YAZARLAR

Angara’da anayasso: Erdoğan’ın dördüncü, birinci defa cumhurbaşkanlığına doğru

Tüm değişikliklere rağmen Anayasa’nın üzerine sinmiş olan “darbe Anayasası” olma vasfı değişmedi. Çünkü yapılan değişikliklerin nerdeyse tamamı, anayasayı demokratikleştirmekten çok konjonktürel önem taşıyordu. Yeni bir Anayasa’nın yürürlüğe girmesi, hiç tartışmaya mahal vermeyecek biçimde Erdoğan’a en az iki kere daha Cumhurbaşkanı seçilme hakkı tanıyacaktır.

Yerin, yurdun, adresesin bilmirem,
Angara'da: Anayasso
Ellerinden öpiy Hasso
Yap bize de iltimaso,
Bu işin mümkini yoh mi hoooyyy Babooovvv?

Şemsi Belli*

Yurdun Sesi, Mart-Nisan 1968, S. 18-19  

TBMM, açılışından saatler öncesinde Ankara’da Emniyet Genel Müdürlüğü önünde -ki burası aynı zamanda TBMM’nin de burnunun dibi sayılır- terör saldırısının yarattığı infialle 28. Dönem 2. Yasama Yılı çalışmalarına başladı. Bu meclis oturumunda Erdoğan’da yaklaşık 45 dakikalık bir konuşma yaptı.

2015 Haziran seçimleri sonrasında Ankara’da yaşanan peş peşe patlamalar ve 10 Ekim Gar Katliamı’nın yarattığı travma o boyutta ki, herkesin aklına ister istemez “Yine mi o günlere dönüyoruz!” endişesi gelmedi değil. Ancak bizatihi bu patlamadan yola çıkarak şeamet tellallığı yapmanın da bir gereği yok. Gelecek günler gösterecek neyin ne olduğunu lakin, şimdiden büyük laflar etmenin, komplo teorileri üretmenin de söyleyenlere “daha fazla tık kazandırmaktan” gayri bir faydası yok.

TBMM açılış konuşmasında The Reis’in ağzından -hiç değilse konuşmayı yazan danışmanların kalemlerinden- bal damlıyordu.  Reis’imiz, bir “Gazi Mustafa Kemal” dedikçe TBMM duvarlarında 10 tane daha “Gazi” yankılanıyordu (!). Deprem’den Covid-19’a, ekonomik krizden AB ile ilişkilere birçok konuya değindi Erdoğan. Ancak konuşmasının ana omurgasını yeni anayasa tasarısı oluşturdu. Bu hususta da muhalefet ile işbirliği ve istişarenin öneminden bahsetti. “Bize bir adım gelenlere biz koşarak gideriz!” demeyi de ihmal etmedi.  

BAYRAM DEĞİL SEYRAN DEĞİL ENİŞTE BİZİ NİYE ÖPER?

Şavata'dan Angara'ya ses getmiir,
Biz getmeğe guvvatımız heç yetmiir.
Malımız yoh,
Yolumuz yoh,
Angara'ya ses verecek dilimiz yoh,
Ganadımız, golumuz yoh,
Bu ne biçim memlekettir, hoooyyy Babooovvv?

Aslında hem bayram hem seyran; eniştenin muhalefete dağıttığı buseler de sebepsiz değil. 1982 yılında kabul edilen Anayasa’da ilk değişiklik 17 Mayıs 1987’de yapıldı. O günden 16 Nisan 2017’de yapılan Mühürsüz Referandum’la hayata geçirilenlere kadar, 20 Ekim 1982 tarihli Resmî Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girdiğinde 177 Madde ve 16 Geçici Madde’den oluşan Anayasa’nın 30’u aynı maddelerde olmak üzere toplam 134 hükmü ve Başlangıç metni değiştirilmiş durumda. Tüm bu değişikliklere rağmen Anayasa’nın üzerine sinmiş olan “Darbe Anayasası” olma vasfı değişmedi. Çünkü yapılan değişikliklerin nerdeyse tamamı, anayasayı demokratikleştirmekten çok konjonktürel önem taşıyordu. En son, seçimlerden önce, türban ve ailenin korunması adı altında cinsel yönelim eşitliği karşıtı değişikliklerle de gündeme geldi Anayasa. Millet İttifakı seçimi kazansaydı, Anayasa’da Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’e geçiş yönünde önemli değişiklikler yapılacaktı ama işte “felek Mustafa’ya yar olmadı” Millet İttifakı avcunu yalayıp, yutkunmakla yetindi.

