratik olmamasından kaynaklandığını görüp ülkenin koşullarına uygun bir eğitim modeli oluşturmakla yükümlü olduklarını bilmeleri gerekir.
Demokratik bir eğitimi savunmak yetmez, çünkü devlet demokratik değilse demokratik bir eğitimin mümkün olmayacağı gerçeğine uygun olarak demokratik bir mücadeleyi örgütlemek gerekir.