Babamın 1994 yılında sigarayı bırakması, sosyal demokrasi ve Hollanda seçimleri üzerine…
Babama Türkiye’de, 24 yıllık yoldaşı sigarayı bıraktıran neoliberalizm, Hollanda’da da bir sürü insanı filtreli sigaradan sarma tütüne geçmek zorunda bıraktı…
Eren Turgut
“Kaç kere beraberce yazmışız şiirlerimi,
Kaç kere mavi dumandan avuçlarına onun
Koymuşum yanan başımı.
Sanmıyorum kötülük edeceğini bana
Ama ilminize hürmeten
Ve güzel hatırınız için Lidı Vanna
Peki terkedeyim tütünü,
Mahpushane Yoldaşımı…”
Nazım Hikmet, doktorunun sigarayı bırakmasını istemesine bu şiirle cevap verir ve bırakmaz tabii… Fakat babamın sigara ile olan arkadaşlığı 1994 yılında, ben 11 yaşımdayken bitti. Peki, bunun Hollanda seçimleri ile ne ilgisi mi var? Açıklayalım o zaman…
5 Nisan 1994 kararları babamın sigarayı bırakmasının nedenidir. DYP-SHP 50. hükümet döneminde alınan kararlardı babamı bu kadar kızdıran. Kendimi bildim bileli SHP’ye oy verirdi; fakat kararda neler yoktu ki: Türk lirasının devalüe edilmesinden çay, şeker, akaryakıt ve Tekel ürünlerine zam yapılmasına; emeklilik yaşının arttırılmasından, tarım ürünlerine sübvansiyonların kaldırılmasına kadar değişik türden neoliberal politikalar demeti bir günde hayatımıza girmişti.
Asıl neden, 1980 askeri darbe döneminde yasaklanan sendikal faaliyetlerin tekrar serbest bırakılması sonucu işçi ve memur maaşlarının reel artışıydı. Zaten 1994 kararlarından en çok etkilenen de bu kesim oldu. Erinç Yeldan 1994’ten sonra reel ücretlerin yüzde 15 oranında düştüğünü yazar. Alım gücü azalan halk bunun faturasını kime mi kesti? SHP’ye. Oy verdikleri parti, onların gözündeki bu ihaneti 1991 genel seçimlerinde yüzde 20,75 olan oyunun, 1994 yerel seçimlerinde yüzde 13,53’e düşürerek ödetti. Daha başka nedenlerin de etkilediği bu oy kaybı, SHP’nin 1995 yılında kendini feshetmesi, sonrasında CHP ile birleşmesi ve tarih sahnesinden silinmesiyle sonuçlandı.
Hollanda seçimlerinden yenilgiyle çıkan PvdA, yani İşçi Partisi’nin mağlubiyetini de bu pencereden görmek mümkün. Başbakan Rutte’nin Özgürlük ve Demokrasi Partisi (VVD), bizdeki DYP gibi liberal bir parti. Mark Rutte’nin 2013’te gazetelere yansıyan şu sözleri bile nerede durduğunu göstermesi açısından yeterli: “Büyük bir devlet özgürlükleri tehdit eder; çünkü insanları kendine bağımlı hale getirir.”
Neoliberalizmin amentüsü olan bu sözde adı geçen devlet, gelirin yeniden dağılımını ifade eden sosyal devlet elbette. Kendisine bağımlı yaşadığı söylenenlerse sosyal devletten aldığı yardımlarla zar zor geçinebilen düşük gelir düzeyine sahip insanlar. Devamı tahmin ettiğiniz gibi 1970’lerden beri başlayan süreçte kolu kanadı zaten koparılmış sosyal devletin kalıntılarının da silinmesi için “büyük çaplı bütçe kesintisi ve yeniden yapılandırma.”
Bu dönemde İşçi Partisi’nin de ortak olduğu hükümet neler mi yaptı? Yaşlı ve kendi işini yapamayanlara verilen bakım hizmetini devletin görevi olmaktan çıkarıp yardıma muhtaç olanların çocuklarına ve arkadaşlarına havale etmeye başladı. Zaten çoktan özel sektöre devredilmiş sigortaların sigortalılardan alacağı kişisel risk katkı payını arttırdı. -Kişi başı asgari tutar olarak aylık 129€ prim ödemesi yapmalısınız; fakat bununla bitmiyor. Bunun üzerine sağlık hizmeti aldığınızda senelik 385€ tutarında sigorta şirketinden önce sizin katılım payınızı ayrıca ödemeniz lazım.- Öğrencilerin aldığı karşılıksız bursları kaldırdı, tamamını geri ödemeniz gereken krediler haline getirdi. Emeklilik yaşı 67 yaş 2 aya yükseltildi vb. Liste uzayıp gidiyor.
Fukuyama’nın Tarihin Sonu kitabında bahsettiği doğrulanmış gibi duruyor. Liberalizm, ideolojik olarak savaşı kazandı ve rakibi yok gibi. Zaten ipi seçimlerde önde göğüsleyen üç partinin de sağ liberal parti olması, solun ideoloji üretememesinden kaynaklanıyor. En soldaki parti olarak kabul edilebilecek Sosyalist Parti’nin bile emeklilik yaşını, işsizliğin yüzde 6,3 olduğu ülkede sadece 65’e düşürmeyi vaadetmesi, kamulaştırmayı gündeme almaması ve Batı Avrupa’nın en yüksek taşeron (geçici işçilik) oranına sahip ülkede taşeronları kaldırmakla ilgili tek bir cümle etmemesi durumun içler acısı halini göz önüne seriyor. Halk ise yeni düşmanı çoktan buldu. Müslümanlar başta olmak üzere, tüm yabancılar. Bu da ırkçı lider Wilders’ın yükselişini açıklıyor.
Sonuç ne mi oldu? DYP politikalarına ortak olan SHP ile aynı: Hezimet. İşçi Partisi, neoliberal politikalara ortak olmanın cezasını 38 milletvekilinin 29’unu kaybederek ödedi. Genel başkanı Lodewijk Asscher’ın seçim gecesi konuşmasındaki şu cümle her şeyi özetliyor: “Sosyal demokrasi geri gelmeli; ve bunun inşasına bu gece yeniden başlıyoruz.” Fakat sosyal demokrasi artık Hollanda için “tek dişi kalmış canavar.”
Sonuç mu? Babama Türkiye’de, 24 yıllık yoldaşı sigarayı bıraktıran neoliberalizm, Hollanda’da da bir sürü insanı filtreli sigaradan sarma tütüne geçmek zorunda bıraktı…