Laleler krizinden kim karlı çıkar
Türkiye’nin giderek demokrasiden, hukuk devletinden uzaklaşması hiç kuşkusuz Avrupa’nın öncelikleri üzerinden şekilleniyor. Almanya’da bir süredir bu gidişin Suriyelilerden sonraki mülteci dalgasının Türkiyelilerden oluşacağı tartışmalarına evrilmiş gözüküyor.
Hasan Kaya
Avrupa ülkelerinin birçoğu ile giderek derinleşen bir krizi yaşıyoruz. AKP’nin Almanya, Hollanda ve Avusturya’da yapmak istediği toplantılar iptal edilince kriz patlak verdi. Toplantıların engellenmesi AKP ve Erdoğan’ın arayıp bulamadığını sundu. Erdoğan, bildik gerilim ustalığıyla krizi hemen tırmandırdı. Diplomatik nezaketi aşan sözler sarf etmekten çekinmedi.
Almanya’yı Nazi uygulamaları içinde olmakla suçladı. Bu daha çok kimi Alman politikacıları kışkırtmak amaçlı söylenmiş bir sözdü. Alman hükümetinin uzun süre serinkanlı davranamayacağını, aynı tonda olmasa da, gerilimi tırmandıracak bir söylem içinde olacağını biliyordu.
Dışarı ile kavga etmek, suçlamak Türkiye’de hep iş yapmıştır. O tek dişi kalmış, “canavar,” “gâvur” Türkiye’nin başına gelen bütün kötülüklerin sorumlusu, “dış güçler” söylemi ile oluşan güvensizlik, biriken öfke iç politikada her zaman iş yapmıştır. Buna uzun süren Avrupa Birliği kapısında beklemeler, tam üyeliğe yapılan itirazlar, ve bazı Avrupa ülkelerinin Türkiye’de ki teröre destek verdikleri söylemiyle pekiştirilen algı milliyetçi seçmene seslenmek için olduğundan fazla olanak sağlıyor.
Erdoğan bunu kullanarak milliyetçi oylara oynamayı kaçıramazdı.
Kaçırmadı da…
Partili arkadaşlarının referandum kampanyalarının Almanya’nın ardından Hollanda ve Avusturya’da yasaklanması, arayıp da bulamayacağı bir fırsat olarak değerlendirdi. Özellikle yasaklamalar sonrası, toplantı yapamayacaklarını bildikleri halde Hükümet ve AKP’li politikacılar Avrupa’nın değişik şehirlerinde toplantı organize etmeye hız verdi.
Bu denemelerin hepsinin yasaklanacağı, gerilimi tırmandırmaktan başka bir işe yaramayacağı baştan biliniyordu.
Ancak bu gerilim, Almanya, Hollanda, Fransa ve Avusturya’daki kimi politikacılar için de aranıp da bulunmayacak fırsatı sunuyordu. Çünkü bu saydığımız ülkelerin hepsi, önümüzdeki aylarda seçim süreci içine girecekler. Türkiye’de Avrupa düşmanlığı ne kadar iş yapıyorsa, Avrupa’da da Türkiye ve Erdoğan karşıtlığı o kadar iş yapıyor. Özelikle Avrupa radikal sağının mülteci kriziyle birlikte Erdoğan karşıtlığı üzerinden yaptığı propaganda, merkez sağın ve solun korkulu rüyası radikal sağı güçlendirdi.
Fransa, Almanya ve Hollanda’nın seçim sürecine girdiği şu günlerde Türkiye ile içine girilen gerilim bir süredir büyümekte olan radikal sağcı partilerinde kaçıramayacağı bir fırsat oldu. Bir yandan Erdoğan’ın giderek sertleşen söylemi diğer yandan, radikal sağın bu söylemi diline dolayarak yaptığı propaganda, hükümetlerin krizi yönetmesini, tansiyonu düşürmesini zorlaştırdı.
Öte yandan, Erdoğan karşıtlığı bir süreden beridir, mülteci krizinin ötesinde bir anlam ifade ediyor. Türkiye’nin giderek istikrarsızlaşması, basın üzerindeki baskılar, çok sayıda gazetecinin tutuklanması, Kürtlere, Kürt siyasetçilere, milletvekillerine yapılan orantısız baskı, Erdoğan karşıtlığını büyüterek tartışmanın yeni bir boyut kazanmasına vardı. Türkiye’nin giderek demokrasiden, hukuk devletinden uzaklaşması hiç kuşkusuz Avrupa’nın öncelikleri üzerinden şekilleniyor. Almanya’da bir süredir bu gidişin Suriyelilerden sonraki mülteci dalgasının Türkiyelilerden oluşacağı tartışmalarına evrilmiş gözüküyor.
15 Temmuz Darbe Girişimi sonrası çok sayda gazeteci, yazar, bürokrat ve NATO üslerinde görevli subayın Avrupa ülkelerine iltica etmeleri buna örnek olarak gösteriliyor. Die Welt gazetesi muhabiri Deniz Yücel’in Türkiye’de önce gözaltına alınması ve sonra tutuklanması, bu tartışmanın haklılığını pekiştiriyor.
Hollanda hükümetinin, toplantı yapmasını istemediği Çavuşoğlu’nu ısrarla Hollanda’ya gitmeye kalkması, uçağına iniş izni vermeyerek Fransa’ya inmek zorunda kalması önümüzdeki günlerde, AKP ve Erdoğan tarafından sıkça kullanılacak.
Erdoğan, Türkiye’de söylemini sertleştirerek milliyetçi oylara oynayarak “Evet” oylarını çoğaltmaya çalışacak. Almanya ve Hollanda’da sağı, Erdoğan’ın her söylemini kullanacak, sağcı milliyetçi oyları tahkim etmeye çalışacak.
Görüldüğü gibi, iki ucu tutulması zor bu değnek, bir yerinden kırılmazsa dünyadaki esen radikal sağ rüzgâr güç kazanacak.