Bu anayasa değişikliğinin ayrıntılarını henüz bilmiyoruz. Ama büyük ihtimalle Kürt seçmenlerin beklentilerinin bir kısmını da, sol, sosyalist seçmenlerin taleplerinin hepsini değilse de bir kısmını da karşılayacak bir değişiklik paketi gelecek.

Elbette yukarıda söylediklerim birer “tahmin”; dediğim gibi elde somut bir bilgi yok. Ancak şu andaki meclis aritmetiği, Cumhur İttifakı bileşenlerinin kendi kafalarına göre, tüm muhalif unsurları göz ardı ederek hazırlayacakları bir Anayasa’nın kabul edilmesinin mümkün olmadığını söylüyor. Bu da, muhaliflerin gözlerini boyayacak, gönüllerini çelecek bazı taleplerin de müstakbel Anayasa’ya eklenmesini zorunlu kılıyor. Cumhur İttifakı TBMM’de toplamda 323 sandalyeye sahip. Anayasa oylamasında referandum yeter sayısı olan 360’a ulaşması için 37 vekilin oyuna ihtiyacı var. Muhalefetin oyuna Anayasa için yapılacak olası referandumda da ihtiyacı olacağı kesin.

Ben Erdoğan’ın bu desteği alabilmek için muhalefete her türlü “havucu” uzatmaktan geri kalmayacağını düşünüyorum. Çünkü yeni Anayasa Erdoğan'a “haklı olarak” yeniden seçilme hakkı tanıyacaktır. Erdoğan’ın geçtiğimiz seçimlerdeki adaylığı, YSK kararına rağmen tam anlamıyla bir zorlamaydı. Anayasa değişikliği ile Anayasa’nın değiştirilmesi aynı şeyler değildir. 2017’deki Mühürsüz Referandum 1982 Anayasası’nın kendi içerisinde yapılan bir değişiklikti ve bu daha önce iki defa (2014 ve 2018) Cumhurbaşkanı seçilmiş olan Erdoğan’a bir kez daha seçilme hakkı vermiyordu. YSK ise 2017 Referandumu’nda bir sistem değişikliğine gidildiği ve Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçildiği için Erdoğan’ın 2014’teki Cumhurbaşkanlığını görmezden geldi. Dolayısıyla YSK’nin yorumuna göre Erdoğan CBHS çerçevesinde 2018’de ilk (aslında ikinci) 2023’de de ikinci (aslında üçüncü) defa seçilmiş oldu.

İşte bu gerçek, AKP ve Erdoğan için “Anayasa Değişikliği” değil “Anayasa’nın Değiştirilmesi”nin neden hayati olduğunu da ortaya koymaktadır. Yeni bir Anayasa’nın -söz temsili 2024 Anayasası’nın- yürürlüğe girmesi, hiç tartışmaya mahal vermeyecek biçimde Erdoğan’a en az iki kere daha Cumhurbaşkanı seçilme hakkı tanıyacaktır. Bu da onun hem 2028 hem de 2033’deki olası Cumhurbaşkanlığı seçimlerine hiç tartışmasız aday olabilmesi anlamına gelecektir.

ERDOĞAN İKTİDARA MAHKUMDUR

Daha önce de defalarca yazdım ve yine söylediklerimin arkasındayım. Erdoğan kendisini iktidara mahkum etmiştir. Erdoğan’ın genel seçimleri ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerini kaybettikten sonra bir muhalefet partisi lideri olarak siyasete devam etme ihtimali neredeyse yoktur.

Bianet’de Ayça Söylemez’in sorularını yantılayan Ali Bilge ta 2021 yılındaki röportajda benzer noktaların altını çizmiş; şöyle diyor Hoca: “Yeni Anayasa ile sorumluluğun sıfırlanması da amaçlanıyor. Sürekli keyfi adaletsizlik örnekleriyle karşı karşıya kalıyoruz, süre bitince bu adaletsizliklerin karşısına çıkmasından çekinen iktidar, çareyi süreyi uzatmakta bulabilir. Yeni Anayasa’yla esas hedeflenen de süre uzatımı[dır.]”

Ben de dilim döndüğünce Erdoğan’ın neden kendini iktidara mahkum ettiğini ve ne yapıp edip iktidarda kalmanın yollarını deneyeceğini, Gazete Duvar’da 18 Nisan 2022’de yayınlanan Millî Şeflik'ten 'Reistokrasi'ye ve 30 Mayıs 2022’de yayınlanan Erdoğan Kendini İktidara Mahkûm Ederken başlıklı yazılarda izah etmeye çalışmıştım. Benzer şekilde Erdoğan’ın iktidara kendini mahkum edişinin aynı zamanda AKP iktidarından AKP’nin iktidarına doğru bir gidişin taşlarını da döşemekte olduğunu da yazmaya çalışmıştım.

Ali Bilge, Mila Versteeg, Timothy Horley, Anne Meng, Mauricio Guim, Marilyn Guirguis’in kaleme aldıkları The Law And Politics of  Presidential Term Limit Evasion (Başkanlık Süresi Sınırlamasından Kaçınmanın Hukuk ve Siyaseti) başlıklı makaleye referansla dünya genelinde otokratik liderlerin kendi görev sürelerinin sınırlarını zorlayabilmek için ne tür yöntemler geliştirdiklerini de özetliyor. Ali Bilge’nin işaret ettiği makaleye baktığımızda Erdoğan yönetiminin bu amaçla “her tuşa basmaktan” geri durmadığını da görebiliyoruz.

Cemal Süreya,  Sıcak Nal (1988) kitabında yer alan Kısa Türkiye Tarihi başlıklı şiirinin ikinci kısmında “Üç anayasa ortasında büyüdün:/ Biri akasya/ Biri gül/ Biri zakkum” der. Akasya olanı 1924 Anayasası; 1961 Anayasası’nı gül ile teşbih etmiş Süreya; 1982 Anayasası’nı ise zakkumla. Acaba 1990’da aramızdan ayrılan Süreya, yeni anayasayı görse onu hangi bitkiyle teşbih ederdi?

Nereden estiyse -selamün kavlen- Muzaffer İzgü’nün 1930’lar Adanası’nda geçen çocukluğunun hatta Cumhuriyet’in 10. yıl kutlamalarının yapıldığı 29 Ekim 1933 gününün izlerini taşıyan Zıkkımın Kökü kitabı aklıma geldi. Nişanyan’ın yalancısıyım, cehennemde yer alan zakkum ağacı -cennetteki ağacın adı tûbâ- halkın ağzında “zıkkım”a dönüşmüşmüş.


Mete Kaan Kaynar Kimdir?

1972 yılında Ankara’da doğan Prof. Dr. Mete Kaan Kaynar, Hacettepe Üniversitesi Kamu Yönetimi Bölümü’nden mezun oldu. Yüksek lisans ve doktorasını aynı bölümde tamamladı. Çalışmalarına bir süre Westminster Üniversitesi, Centre for Study of Democracy’de misafir araştırmacı olarak devam etti. Halen Hacettepe Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü Siyaset ve Sosyal Bilimler Anabilim Dalı öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır. Türkiye siyasî hayatı ve kurumlarının yapısı, tarihsel dönüşümü, işlev ve işleyişlerini konu edinen çeşitli makale ve kitapların yazarlık ve editörlüklerini yapmıştır. Bunun yanında muhtelif gazete, dergi ve haber platformlarındaki güncel yazılarına da devam etmektedir. Mete Kaan Kaynar, Ankara Dayanışma Akademisi Kooperatifi (ADA), Bilim, Sanat Eğitim, Araştırma ve Dayanışma Derneği (BİRARADA), Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim-Sen) 5 Nolu Şube ve Özgür Üniversite gibi kuruluşların gönüllüsü, Devrim Deniz, Umut Nazım ve Ekin Eylem’in babasıdır.